Hayatta doğru bildiğimiz ama sonucunda başarısız olduğumuz, üzüldüğümüz durumları yaşarız. Sorun değil, hayata sil baştan başlarız. Sorunlarla tek başımıza mücadele edebiliriz. Bize tecrübe olur ve bu tecrübenin bize bıraktığı özgüven vardır. Peki gelelim asıl konuya. Hayatımızda ne kadar olumsuzluk olursa olsun, düşsek de tekrar ayağa kalktığımızda ‘el alem’ dediğimiz o kocaman jürinin üzerimizde oluşturduğu yargılarla kaçımız başa çıkabiliyoruz? Aslında kimsenin fark etmediği hatta en çok korktuğu sorun tam da burada başlıyor. Hepimizin yıllardır dinmeyen sızıdır toplum baskısı. Her birimiz illaki bir yerde frene basarak yürürüz. Bazen hiç kendimiz olamadan, kendimiz gibi yaşamadan, canımız yana yana yaşıyoruz. Çocukluktan başlar komşunun kızı, filancanın oğlu, kimin başarısı, kiminin diploması, kimin evliliği….gibi sürer gider. Giydiğin elbiseden, yaptığın işten sorumlu olduğumuz kardeşinizden o kadar çok ki. Şimdi yazımı okurken eminin her birinizin aklına birçok şey gelecek. Ne istediğinizi bilemeden ömür talan olur. Bir gün iki elinizi başınıza aldığınızda tek bir sözcük gelir aklınıza ‘keşke istediklerimi yapabilseydim!’ Tekrar başa dönmek istersen dönemezsin, çünkü hayatı kendin için değil ‘el alem’ hapishanesi içinde yaşadın. Bazen ‘el alem dediğinden bana ne ne!’ diye çıkışlar yapmayı çok severiz. Ama başkalarının lafının ve nazarının çizdiği sınırdan bir adım öteye gitmeye cesaret edemeyiz. Çünkü bizler el alemi, gelenek ve görenekleri bir adaba çağrı olmaktan çıkarıp yüksek bir hapishaneye dönüştürdük. Öyle ‘bana ne’ deyip işin içinden çıkılmıyor.
El alemin ne dediğini umursamamak bir tarafa özellikle ciddiye alıyoruz. Yani herkes nasıl yapıyorsa bizde öyle yapıyoruz. Herkes neyi beğeniyorsa, neye yorum yapıyorsa bizde öyle yapıyoruz. Bazen o el alem sadece bizi konuşsun istiyoruz. Yani aslında sıyrılmaya çalışırken, kurtulmak isterken sanki biz el aleme kucak açıyor gibiyiz. Bu el alem fedakarlığının arkasından ne söylenebilir ki? Umarım el alem ne der? derdinden çıkıp, riya, gösteriş, sahtekarlık bataklığına batmadan kendi özümüzden daha fazla uzaklaşmadan kendimize geliriz. Biz ne yaparsak yapalım, kimine göre iyi, kimine göre başarısız, kimine göre mükemmel olmazsınız. Her türlü eleştirilecek, yargılanacak, kıyaslanacaksınız. Ancak hesap vermeyi, kendinizden çok birilerine bir şeyleri ispatlamayı bıraktığınız gün sizi huzurlu günler bekliyor olacaktır.
Bu geminin patronu sensin. Çok sevdiğim yazar Gökhan Özacan’ın da dediği gibi, “El âlem ne der?" nöbetlerine kapılıp mütevazi dünyamı terk edemem. Bazen çorabı delik, bazen pantolonu ütüsüz, bazen geleceği karanlık, bazen geçmişi kalabalık dolaşabilirim. Ama gönlü yamuk, beyni bükük dolaşamam. Ben aynalardan kaçamam. Kendi sahilimden uzaklaşamam. Ben yanıma benliğimi almadan hiçbir yolculuğa, hiçbir sefere çıkamam” sevgiyle kalın…