Bir süre önce Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan birdenbire, “Suriyeli mültecilerin geri dönüşleri için en pratik çözüm yoludur” deyince, hepimiz şaşırmıştık. Zira Suriye savaşının başından beri göçmenlere sınırları sonuna kadar açan, sadece sayın Cumhurbaşkanımızdı. Sayın Cumhurbaşkanımızın, son günlerde Suriyeli misafirlerimiz güvenli bölgeye yerleştirilecek sözü ile gerçekleri gördüğünü düşünüyorum. Millet bu sıkıntıları ilk günden beri gördü, yaşıyor. Türk insanı bugüne kadar Suriyeli göçmenlerin geçici ve “misafir” olduğuna inandı.  Ancak göçmenlerin kalış süresi uzadıkça, toplumdan hazımsızlık ve rahatsızlık sinyalleri gelmeye başladı. Bugün Türkiye’de kayıtlı 3.5 milyon Suriyeli göçmen var. Kayıt dışı olanlar da eklenince, bu sayı 4 milyonu geçiyor. Dünyada açık ara en fazla Suriyeli ağırlayan ülkeyiz. Düşünün ki tüm Avrupa ülkelerinin toplamının 2 katı kadar mülteci barındırıyoruz. Bu sayı çok yüksek bir oran değil mi? ** DÖNMEYİ DÜŞÜNMÜYORLAR! 2011’den beri Türkiye’de doğan Suriyeli de 355 bin. Günde ortalama 122 Suriyeli çocuk doğuyor. Şu an 0-4 yaş arasında 555 bin, 5-9 yaş arasında ise 500 bin Suriyeli olduğunu öğreniyoruz. Toplamda yaş ortalaması sadece 17. Daha çarpıcı olan ise şu: Göçmenlerin yüzde 70’ten fazlası ülkelerine bir daha dönmeyi düşünmüyor. Onun için bu dönüş nasıl gerçekleşecek bende merak ediyorum. Dolayısıyla, bu doğum oranını da göz önüne alınca, 10 yıl sonra nüfusumuzun ciddi bir bölümünün Suriyeli olacağı ortaya çıkıyor.  Bu da sosyolojik, ekonomik ve kültürel anlamda çok ciddi bir dönüşüm ve sıkıntı anlamı taşıyor. Dolayısıyla, acilen bu yeni gerçekliğe göre hazırlanmamız gerekiyor. Aksi takdirde, hem toplum içinde gerilim tırmanabilir hem de içimizde ciddi oranda işsiz-eğitimsiz-vasıfsız ve buranın kültürüne entegre olamamış bir kitle oluşur. Buda ülkemizde sıkıntı yaratır. ** YAŞLIDA.. TANRI MİSAFİRİYDİ! Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suriyeliler için kullandığı MİSAFİR sözü milletimizi sevindiren ve özlenen bir söz. Milletimizin beklediği bir söz. Ancak misafirin rahatı yerinde olursa, neler yaşanır ailece yaşadığımız bir olayda bunu anlatacağım.  MİSAFİR sözcüğü 1970’li yıllarda Yamalak’ta öğretmen iken yaşadığımız ilginç bir olaydı. Akşamüzeri oturduğumuz evin kapısı çaldı. Kalkıp kapıyı açtım. Gelen, 80 yaşlarında bir yabancıydı. “Tanrı misafiri evlat. Öğretmen olduğunuzu öğrendim güç durumdayım” dedi. Nur yüzlü bir yaşlıydı. Buyur ettim eşimle konuştum karnını doyurduk. O gece misafirimiz oldu. VURDUMDUYMAZ, MİSAFİR ÇIKTI! Biz okula o kahveye gidiyordu. Akşam olunca tekrar geliyordu. 3 gün böyle devam etti tanrı misafirinin vurdumduymazlığından rahatsız olmuştuk. Eşimle konuşup bir plan hazırladık. Her gün evden cümle kapısının arkasına astığı paltosunu alıp kapıdan çıkardı. Bir karton üzerine büyük yazılarla “MİSAFİR GELDİĞİ EVDE 1, 2 EN FAZLA 3 GÜN KALIR” dedik. Paltosunun altına kapıya astık. Misafirimiz paltosunu alırken bu yazıyı okur, Allah’a ısmarladık der gider diye düşündük. Kahvaltıdan sonra misafir kalktı “hoşça kalın” dedi. Ayrıldı kendisine kapıya kadar uğurlamadık. Misafir kapıyı kapayınca eşimle birbirimize bakıp “başardık” diye sevindik. Hemen kapattığı kapıya koştuk. Aaaa ne görelim.. Yazdığımız yazıyı okuyan misafir, cebinden kalemi çıkarmış yazımızın altına “MİSAFİR İYİ BAKILIRSA GELDİĞİ YERDE 1 AY, 3 AY GEREKİRSE 5 AY KALIR” diye not düşmüş. Sayın Cumhurbaşkanımız sevinmesin, misafirlerin bakımı yerinde oldukça ne yaparlar bilmiyorum.