Artık beş parasız ve işsiz kalan Hasan hem arkadaşları tarafından alay konusu olmakta hem de borçlu yaşamaktan utanmaya başlamıştır. Aynı zamanda bir türlü başka bir iş bulamadığından hiç istemediği halde annesi Ayşe hanımın ısrarla memlekete çağırması ve özlemiyle kerhen ilçedeki evine dönmek zorunda kalır (bombardıman devam ediyor). Babadan sözel tacize uğraması bir yana, memleket hasreti ve aile özlemi giderildikten birkaç hafta sonra işleri yürütmekte zorlanan anne Hasan’ı işlere yardım konusunda ikna etmeye çalışırken o umursamaz ve aymazlığa devam eder. Ekmek elden su gölden yaşamaya. Hala akıllanmamış ve kafasına göre takılmaya, per perişan olan annesi Ayşe hanıma yardım edeceği yerde ilçedeki arkadaşlarıyla geç saatlere kadar oturup lak-lak , dedikodu yaparak zaman geçiren Hasan’a annesi de artık harçlık vermemeye başlar. Buna çok içerleyen Hasan kendi kendiyle cebelleşirken (şeytanın ayartmalarıyla, aklının/vicdanının telkin ettiği doğru yola bir türlü meyledemediğinden) bir gün gözlerini açtığında kendini hastane acilinde yatarken buluverir. Geceden arkadaşlarıyla ne olduğu belirsiz birşeyler içmiş olduğunu ve sabaha karşı şuur kaybı yaşayıp epilepsi nöbetleri geçirmiş olduğunu öğrenir acil doktorundan. Uyandığında Hasan’ın dilini ısırdığı için ağzı kan içinde kalmış, dudağı patlamış, bayılma esnasında aniden düşünce yerde sert bir zeminde başının da yarıldığı ve dikiş atıldığını anlar şuuru yerine gelince. Artık yolun sonuna gelmiş olduğunu anlar ve kaçışın mümkün olmadığı kafasına dank eder nihayet (Kudreti sonsuz, yarattığı sistem-sünnetullah-gereği bu gencecik körpe kuluna kendi tercihlerinin sonuçlarını yaşatır El-Müntakim tecellisiyle). Hasan’ın artık yaptıklarını sorgulama zamanı gelmiştir. Sadece niyetlenmiştir artık doğru şeyler yapmaya. Çünkü hem korkmuş, hem acı çekmeye başlamış, hem parasız kalmış, hem çok sevdiği şehir hayatından olmuş, hem genç yaşında “”Sara hastalığı/Epilepsi” diye damgalanmış… Velhasıl ard arda birkaç yıl içinde aldığı bu ağır data-bank bombardımanı ile nihayet limbik-otomat modunu sorgulayıp frontal yeteneklerini devreye sokma zamanı gelmiştir. Bu doğruya yönelme birdenbire mucize şeklinde olmamış, “Her iş Halık’ındır kul eliyle işlenir” prensibince çok sevdiği Osman dayısı vesilesiyle gerçekleşmiştir.Doğduğundan beri evleri çok yakın olan Osman dayısının evlerinden hiç çıkmayan Hasan, dayısının çocuklarıyla iç içe büyümüş ve babası Ahmet beyin görevini  sanki dayısı üstlenmiştir yıllar yılı. Bir genç için hiç de sıradan ve az sıkıntılar olmayan ağır gelen bu acı olayların sonucu onu tekrardan dayı kucağına sürükler.  (devam edecek)