“Bugünün dünyasında uluslararası çalışan bir şef olmak, dünyaya bir meydan okumadır.”, diyor Anıl Uzun ve devam ediyor “Neden diyeceksiniz? Bu dünya beyazların dünyası. Restoranlar hepsi beyaz ırklı şefler için rezerve edilmiştir. Beyazlar, iyi bir işe kolayca ulaşabilir. Piyasada yer edinmek için ya da bir tarif geliştiricilere olmak için tüm ayrıcalıklara sahiptir. Beyaz şefler dünyadaki herhangi bir mutfağa ait bir yemeği yemek pişirebilir. Zerdeçal, zahter veya tahin gibi dünyanın diğer tarafına ait yemek malzemelerini keşfedebilir ve onları trend haline getirebilir. Fakat beyaz bir şef falafeli trend haline getirirken bu yemeğin kökenlerine ne kadar saygı gösteriyor, arkasındaki tarihi ve kültürü ne kadar takdir ediyor?”   Anıl Uzun’a değerlendirmesini ilerletiyor, “Beyaz olmayan bir şefseniz etnik kimliğinize göre yemek pişirdiğiniz farz edilir. Ben Türk olduğum için Türk Mutfağı konusunda uzman olmam bekleniyor ancak benim branşım farklı bir alanda. Ama restoranlar ve yemek çevresi aldığım eğitim ne olursa olsun kendi kültürüme uygun yemek yapmaya zorluyor beni. Bir türk olarak Londra'da Meksika Mutfağı konusunda eğitimi almama rağmen, bu konuda bir söz hakkım yok. Türk yemeklerini profesyonel olarak pişirme konusunda pek tecrübem yok aslında benim. Bu yemekleri yiyerek büyüdüm ancak bu konuda alaylı olarak öğrenmek dışında, yemek yapan annemi ve teyzelerimi görmek izlemekten ibaret Türk mutfağı bilgim.“   Anıl Uzun, beyaz ırktan bir şefseniz İtalyan, Meksika, Hint ve Filipin yemekleri yapabileceğinizi, bu mutfaklarda uzman olabileceğinizi, eğitimini aldığınız mutfağı özgürce pişirebileceğinizi belirtiyor.   “Yanlış anlaşılmak istemem, ben kendi mutfağını pişirmeyi yanlış bulmuyorum ancak sektörün bizi buna zorlaması yanlış. Türk mutfağı pişirebilirim tabii ki,  çünkü içinde büyüdüm. Türk kültürü her zaman hayatımın bir parçası. Mesele şu ki, onunla sınırlı kalmak istemiyorum, aldığım eğitim üzerine işler yapmak istiyorum. İtalyan mutfağı pişirmek isteyen bir siyahi şef piyasada şaşkınlıkla karşılanmamalı. Bunu yapacak eğitime ve yeterli deneyime sahip olan her şey asya mutfağı pişirebilmeli. Ancak insanlar etnik kökeni Hint olan şeflerin körili yemek pişirmesini bekliyor.” diyor Anıl Uzun.   İnsanların kendisinden Türk yemekleri hakkında her şeyi bilmesini beklediğini ileten Anıl Uzun, kebap yemediğini, çoğunlukla bitki temelli beslendiğini ve buna uygun yemekler pişirdiğini aktarıyor. Türk mutfağına körü körüne bağlı olmayıp dünya mutfağına aşina olduğunu aktaran Uzun,  insanların alışkanlıklarınızı etnik kökeninizle ilişkilendirme eğilimi de çok riskli ve sağlıksız bulduğunu düşünüyor.   Anıl Uzun Devam Ediyor:   “Başkaları için yemek pişirmek, tarif geliştirmek ve yazmak zor ama güzel bir iş. Bunu belirli bir kurallar çerçevesinde yapıyoruz. Kreatif bir şef dışarıya açıldığında, çalışmaları ve yazıları ile başkalarını bilgilendirme ve yönlendirme sorumluluğunu taşır. Pek çok beyaz şef, falafelin kültürünü görmezden gelerek onu sadece bir trend unsuru olarak pişiriyor. Şeflerin pişirdikleri yemeği takdir etmemesini çok yanlış buluyorum. Ben bir Türk aşçı olarak Amerikan yemeklerine, ya da İtalyan yemeklerine saygı duyuyorum. Ben de onların pişirdikleri Manakish, falafel ve kebaba saygı duymasını istiyorum.”   “Evde arkadaşlarıma davet verdiğimde baklava ikram ediyorum. Ancak kamuoyu önünde İtalyan pizzası pişirirken daha dikkatli davranmam gerektiğine inanıyorum. Ya da beyaz bir aşçı ailesi için falafel yapabilir, ancak bunu kamuoyu önünde yaptığında, yemeğin kültürünü ve geldiği etnik kökeni takdir etmesi gerekir.  Her şef yaptığı yemeğe saygı duymak zorundadır.” diyerek sözlerini sonlandırıyor.