-ABD Neden Sınırımızda?- Bundan evvelki iki yüzyılın emperyalist düşüncesi ve uygulaması; var olanı  bulup sömürmek idi. Keşfedilecek bakir toprakları istila ederek yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalayıp; bütün zenginliklerini Vahşi Kapitalizmin emrine amade kılmaktı. İşgal ve istila etmenin yolu, sömürülecek yerlerde önce savaşın olması; daha sonrada ‘duruma göre’(ad hor) vazife çıkarılırdı.  Ancak, günümüzde kapitalizm yöntem değiştirerek farklı bir “hal” aldı. Buna göre ‘yüksek risk’ taşıyan bölgeler tesis etmek; bu ülkeleri izlemeye alarak yeni vurgun nasıl yapılacağını ortaya koymak. Bu yeni sistemi, Focus on the global South’ta Shalmali Guttal şu şekilde tanımlamaktadır: “Eskiden avami sömürgecilik vardı. Şimdi çok sofistike bir sömürgecilik var ve buna ‘yeniden inşa’ deniyor.” İşte bu maksatla ABD gözlerden ırak bir şekilde doktrin ihdas etti. Önceden belirlenen savaş, bir şekilde neticelenebilecek bu yeni ABD doktrini 5 Ağustos 2004 tarihinde “Yeniden İnşa ve İstikrara Kavuşturma Koordinasyon Daire”sini kurdu. (Neomi Klein, 2.5.2005, The Nation)  Başına da Ukrayna eski Büyükelçi’si olan Carlos Pascual’ı getirdi. Bu yeni plana göre hali hazırda çatışmaya girmemiş 25 ülkede “çatışma-sonrası” na matuf çok yönlü ve karmaşık planlar hazırlamak. Carlos Pascual’a göre dairenin “aynı anda” üç ülkede her biri “beş ile yedi yıl sürecek” inşa sürecini yürütme kabiliyetine ve fonksiyonuna sahip olacaktır. Bu sistemin ana işleyiş tarzı şu: Evvela yık: Sonra da inşa et. Bu yeni doktrin ihdas edenler, yıkılmamış, harab olmamış ülkelerle ön sözleşmeler imzalıyorlar. Muhtemel bir-ki kısa bir süre sonrasında ihtimal olmaktan çıkacaktır- işgal harekatından sonra peşinen yapılan sözleşmeler gereği “zamandan tasarruf” yapılmş olunmaktadır. Gözüne kestirdiği ülkelerin iç halini iyi tetkik ettikten sonra da sivil toplum teşkilâtlarına ileri kol görevi deruhte ettirilerek; yeniden inşa sürecine zemin hazırlanmaktadır. Bu ülkeler daha evvelden planlandığı gibi bir şekilde yola getirildikten sonra  “demokratik ve değerlere ve liberalizme” inanmış ülkeler meydana getirmek. Eskiyi yıkarak yenisini “inşa doğrultusunda “ anlayışını hayata geçirmek. Özellikle mezkür sisteme göre, bu ülkelerdeki özelleştirme çabaları desteklenir. Hızlandırılması için lüzumlu tebdirlerin alınmasına yönelik yardımcı olurlar. Bu anlayışa göre felaketlerden en fazla kar nasıl sağlanır onun araştırması yapılmıştır. Irak’tan Afganistan’a, Endenozya’daki felakete kadar bu yerlerde yeniden inşada kapitalist zihniyet kendisini göstermektedir. Buralarda müteahhitler inanılmaz kazançlar sağlamaktadır. Sağlamaya da devam edecektir. Açe ‘deki Tsunami felaketinde hak ile yeksan olan yerleşim yerlerinin yeniden inşası için Amerikan şirketlerinin iştahı kabarmaktadır. Felaket bölgelerinde, işgal edilmiş yerlere, özellikle buradaki haramzadelerin karınları doyurulmaktadır. Gerçekten zor durumda olanların değil bir avuç imtiyazlıya yardımlar yapılmakta, kolaylıklar sağlanmaktadır. Çünkü bu “mutlu azınlık” gelecekte(yakın) kendilerine kemik atanların köleleri olacaktır. “ Kesin olan şu ki, yerkürenin yeniden inşaat faaliyeti altındaki bölgelerinin sayısı her geçen gün artıyor. Dünya; bildik, kar amaçlı firmalardan, mühendislik şirketlerinden, dev sivil top­lum örgütlerinden, hükümetlere ve BM’ye ait yardım kuruluşlarından ve uluslararası finans kurumlarından oluşan paralel bir yönetim tarafından ye­niden inşa ediliyor. Irak’n Açe’e, Afganistan’dan Haiti'ye uzanan bu ye­niden inşa alanlarında yaşayan insan­lardan hep benzer bir şikayet listesi işitilebilir: İşler çok yavaş ilerliyor, o da eğer ilerliyorsa. Yabancı danış­manlar "maliyet artı masraflar” ve günlüğü binlerce dolarlık maaşlar alarak üst düzeyde bir hayat sürerken; yerli halk, en muhtaç oluğu şey olan işlerden, eğitimden ve karar  alma süreçlerinden dışlanıyor.Uzman ‘demokrasi inşacıları’ hükümetlere şeffaflığın ve ‘iyi yönetim’in önemi hakkında ders veriyorlar, ama çoğu şirket ve sivil toplum örgütü, bırakın yardım paralarının harcanmasının denetimini hükümetlere vermeyi, bu hükümetlere kendi muhasebe kayıtlarını açmayı bile reddediyorlar.”(Klein, a.g.m.) Dahası var. BM adı altında felaket bölgeleri, işgal ülkelerine yapılan yardımlar hakiki sahiplerine değil, buraya “yardım amaçlı gelen”ülkelerin  “masraflarına gidiyor. Müteahhitleri yeniden inşa sürecini hızlandırmasına harcanıyor. Mesela “Dünya Bankası’nın verdiği toplam borcun -25’i  "çatışmasonrası" ülkelere gidiyor. Bu oran 1998’de idi. Bu rakamı bile, Congressional Research Sefvice araştırmasına göre, 1980'den bu yana gerçekleşen