Ortalama 4 yılda bir seçimler yapılır ülkemizde,önümüze bir takım adaylar getirilir,bu adaylara oy vermemiz istenir. Peki bizler hangi ölçülere göre bu adaylara oy veriyoruz?
Genellikle çoğumuzun işe girmesi gereken oğlu, kızı yada bir yakını vardır seçim dönemlerinde. Biz önümüze gelen adayları “Bu aday vatana, millete faydalı hizmetlerde bulunabilir mi?” şeklinde sorgulamayız. Genellikle; “Bu aday yarın başvurduğumda benim işimi görür mü? Tanıdık birimi?” şeklinde sorgularız. Ve genellikle de bizim işimizi görecek olana veririz oyumuzu.
Çoğumuz oyumuzun namusumuz olduğunun farkında bile değilizdir. Dar gelirli biri isek seçim zamanı ortalama 500-1000-2000 lira gibi rakamlara oylarımızı yani namusumuzu satarız. Oysa ekonomisi üretime dayalı gelişmiş ülkelerde devlet yeni yetişen tahsil yapan gençlerin işlerini daha okul bitmeden hazırlamıştır. Yani yeni yetişen gençlere iş bulmak onları ekonomiye kazandırmak devletin görevidir normalinde. Ama bizde üretimden ziyade tüketim ekonomisi hakim olduğu ve işsizlik alanında yeterli bir planlama bulunmadığı ayrıca devletimiz vatandaşına hizmet anlamında yeterince sosyal yapıya kavuşturulamadığı için maalesef kuru ekmek parasına talim eden milyonlarca dar gelirli insanımız seçim dönemlerinde oylarını kişisel yada yakınlarının çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmak zorunda kalıyor.
Tabii Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından bu yana yöneticilerimiz tarafından ülkemiz eğitimi, sanayisi, tarımı, hülasa ekonomisi emperyalizmin kontrolüne verilince tam bağımsız bir ekonomik program uygulamak çokta mümkün olmuyor.
Düşünebiliyor musunuz, 1950 yılında bizim Kayseri’de uçak fabrikamız var. Yanı sıra Türk Hava Kurumunun ise uçak ve uçak motoru fabrikası var. Vecihi Hürkuş ve Nuri Demirağ ülkemizde ilk uçaklarımızı yapan kişilerdi. Öyle ki Nuri Demirağ’ın ürettiği uçaklar ABD uçakları ile boy ölçüşebilecek kalitede idi. Ancak Atatürk’ün vefatından sonra devlet uçak fabrikalarından desteğini çekmiş. Bizim uçak üretmemiz, Alman ve İngilizlerden ziyade ABD’yi çok rahatsız etmiş. Atatürk’ün ölümünden sonra THK Nuri Demirağ’a sipariş verdiği 65 adet uçak imalatı geç kaldığı için siparişi iptal etmiş. Atatürk’ün ölümüyle başlamış ABD hayranlığı ülkemizde maalesef. Neticede ülkemizdeki uçak fabrikaları 1950 ve 1954 yıllarında kapatılır, biri traktör fabrikasına dönüştürülür. Tabii o dönemde ABD, Türkiye’deki uçak fabrikasının iş yapmaması için ülkemize bedava uçak veriyormuş ama bedava alınan uçakların bakımları için her yıl 400 milyon lira bütçeden para ayrılıyormuş. Ülkemizde uçak fabrikalarının kapanmasının başlıca müsebbibi o günkü yöneticilerle beraber ABD ve Fransız uçak şirketlerinin temsilcisi o A.E.Y. olduğu iddia ediliyor.
Düşünebiliyor musunuz, ülkemizde ilk uçak fabrikası 6 Ekim 1926 yılında açılıyor. Neticede o dönem 200 civarında uçak üretmiş Türkiye, ABD’nin tatlı vaatleri ile uçak üretiminden vazgeçmiş. Şimdi de ABD’den mi alsak, Rusya’dan mı diye kıvranıp duruyoruz. Dünyanın haydut devletlerinin başında gelen ABD son seferinde bildiğiniz gibi parasını peşin aldığı uçakları F35’leri vermedi. Bundan 106 yıl önce de İngiltere parasını peşin ödediğimiz 2 gemimizi teslim etmemişti. Neticede güçlü bir devletiniz yoksa her önüne gelen haydut haklarınızı gasp etmekten çekinmiyor.
Bugün ülke olarak içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılardan kurtulmamız aslında çok zor değil. Sadece 1940'lı yıllardan bu yana ABD başta olmak üzere dış ülkelerle yaptığımız anlaşmaları yeniden gözden geçirmemiz ve gayri milli anlaşmaları yırtıp atmamız gerekiyor.
Her şeyden önce eğitim, sanayi ve tarımda özellikle ABD ile yapılan anlaşmaların bir an önce sonlandırılıp ülkemiz her alanda tam bağımsız üretim ekonomisine yönlendirilmeli ve devlet bu alanlarda üretim yapacak kurumları desteklemelidir. Sevgili devlet yöneticilerimiz gerçekten yapmak isterlerse tam bağımsız üretim ekonomisine dönüşü aziz milletimiz bu adımı sonuna kadar destekleyecektir.
Bu arada ülkemizde yaşamını sürdüren emekli vatandaşlarımızdan bir ricam var, özellikle sosyal medya kullananlardan. İnternette birkaç site var sürekli olarak emeklilerin umutlarıyla dalga geçen haberler yayınlıyorlar. Bence bu sitelerin bir an önce şikayet edilerek kapattırılması gerekiyor. Emekliler Derneği iktidardan bir takım taleplerde bulunuyor, bu siteler sanki bu talepler yerine getirilmiş gibi başlık atıyorlar hemen haberlerine. Bu arada emekli vatandaşlarımıza önerimi tekrar ediyorum. Gerçekten geçiminizi sağlıklı bir şekilde sürdürebilecek emekli maaşlarına kavuşmak istiyorsanız bir an önce siyasi oluşum haline gelmeniz lazım. 13 milyon emekli var ülkemizde, bir siyasi parti kursalar, 13 milyonda ailelerinin var olduğunu var sayalım 26 milyon oy hazır. İşte o zaman bu ülke emekliler iktidarına kavuşur. Yeter ki emekliler sağı solu, siyaseti bir tarafa bırakıp sadece kendi ortak çıkarları etrafında bir araya gelebilsinler.25 milyon oy garanti alırlar ama aramızdaki Truva Atlarının etkisine girmeyecekler. Çünkü Türkiye’de emeklilerin iktidara gelmesini ne ABD ne de İsrail ister. Olmaması için ellerinden geleni yapacak ülkemizde kendilerine hizmet eden Soros’çu medyayı ve Truva atlarını kullanacaktır.
Bir de ülke insanı olarak okumaya daha fazla zaman ayırmalıyız diye düşünüyorum. Okuma yazma bilen herkes ayda bir kitap okumayı alışkanlık haline getirmeli diyorum. Kitap okumak hem kelime hazinemizi genişletir, hem de her hangi bir arkadaş meclisinde söyleyecek sözümüz olur. Hem böylelikle bizlere sürekli ajite edilmiş haberler sunan medyadan da kendimizi biraz soyutlamış oluruz. Unutulmaması gereken husus kendisini üstün ırk olarak gören dünyayı tek devlet adı altında yönetmek isteyen İsrailoğulları ve onların yönettiği ABD sadece bizim ülkemizde değil dünyanın hiçbir ülkesinde insanların okuyup ilim sahibi olmasını, okuyup genel kültür sahibi olmasını istemezler. Çünkü çok okuyan çok soru sorar. Oysa cahili kandırmak daha kolaydır.
Bu arada “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyen her Müslüman dini vecibelerini kaynağından yani Kuran-ı Kerim’den araştırıp öğrenmeli bence. Arapça bilmiyorsanız Türkçe Meali var orada da Yüce Yaradan’ın kullarından ne istediği açıkça yazıyor zaten. Son dönemde din adına bazı sapkınların yaptıkları ve din adına yapılanları inanın burada yazmaya elim varmıyor,midem bulanıyor hatırladıkça. Bu yaşanan rezilliklerin hiç birinin Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim ile alakası yok emin olun.
Her zaman söylediğim gibi bolca okuyup her şeyi araştırmalı sorgulamalıyız ancak o zaman kendimiz için ülkemiz için gerçekleri,doğruları bulabiliriz. Bu bir durum tespitidir arkadaşlar; Ülke olarak en büyük düşmanımız CEHALET. Okuyup araştırmadığımız için cahilliğimizle emperyalizme yem oluyoruz topluca. Örnekte verirdim ama yerim kalmadı. Selam ve Saygılarımla.