Anlamı Allah'a ve âhirete inanmayan, dinsiz, münkir, mülhid kimseye denir. İslâm dini terminolojisinde, Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet başta olmak üzere ahrete, kıyamet gününe ve öldükten sonra dirilmeye inanmayanlar hakkında kullanılan zındık tabiri İslamiyet’ten sonra ortaya çıkmış olup Müslümanlığın ilk dönemlerinde, İslâm'dan önceki inançlarını sürdürenlere de "zındık" denilmiştir. Yine küfrünü gizleyerek sureta imanlı ve müslüman gibi görünen münafığa da zındık denir. Arapça lügatlerde kelimenin Farsça "zinde-kâr", "zindekerd" sözlerinden çıktığı görülür. Araplar bu kelimeyi biraz değiştirerek “Zındık” şeklinde telaffuz etmişlerdir. Çoğulu "zenadik" veya "zenadika"dır.(Lisânü’l-Arab) Tarihte Zındıklık Zerdüşt'ün, kendisine gökten indirildiğini iddia ettiği kitabın adı Zend'dir. Mecusiliğe ait hükümlerin bulunduğu bu kitaba inananlara Zendîn veya Zendîk denilmiştir. Zerdüştler aydınlık ve karanlığın ezelî olduğuna, Mecusiler ise karanlığın sonradan yaratıldığına inanırlar. Mecusilerden bir kısmına göre varlıklarının başlangıcı olan aydınlıkla karanlık, Yezdan ile Ehrimen birbirine temelde zıt olan iki kavramdır. Bunların birbirleriyle kaynaşarak bütünleşmesinden kâinatın nizamı ortaya çıkmıştır. Böyle düşünen ve inanan Mecusilere Zerdüşt denir. Manihaizm'e göre âlem, nur ve zulmet denilen iki asıldan meydana gelmiştir. Nurdan hayır, zulmetten şer çıkmıştır. Kâinatta mevcut olan her şeyin insanlar arasında eşit taksim edilmesini ilk defa ortaya atan ve bir bakıma komünizmin fikir babası sayılan Mazdekizm'de de bununla ilgili olarak Manihaizm ve Mecusiliğe benzer birçok husus bulunmaktadır. Tarih boyunca birçok fırka, karşısındakileri zındık olarak itham etmiştir. Hz. Ali'nin huzuruna getirilerek, O'nun emriyle yakılmak suretiyle cezalandırılan mürtedlere zındık denildiğini hadis ve siyer kitapları yazmaktadır. Kaderi inkâr edenlere zındık denildiği de bilinmektedir. Ahmed b. Hanbel Kur'ân'ın mahluk olduğunu söyleyenleri zındık kabul etmiştir. Cismânî haşri kabul etmeyen bazı felasife ile Allah'ı inkâr eden bir kısım vahdet-i vücudculara da zındık denilmiştir (Tarih Deyimleri Sözlüğü, III, 658). Kâdı Iyaz Hz. Peygamber'e küfreden kimseyi zındık saymış, İmam-ı Gazzâli de, cismânî haşri inkâr eden İslâm filozofları ile Hasan Sabbah ve şürekasını zındık olarak nitelendirmiştir. Bazı hallerde zındıkla münafık terimleri birbirinin yerine kullanılmakla beraber, yine de her iki terimin şümül ve muhtevası birbirinden farklıdır. Nitekim İslâm'ın ilk yıllarında münafık kelimesiyle ifade edilen hususlar, sonraki fakihler tarafından zındık kelimesiyle tarif edilmiştir. Zındığın samimi olarak Müslümanlığı benimsedikten sonra küfrü gerektiren inançlara sapması da mümkündür. İslâm hukukçuları zındıka ne gibi bir muamele yapılacağı konusunda çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Çağdaş müelliflerin yaptığı sınıflandırma ise şöyledir: 1. Zındık, zâhiren İslâm’a bağlanmış görünmekle birlikte nur ve zulmet gibi birbirine zıt iki prensibe dayanan Maniheizm’e, Mezdekiyye ve Mecûsîliğe mensup olan kimsedir; Abbâsîler döneminde kelime bu anlamda kullanılmıştır. 2. Müslümanlığını ortaya koyup küfrünü gizleyen kişidir. Bunlar İslâm’ın ilk döneminde daha çok münafık diye anılmıştır. 3. Hiçbir şekilde inanmayan kimseleri niteler. 4. Küfrünü açıklamamakla birlikte dinî konularda lâubali davranan kişidir (Âtıf Şükrî Ebû Avz, s. 111-112). Bu tanımlamalara göre zındık açıkça veya gizli biçimde İslâmiyet’le ilgisini kesip küfrü benimsemiştir. İslâm’dan açıkça ayrılanlar ise mürted olarak nitelendirilir. Binaen aleyh fikir ve inanç bakımından zındıklar tekfir esasına dayanır. Esas olarak zındıklıkta küfrü gerektiren inanç, İslâm'ın herhangi bir şartını inkârdır.