Ekonomik, teknolojik, siyasal olayların gelişimi 19. Yüzyılda büyük bir hız kazanmıştı. Sanayi devrimini başaran ülkeler de, üretim artışı bilimsel ve teknolojik gelişmeler,ulaşım araçlarının kullanıma girmesi gibi nedenler öncekilerden farklı bir yüzyılın geldiğinin habercisiydi.
Sanayisi gelişen ülkeler, bu yüzyılda hammadde bulma ihtiyacını karşılamak ve işlediği ürünleri içinde yeni pazarlar bulmak sorunuyla karşı karşıya kalmışlardı. Coğrafi keşiflerle birlikte, yeni ticaret yollarının bulunması, başka ülkelerin doğal kaynaklarına güç kullanarak veya anlaşmalar yoluyla el koymasını olanak sağlıyordu. Bu yolu izleyen sanayileşmesi gelişen ülkeler tarihe ilk sömürgeci devletler olarak geçtiler.
Ticaret kapitalizminden, sanayi kapitalizmine geçerek ekonomik ve siyasal açıdan güçlü gelen sömürgeci devletler, bazı dönemlerde kendi çıkarlarına uygun tek taraflı anlaşmalar yoluyla hammadde ihtiyacını karşılamasını sağladı. Bu süreçte sanayileşemeyen Osmanlı imparatorluğu ekonomisi, 1838’de yapılan balta limanı anlaşmasıyla yabancılara tanınan tek taraflı imtiyazlarla, sömürgeci devletlerin adeta yok pahasına hammadde aldıkları açık pazar haline getirmişti. Osmanlı imparatorluğu 19. Yüzyılın neredeyse tamamında, egemen oldukları topraklarda başlayan bağımsızlık yanlısı milliyetçi akımları bastırmakla enerjisini harcarken 20. Yüzyılın- başlarında adeta patlayan balkan savaşlarıyla (1912) üst üste kaybedilen topraklar nedeniyle büyük bir çöküntü içine girmişti.
Sömürgeci ülkeler anılan süreçte özellikle Batı Anadolu’daki İzmir, Aydın, Manisa yörelerinde doğal kaynakların ticaretini ve ihracatını sahip olmuşlardı. İzmir’de limanın bulunması bölgede yetişen İncir, Üzüm, Pamuk, Zeytin, Afyon, Kök boya, susam gibi ürünlerin yanı sıra Tokat, Bursa, Erzurum, Diyarbakır hatta İran’dan kervanlarla getirilen tiftik halı gibi malların ihracatını kârlı hâle getirmişti. Tüccarların neredeyse tamamı Fransız, Alman Ermeni ve Rum azınlık mensubuydu. Bu tüccarlar elde ettikleri imtiyazlarla çiftçilerin ellerindeki malları çok ucuza kapatıyordu. Çiftçiler seçeneksizlikten gittikçe yoksulaşıyordu. Bu durumu da yeterli bulmayan tüccarlar özellikle İncirden çok büyük paralar kazanmalarına rağmen daha fazla kazanmak ticaretin tümüne tekel olarak egemen olmak için Mösyö Masir ve ortakları öncülüğünde İzmirli tüccarları bir araya getirerek halk arasında “İncir Tröstü”(sendikası) adıyla anılan bir şirket kurdular. Tröst’ün çalışmaya başlamasıyla incir fiyatları daha da düştü. Bu duruma çare bulmak İncir üreticileri önce Germencik’te toplanarak, Aydın’da müstahsiller kongresini toplama kararı aldılar. Aydın’daki toplantıdan, Osmanlı Anonim Aydın İncir ve Himayeye-i Zürra Şirketi kuruldu. Ancak bu şirket incir tröstüyle etkili bir mücadele yapamadı. Bir yıl sonra 1913’te Kazım Nuri (çörüş), Nazmi (Topçıoğlu), Ahmet (Sarı) İzzet. Necip, Ali Haydar, Abdullah, Ali Rıza ve Hacı Halil tarafından Kooperatif Aydın İncir Müstahsilleri Anonim Şirketi’ni kurdular.
Aydın İncir müstahsilleri Anonim şirketi kuruluşundan (21 ağustos 1915) hemen sonra 1 dünya savaşının başlamıştı. Osmanlı imparatorluğunun ittifak devletleriyle birlikte savaşı kaybetmesinden sonra imzalanan Mondros anlaşmasıyla Anadolu işgal edilmişti. İşgale karşı, halk yer yer direnişlere başlatmıştı. Emperyalist İşgale karşı direnişin en önemli adımı halkın seçimle oluşturduğu Heyet-i temsiliye olmuştu. Bu yapı TBMM kuruluşuna kadar milli mücadelenin yürütme kurulu olmuş, yer yer yeni kurulmaya başlamış olan Kuvayı Milliye’nin biricik destekçisi olmuştu. İşte tüm bu yapının temelinde, batı Anadolu fiili olarak henüz işgal edilmemişken, sömürgeci emperyalist şirketlerin, çiftçilerin ürünlerini daha ucuza almak için kurdukları tröst karşı örgütlenen Aydınlı üreticiler, ilk silahsız kuvvayı milliye’cilerdir. Küresel sermaye güçleri ve işbirlikçilerinin bu verimli topraklarımız üzerindeki sahip olma arzularının yeniden görünür hale geldiği bir gerçek. Dün silahlarıyla gelerek, burada yerli işbirlikçileri bulanlar, bu gün şirketleri ve yine yerli işbirlikçileriyle verimli topraklarımıza yeniden geliyorlar. Sizce de günümüzde, tarım da yeni bir Kuvvayı milliye hareketine ihtiyaç var mı?.Hatırlamakta yarar var.TARİŞ’i kuranların ikinci kuşağı hala bu kadim topraklar üzerinde çiftçilik yapıyor.Tarım da yeni bir çıkış mümkün…