Ekonomi politikası para ve maliye politikasının toplamıdır. Para politikasının merkez bankaları tarafından yürütüldüğünü biliyoruz. Para politikası sorunlu zamanlarda gelen dalgayı ilk göğüsleyen bir araçtır, kalıcı çözümler için kullanılamaz. O zaman ekonomiyi kalıcı olarak etkileyen politika setinin maliye politikası olduğu ortaya çıkıyor. Maliye politikası deyince aklınıza tek bir araç gelmesin. İlk olarak gelirtarafına bakmak lazım. Burada vergi, özelleştirme gibi vergi dışı gelirler var. Vergileri de dolaylı ve dolaysız olarak ayırmak mümkün. Harcamalar tarafında seçenekler daha geniş. Ekonominin geniş alanlarını etkileyen başlıca kalemleri; personel, sosyal yardımlar ve transferler, Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) yapılan transferler, tarımsal destekleme, KİT’lere yapılan sermaye ve görevlendirme (görev zararı) transferleri, kamu yatırımları, teşviklerdir. Gelir ve harcamalar arasında fark (açık) oluşması durumunda açık borçlanmaile kapatılıyor, finanse ediliyor. Bunun finansal piyasalarda, kredi kaynakları ve faizler üzerinde önemli etkileri var. Son yıllarda önemi artan Kamu Özel İşbirliği (KÖİ)projelerine değinmezsek maliye politikasını tam anlatmamış oluruz. Bildiğiniz gibi, 134 milyar dolardan fazla sözleşme tutarı olan ve altyapı yatırımlarını finanse eden bu modelin bütçeye olası yükleri de maliye politikasının geleceğin anlaşılması açısından önemli. Açıklamalardan amacım, devletin yeniden yapılanması sonrasında maliye politikalarını uygulayan kurumlarda önemli değişiklikler olması. Aşağıdaki tabloda eski ve yeni uygulayıcı kurumlar görülüyor. Burada iki ana yapı ortaya çıkıyor: Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı. Görünen o ki, eskinin Hazine ve Planlama (DPT) Müsteşarlıkları ile Maliye Bakanlığı yeni bir anlayışla harmanlanmış. Ben bu karışımın mantığını anlayamadım. Öncelikle neden bakanlık değil de başkanlık? Bütçe neden planlama ile beraber? Amaç kamu yatırımları hakkında merkezi bir karar otoritesi yaratmak mı? Muhasebat neden Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda kalmış? Madem amaç küçülmeydi, nakit ve borç idaresi neden bütçeden ayrılmış? Ayrılık olacaktıysa, bağımsız yapılanmaya en uygun kurum nakit ve borç idaresi. Hazine’nin bağımsız olması daha mantıklı. Beni “Geçmişte kaldın” diye eleştirenler varsa; o zaman niye teşvikler 40 yıl önceki yerine geri gitmiş, diye sorayım. Neyse soruları bir kenara bırakıp sadede geleyim. İdari yapılanmalar değiştiğine göre sıra geldi, ekonominin içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulması için gerekli yapısal önlemlere.İlk akla gelenler şunlar:Doğrudan vergileri öne çıkaran, istisna ve muafiyetleri azaltan kapsamlı bir vergi reformu. Gittikçe büyüyen sosyal güvenlik açıklarını durduracak reformlar. Tarımsal desteklemede üretimi esas alarak ithalatı azaltacak adımlar. Teşviklerde ithal ikameci sanayi üretimini öne çıkaran önlemler. Kamu yatırımlarında, kamu ihale kanununu yeni baştan ele alıp, kamu eliyle zengin yaratmanın önüne geçen bir sistemi oluşturmak. Bunlar önemli. Ama yeterli değil. Hukukun üstünlüğü, eğitim reformu gibi değer alanlarda da gerekli adımlar atılmalı. Çünkü daha önce de belirttiğim gibi, “idari önlemlerle yapısal sorunlara çözüm bulunamaz.”