Engizisyon, Latince: inquisitio, İngilizce inquisitional Türkçe olarakta soruşturma manasına gelir. Katolik Kilisesi'ne bağlı bir mahkeme sistemidir. Gerek kararları, gerek siyası ve dini gücü nedeniyle engizisyon adından çok söz ettirdi. 13. yüzyıl karanlığına aydınlık olmak isteyen bir çok insan bu mahkemelerce başta kiliseyi olmak üzere siyasi iktidarlarıda tehtit ettiği için işkencelerle ölüme mahkum edildi. Boğarak öldürme, kırbaçlayarak öldürme, aç ve yırtıcı hayvanların önüne canlı canlı atılarak öldürme gibi aklınıza gelebilecek tüm işkence ve ölüm çeşitleri engizisyon mahkemelerinde uygulanmaktaydı. Canlı canlı testereyle suçluyu ortadan ikiye ayırmakta, Engizisyon mahkemelerinin uyguladıkları yöntemlerden biriydi. Bu mahkemelerde yargılanan en bilindik isim Galileo Galilei’dir. Suçu dünya güneşin etrafında dönüyor demek olan bu zavallı bilim adamı, 22 Haziran 1633 günü Engizisyon mahkemesindeki duruşmasında "Ben, 'Güneş evrenin merkezindedir' dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi'ne yapılan tüm yanlışları da..."  diyerek çark etmiş ve kelleyi kurtarmıştır. O gün 69 yaşında olan bilim adamı, kendisi gibi Güneş'i merkez kabul eden görüşü savunanlardan ve bu görüşünden vazgeçmeyen Giordano Bruno'nun kazığa bağlanıp yakılmasından sonra, pek kahramanca davranamayıp sözünden dönerken, dünyada dönmeye devam ediyordu. Engizisyon mahkemeleri o dönem okadar güçlüydü ki yer yüzünde dünya dönüyor diyenleri susturabiliyor susmayanlarıda yok ediyordu. Ama ne kadar güçlü olursanız olun yapabileceğiniz sadece gerçeğin söylenmesini engellemekten öteye geçemez. Güçlü olan istiyor diye hakikat varolmaktan asla vazgeçmez. Bence burdaki asıl ironi, dünyanın, döndüğünü inkar ettiren insanlar var olabilsin diye dönüyor olması. Dünyanın en karanlık çağlarından birini oluşturan bu dönem, ardı sıra gelen başka karanlık dönemlerle devam etti tabiki. Dünya üzerinde gücü elinde bulunduranlar, hükmü altında olanlara daha fazla hükmedebilmek için kendilerinin çok iyi bildiği gerçekleri onlardan gizlemek için uğraşmıştır her zaman. Kendisi işgal ederken, sömürürken, asimile ederken, ve hatta soykırım yaparken bunları insanların iyiliği için yaptığına inandırır önce. Sonra bunları yapmayanları barbarlıkla suçlar ki kendi barbarlığı dikkat çekmesin. Kanla beslenen bu hastalıklı zihniyet, kanını emdikleri için Stockholm Sendromu diye başka bir masal uydurur ki emdiği kan kesilmesin. 29 Ekim’de Cumhuriyetimizin 94. kuruluş yıldönümünü coşkuyla kutladık. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarını, şehit ve gazilerimizi saygı ve minnet ile andık. Bir kez daha teşekkür ettik onlara bizleri bu orta çağ karanlığından çıkarıp Cumhuriyet ve Demokrasi ışığı ile aydınlattıkları için. Onlar sayesinde bugün insanlar özgürce fikirlerini savunabiliyorlar. Onlar sayesinde bugün biz, bizi yönetenleri kendimiz seçebiliyoruz. Onlar sayesinde bizim seçtiklerimiz biz onları gönderene kadar görevlerinde kalabiliyorlar. Çok şükür artık, o orta çağ karanlığındaki gibi sırf güç sahipleri istedi diye bizim hakikate ulaşmamız engellenemiyor. Ve biz uyanık ve akıllı olduğumuz sürece bu güç bizim elimizde olacak. Hala orta çağın karanlık zihniyetini kalplerinde barındıranlar bu ışıktan rahatsız olup onu söndürmeye çalışacaklar. Ama biz öyle güçlü ve akıllı bir milletiz ki yalana değil hakikate baktığımız sürece onlar kendi loş ışıklarında çürümeye mahkum kalacaklar.  “YAŞASIN CUMHURİYET, YAŞASIN DEMOKRASİ”