“Eşekli Kütüphaneci” hikayesi ile yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında tanıştım. 2005 yılında vefat eden “Eşekli Kütüphaneci” olarak bilinen Mustafa Güzelgöz’ün hikayesi beni son derece etkilemişti.  “73 yaşında bir kitap aşığı” başlığı ile haberleştirdiğim ve hafta başında yayımlanan halk kütüphanesinin halka açık olduğunu 70 yaşında öğrenen Hüseyin Yavaş’ın hikayesini dinlerken Eşekli Kütüphaneci’yi yeniden hatırladım.  Fakir Bayburt’un da romanlaştırdığı hayat hikayesi şöyleydi: “1943 yılında Mustafa Güzelgöz’ün tayini kütüphaneci olarak Nevşehir-Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkmıştır. Genç kütüphaneci kütüphanede heyecan ve çalışma azmiyle okurları bekler. Bir gün geçer, beş gün geçer, gelen giden olmaz. Etraftakilere,  ilçede önüne çıkanlara “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun” der. Gelen giden olmaz.  O da üst makamlara durumu bildirir. “Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyor musun ona bak” yanıtını alır.  “Niye karıştırıyorsun ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacaksın, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten” diye de ekler üst makamlar. 23 yaşındaki bu genç adam “Ne yapsam?” diye düşünür, uykularını kaçırır. Uzun düşüncelerin ardından aklına bir fikir gelir bunu ilk önce eşiyle paylaşır. Eşi, “Deli misin sen?” der, ama kocasının işinin hakkını verme, üretme ve işini tam anlamıyla yapma çabasını takdir eder. O konuştuğu üst makamların tüm engellemelerini bir bir aşar. İki tane de sandık yaptırır ve üzerlerine “Kitap İare Sandığı” yazdırır. Yaklaşık 200 kitap sığan iki sandığı eşeğe yükler ve köyden köye gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asmıştır: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Dolaştığı köylerdeki çocuklar şaşırırlar. Eşeğe kitap yüklemiş bir sandıkla köy köy gezen kravatlı bir memur…” * Sadece kütüphanecilerle ilgili değildir bu hikaye. Bütün meslek dallarına, hayatın her aşamasına, gence, yaşlıya pek çok şey söyler bu hikaye. Şucu, bucu, ocu olmak için birbiriyle yarışanlar biraz da “Eşekli Kütüphaneci” olabilmeyi denemeliler.  * Daha lise çağında kısa yoldan “yırtmayı” hedefleyen, daha okuldan mezun olurken rahat bir emeklilik hayali kuranlar makamlarda iş sahibi olup kendini halktan, milletten soyutlamışlar da bu hikayeyi okumalılar.  ** Halk kütüphanesi ile 70 yaşında tanışan Hüseyin Yavaş’ın hikayesi de ilginç olduğu kadar düşündürücü. Eminim, yüzde yüz eminim Hüseyin Yavaş bir istisna değil. Ülke genelinde bir araştırma yapılsa bu kütüphanelerin sadece öğrencilere yönelik olduğunu düşünenlerin sayısı fazla çıkar. Karacasu gibi küçük bir ilçede bile bırakın halkı, eminim pek çok öğrenci kütüphanenin yerini bilmemektedir. Hizmet var, yatırım var ama iletişim yoksa her şey yok hükmünde. Ve bu sadece kütüphanelere has bir durum değil. Bunu diğer kurumlara da genellemek hiç de yanlış olmayacaktır.