Bu haftaki köşe yazımda ülkemizde gündemi oluşturan ve ciğerimizi yakan orman yangınlarından bahsedeceğim.
En son çıkan haberlere ve Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre 28- Temmuz-01 Ağuatos 2021 tarihleri arasında 24 ilde 125 farklı noktada orman yangını çıkmıştır. 117 noktada yangının kontrol altına alındığı 8 yangının ise devam ettiği bilgisi verildi. Hayatını kaybeden insanların yanında birçok evcil ve yaban hayvanı ve birçok canlı yaşamını yitirdi. Binlerce hektarlık ormanlık alanı ve ağaçlar yok oldu. Sadece ormanlık alanlar değil turizm tesisleri, konutlar, ahırlar, seralar ve tarım arazileri de yangınlardan nasibini aldı ve almakta.
Bir ormanın oluşmasının 40-50 yılı bulduğu düşünülürse bu ülkemiz açısından çok acı ve vahim bir durumdur.
Yangınların sebepleri tartışılmakla birlikte bir şekilde insan eliyle gerek bilerek ve gerekse kaza ile yakıldığı aşikârdır. Elektrik kontağı, yüksek gerilim hatları gibi çeşitli teknik nedenleri bir tarafa bırakırsak hava şartları, sıcaklık ve rüzgâr da yangının yayılmasının ana sebeplerindendir.
Bilinçli bir sabotaj yapılacaksa içinde bulunduğumuz günlerde olduğu gibi aşırı sıcak ve rüzgârlı günler seçilerek ve birçok noktada aynı anda başlatarak elimizi kolumuzu bağlamaktadırlar.
Ülkemizde orman yangını ile mücadele imkânlarının az ya da yeterli olup olmadığı, uçak sayısı, helikopter sayısı, arazöz sayısı, dozer ve işçi sayıları tartışılıyor olsa da bence en önemli unsur eğitimli insandır.
Yangınla mücadele için alınması gereken tedbirler her zaman konuşuluyor ve çeşitli yöntemlerle uyarılar yapılıyor olsa da bir sigara izmariti binlerce hektarlık alanı yok edebiliyor.
İnsan eğitimi, yangın çıkmaması için alınacak tedbirlerle birlikte yangın esnasında alınması gereken tedbirler de çok önemlidir. Ben bu yazımda daha çok yangın söndürmede ihtiyaç duyulan su konusundan bahsedeceğim.
2006 yılında İzmir Selçuk ilçesinden başlayarak, Kuşadası kirazlı köyüne kadar yayılan 400 hektara yakın ormanlık alanın ve zeytinliğin yok olduğu yangına bizzat şahit oldum ve tarım müdürü olmam nedeniyle yangının her noktasında kaymakamlık ve orman teşkilatıyla birlikte çalıştım. Allah o günleri tekrar göstermesin. O yangında orman teşkilatının çalışanları arazözler, uçak ve helikopterler görev almıştı. Bunu yanında yangının milli parka ulaşmasını engelleyen bizzat Kuşadası çiftçileri olmuştur. Çiftçiler arazi sulamada kullandıkları su tankerleriyle arazözlere su taşıdılar. O dönemde yangın alanına en yakın olan zamanın Başbakanı Tansu Çiller in çiftliğinde yüzme havuzu olduğunu öğrendik. Arazözlere su sağlamak için çiftliğin kapısını kırarak havuzdan arazözlere su temin etmiştik. Aksi halde yakınlarda başka bir su kaynağı, göl gölet bulunmadığı için arazözlerin denize kadar inmesi gerekiyordu.
Halen mevcut olan Kirazlı göleti, Davutlar göleti ve Bahçecik boğazındaki göletin kurulmasına aslında bu yangın sebep olmuştur. Buradan anlaşılacağı üzere mutlaka ve mutlaka yağmur sularını tutacak irili ufaklı göletlerin yapılmasına devam edilmelidir. Bu göletler orman yangınlarında bir su kaynağı, yaban hayvanları için içme suyu kaynağı, yeraltı suları için besleyici bir kaynak durumundadır.
Kışa aylarında yağan yağmurlar derelerde boşa akıyor ve denizlerde kaybolup gidiyor. Bu konu o yıllarda çok tartışılmış zamanın valisi gölet kampanyası başlatmış ve Kuşadası’na özel idare kaynaklarıyla 3 tane gölet yapılmıştır. Kuşadası’nda kış aylarında yağmur sularını denize taşıyan yaklaşık 20 tane dere tespit edilmiştir. Bu derelerin sadece 3 tanesi üzerine gölet kurulmuş diğerleri bütçe yetersizliği ve özel idarelerin kapanması nedeniyle kurulamamıştır. Özel idarelerin kapanmasıyla birlikte bu görev Büyükşehir belediyelerine bırakılmıştır. Büyükşehir belediyelerinin mutlaka ver mutlaka bu konuda kaynak ayırmalarında yarar vardır.
Ne kadar makine ve ekipmanınız olursa olsun, su yoksa orman yangınlarıyla mücadele edemezsiniz. Su hayatımızın her döneminde ne kadar önemliyse orman yangınları ve diğer tüm yangınlar için önemlidir.
Sağlıcakla Kalın.