"Bir yerde herkes birbirine benziyorsa orada kimse yok demektir." demiş Michel Foucault. Bunun üzerine ülkemizi ve dünyayı tanımlayalım. (Genellikle tüm yazılar yerelden evrensele, özelden genele gittiği için ülkemizden örnek vereceğim. Dünya için genelleyebilirsiniz.) Ülkemizdeki herkesin birçok konuda benzer şeylerden şikayetlendiğini, benzer şeyleri yaşadığını ve düşündüğünü hissediyorum. Son yıllarda artan teknoloji kullanımı ile bu durum geçmiş yıllara oranla katbekat artmıştır. Televizyonlarda yakışıklı erkekler ve güzel kızlar üzerinden reklamı yapılan her şeyin bir anda toplumumuzda yaygınlaşması, tüm gençlerin daha güzel olma kaygısı ile estetik yaptırıp aynılaşması, bir kimse kuralı bozuyor diye (işin hakkı ile yapmama, yere çöp atma ve benzeri basitten karmaşığa örnekler verilebilir) herkesin kuralı bozması ülkemizdeki aynılaşmaya örnek olarak verilebilir. Sosyal medyada insanların kendilerini havalı hissetmek, beğeni toplamak veya ünlü olmak için saçma sapan hareketler yapması veya "çok mutluyum, en güzel hayat" benim kaygısıyla hareket etmesi de ayrı bir örnektir. (Hayvanat bahçelerinde hayvanlar saçma hareketler sergilemediği halde hapsedilip insanların sergisine sunuluyor. İnsanat bahçeleri olan telefon hapishanelerinde ise durum daha farklı. Ünlü olmak veya beğeni almak kaygısıyla her saçma hareket tüm dünyaya sunuluyor.) Farklı düşüncelerin olması, çözüm önerilerinin sunulması, farklılıkların zenginliği yalnızca "okuma kültürü" ile olur. Okuma kültüründen kastım üniversite bitirmek değildir. Okuma kültürüne sahip bireyler farklılıklara saygılı, emeği yücelten, her fırsatta kendine bir şey katmaya çalışan bireylerdir. Okuma kültürüne sahip bireylerin bulunduğu ülkelerde teknoloji kullanımı gerekli görüldüğü kadar yaygın, medeni, refah düzeyi yüksek, insanların kendi kararlarını aldığı ve kendi kendini yönettiği, adaleti ve eğitimi en üst değer kabul eden ülkelerdir. Çocukların başlarına bol bol icat çıkarmalarını isterler. Toplumsal kaygılarla veya zamanlamalarla uğraşmazlar.
Biz de yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi durum tam tersidir. Çoğunluk toplumsal kaygılarla hareket eder, herkesin yaptığın doğru kabul eder, farklılaşırsa yalnız kalacağını düşünür. Beynini doyurmanın da karnını doyurmak kadar hayatı bir mesele olduğunu unutur. O yüzden (bilindik bir sözdür) kağıda gelen zammı kitaptan değil tuvalet kağıdından anlar.
Daha iyi hayat sürebilmemizin yegane yolu eğitim ve adalettir. Eğitim kendimizi yetiştirmemizi, adalet ise toplumun haklarının korunmasını ve mutlu olmasını sağlar.
Sevgiler..