Dünyamızı hoyratça kullanıyoruz. Bir taraftan atmosfere sera gazları ve diğer kirleticileri salarken, diğer taraftan yeryüzünde önemli değişiklikler yapıyoruz. Ormanları, ağaçları otoyollar ya da başka nedenlerle kesiyor, şehirleri beton yığınlarına dönüştürürken akciğerlerimizi bir avuç rantçının çıkarlarına feda ediyoruz.   Dünya iklim değişikliğini konuşuyor Türkiye’nin de imzasının bulunduğu Birleşmiş Milletler Paris iklim değişikliği çerçeve anlaşması 190 ülkenin katkısıyla 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girdi. Çerçeve anlaşmayla, uzun dönem de küresel küresel sıcaklık artışının, sanayileşme öncesi döneme göre iki derecenin altında kalması ve sera gazı salınımının küresel seviyede azalma eğilimine geçirilmesi hedefleniyor. Türkiye, ulusal düzeyde çerçeve anlaşmasına uyumlu iklim değişikliği ile ilgili planlar yaptı. Tarımsal kuraklıkla mücadele stratejisi ve eylem planı(2013-2017) hazırladı. Bu planı iller düzeyinde uygulamak için valilikler tarımsal kuraklık planı hazırlattı. Buraya kadar yazdıklarımdan, ülkemizin olası iklim değişikliği ile ilgili yönetenlerin tedbirler aldığı sonucunu çıkarmışsanız, yanılıyorsunuz. Aydın ili tarımsal kuraklık planını inceledim. Plan “Çevresel açıdan su kullanımının planlanması ile kuraklığı yaşanmadığı dönemlerde ileriye dönük gerekli tedbirlerin alınması, kriz dönemlerinde ise etkin bir mücadele planı uygulayarak kuraklığın etkilerini asgari düzeyde kalmasını sağlamaktır” amacına yönelik hazırlanmış. Hedefler doğru. İşleyiş nasıl? Yılda bir kez konuyla ilgili devlet kurumları, sulama birlikleri ve ziraat odalarının katılımıyla yapılan değerlendirme toplantısında yağış miktarı, barajların doluluk oranları konuşuluyor. Benimde zaman zaman katıldığım toplantı bittiğinde bende; herkesin internetten kolayca ulaşılabileceği bilgileri dinlemek için mi buraya geldim tepkisi oluşurdu. Bu toplantılardan beklenen planlanan eylem planına göre neler yapılıp, nelerin yapılamadığının kapsamlı bir değerlendirmesini yapmak yenilenmiş yol haritaları çıkarmak olmalıydı. Olmadı. Yapılan planlar iyi hatta mükemmel olabilir. Ancak sahada uygulaması yoksa işlevsizleşiyor. Küresel iklim değişikliklerinden ilk ve en çok kesim etkilenen, etkilenecek olan kesim çiftçilerdir. Onlar şimdilik konuyla çok ilgili değiller. Çiftçilerin örgütleri olan Ziraat odaları günlük pratik sorunlarla uğraşmaktan, biraz da küresel iklim değişikliğinin yakıcı etkilerini, henüz yeterince göremediklerinden olacak ki konuya yeterli ilgiyi göstermiyorlar. Oysa iklim değişikliğinin belirtileri çoktan görülmeğe başladı. Konya Karapınar’da son otuz yılda yer altı sularının seviyesi 30-40 metre düştü ve 40 metre çapında 20 metre derinliğinde obruklar oluştu. Obrukların oluşmasının bir nedeni de yer altı sularının bilinçsiz kullanımı. Hazırlanan iklim değişim ulusal planına göre Türkiye’de önümüzdeki dönemde bölgelere göre değişim gösterse de 2-5 derece arasında artışlar öngörülüyor. Bu öngörülerin sonucu: su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık çölleşme ve bunlara bağlı olarak çevreyle ilgili bozulmalar meydana gelecek. Hükümet uluslararası iklim değişikliği anlaşmalarını imzalıyor, ülke içinde de aynı doğrultuda planlar yapıyor ama somut adımlar yok denecek kadar az. Çiftçiler ve onların örgütleri ne yapılması gerektiği öngörüşünden oldukça uzaktalar. Kapıyı çalan iklim değişikliğidir, başka bir şey beklemeyin.