Bazen zannedersin ki tüm dünya ayaklarının altından kayıp gidecek. Sahip olduğun her şey ve herkes birden ellerinden kayıp gider. Yapacağın tek şey önüne çıkan engelleri bir basamak olarak görmek ve hedefine doğru yürümek. Ayaklarının üzerinde durmanın neden bu kadar önemli olduğunu bilmezdik. Bebekken ilk adımlarımızı atarken birden ayaklarımızi yerden kesmenin neden bu kadar önemli olduğunu anlayamazdık. Daha hayatta birçok şeye aklımız ermezken bile önümüze çıkan engelleri aşıp ayağa kalktık. Sonra anladık ki, bir insanın ayağa kalkması ayaklarının üzerinde durması hayati derecede önemli. Bazen dört nala, bazen ise bebek adımlarıyla. Hata yaparken bebek adımlarıyla, hayallerimizin peşinden koşarken dört nala koşarak. Hayat hiçbir zaman durmaz, zaman akar hem de dört nala koşarak. Biz mutlu olsak da olmasak da. Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var. Yaşadın mı tokluğuna yaşayacaksın bir şeyi. Hayata, suya, göğe karışırcasına. Sevdiğin bitkin düşmeli öpülmekten sen bitkin düşmelisin. Biz daha hayatı tanımıyorken bile önümüze engeller çıkmadı mı ve hepsini aşmadık mı? Hayat çok inişli çıkışlı ne ile karşılaşacağımız belli olmuyor. Ayaklarımızın üzerinde durmak zorundayız. Bize bizden öte çare yok. Teselli olacak kimse yok. Bebekliğimizde ki gibi tek başımıza ayağa kalkmak zorundayız. Kendimize yardım etmek zorundayız. Hayat akıp gidiyor. Hiçbir zaman biz acı çekiyoruz diye zaman durmuyor. Zincirin halkaları gibi birbirine bağlı tüm dengeler. Biz bebek adımlarıyla hareket etsek de dört nala koşsak da hiçbir şey değişmiyor. Gündüz gece hayatı bir şekilde yaşıyoruz. Biz bazen durduğunu zannediyoruz hayatın ama durmuyor. Tüm acılarımızla mutlu olduğumuz tüm parçaları birleştirip kocaman bir yapbozu tamamlıyoruz. Bazen "Eyy hayat buradayız, senden korkmuyoruz" demek gelir ya içinden yine de her şeye rağmen işte bu benim başardım demek gelir ya. İşte o zaman dört nala koşmak gerekir. Göğe, suya, havaya karışırcasına. Sevdiğinle dört nala yaşamak gerekir acısıyla tatlısıyla...