Muhafazakâr câmianın değişimden anladığı dünyevileşmek mi yoksa sekülerleşen  inananları yaşanabilir bir dünya hayatına dönüştürmek mi? Zannederim meselinin hassas noktası burasıdır. Görünen o ki muhafazakar câmia, bir anda maddi şâşâyı görünce eleştiri yaptığı tarafın ameliyle amel etmeye başladı. Dünyevî hazların ayartıcı gücü karşısında yelkenleri suya indiriverdi. Makam ve mevkiilerin dayanılmaz cazibesine  karşı koyamadılar.  Bu da bozulmayı, çözülmeyi beraberinde getirdi. Artık her sahada  liyâkat ve  adaletin  es geçilmesi  bu  menfi değişimi hızlandırdı.  Dolayısıyla kendini iktidara taşıyan  siyasi  manevra sahası dini hassasiyetinin kaybolmasına sebep olunca da  batılı anlamdaki bir  politik  mücadele  aşamasına geçildi.  Değerler hassasiyeti kaymasına sebep olan kaygan zemin gerçek bir mücadeleyi kenara itti. Onun yerini  menfaat çekişmeleri aldı.Bu anlamdaki  “hakiki bir yüzleşme” güncel hadiselere ışık tutacaktır.  Ancak durumdan vazife çıkaran birtakım  dâhilî görünüp hârici davranış sergileyen bazı politik  kaymaların hem kendilerine hem de kendini çekip düzeltme gayreti içinde olan Muhafazakar Değişim  müdafiilerini zora sokacaktır.  Ters köşe yapacak bazı bilkuvve düşüncelerin fiili hale gelmesi geri dönüşü olmayan bir sürecin başlamasına sebep olacağı âşikardır. Prof. Dr. Hayreddin Karaman  hoca, bu meseleyi şöyle değerlendiriyor ve ikaz ediyor: “ Son on küsur yılda her tabaka ve kesim için önemli olan neler yapıldı; bunu hemen herkes unutmuş görünüyor. Herkes kendini aynanın karşısına koyacak yerde hep başkalarını koyuyor, üstün/güzel/kâmil ahlak ölçülerine vurarak değerlendiriyor. Bu da olsun, olmasın diyemem, ama önce herkes kendine bakarsa ayaklar biraz daha yere basar(...).Son yıllarda okullara Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve İslam Bilgisi dersleri kondu. Bu dersler zorunlu değil, seçmeli idi. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede bu dersleri seçen insan sayısının azlığı ibretlik bir olaydır.Eline para geçen ve zengin olan “dindarlar”, lüks ve israfta dinsiz veya dini hayatı gevşek/kusurlu olanları fersah fersah geçtiler.Müslümanca örtünmenin ictimai hayata katılmaya engel olmaması için yıllarca mücadele ettik, değerli bedeller ödendi, sonunda engeller kalktı, bu defa da sözde örtünenler “örtülü açıklar” nitelemesinin örneği haline geldiler.Birçok “dindar” işadamının işyerinde Müslümanca düzen, hakkını verme ve liyakati gözetme yok.Birçok “dindar” (böyle görünen ve bilinen) olup kamu otoritesi kullanan kimsenin elindeki imkân ve yetkiyi kötüye kullandığına dair pek çok örnek var. “Bu saydıkların “dindar” kesimde var da ötekilerde yok mu?” diye soranlar ve eleştirenler olacaktır.Vardır, olmaz mı, ama bizde ya hiç ya da az (müstesna) olması gerekmiyor mu? Sonuç: Biz ne kadar ahlaklı olursak bizi yönetenler de o kadar ahlaklı olurlar; onlar gökten inmediler, bizden çıktılar.Durum bundan ibarettir, tercihler yapılırken ayaklarımız gerçek durumun üstünde olsun( https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/ahlak-herkese-lazim-2050146.). *** Muhafazakâr câmianın değişimden ne anladığını bir an evvel  âşikar etmesi elzemdir. Dünyevileşerek kapitalist bir zihniyete  bürünüp  maddi çıkar peşinde mi koşacak; yoksa  değerlerini  hatırlayarak hakiki manada Muhafazakâr Değişim ihtilalinin öncüsü mü olacak? Yani muasır medeniyet hedefini perde ederek “Modern” bir zihniyete mi tahvil (dönüşüm) olacak? Muhafazakâr câmia, bu suali gerçekten kendine sormalı. Ancak ondan sonra güncel siyasi olayların neticesi anlaşılabilir.