Ayasofya konusuna girmeden önce ekonominin daha fazla zarar görmemesi ve bizlerin daha fazla sıkılmaması için Devletin almış olduğu kontrollü normalleşme adımlarını geçtiğimiz yılbaşı öncesi kontrolsüz normalleşme süreci olarak algılayan sevgili insanlarımızın büyük çoğunluğunun yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgın hastalığına pekte inanmadığını, çünkü çevrelerinde henüz çok fazla pozitif vaka görülmediğini, çoğunun yakınlarından kimseyi bu salgın nedeniyle kaybetmediğini, azda olsa bir kısmının da olaya siyasi baktığını, sadece iktidara muhalif olduğu için en küçük tedbir dahi almadığını tespit ettiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Normal hayatta insanlarımız maalesef her karşılaşmalarında tokalaşmayı, hatta bazen özellikle düğünlerde kucaklaşmayı,sarılarak fotoğraf çektirmeyi normal olarak karşılıyorlar. Yöneticilerimizin koronavirüs konusunda yeni bir hayal kırıklığı yaşanmaması için halkımızı bu konuda daha fazla bilgilendirme ve bilinçlendirmede bulunmasının ileride yaşayabileceğimiz mağduriyetleri azaltabileceğini düşünüyorum.
Yanlış bir bilgi almadıysam Kuyucak’tan yada Kuyucaklı bir vatandaşımız halen Aydın Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisinde Corona ile mücadele ediyor. Allah’tan acil şifalar diliyorum. Umarım halkımız ilçemizde ve yurdumuzda pozitif Covid-19 vakalarının çoğalmaması için tehlikenin büyüklüğünün farkına varır ve gerekli tedbirleri alırlar. Corona’yı unutan insanlarımız maalesef zaman zaman tokalaşmak için bana da ellerini uzatıyorlar,ben de dirseğimi uzatıyorum mecburen. Çünkü dörtkollu ile mezarlığa gidipte geri dönen yok. Aziz Milletim ve tüm insanlık inşallah en kısa zamanda bu musibetten kurtulur. Tabii bu arada bu musibet nedeniyle insanlığın selameti için kullanılabilecek yüksek teknolojilerin insanlık dostu kişilerin elinde olmadığı gerçeğini de kavramış olduk.
Ayasofya konusuna gelince, son dönemde tarihi yeterince bilmeden Ayasofya üzerinden Osmanlı’nın teslim olduğu ve ülkemize 4 yıl esaret yaşattığı vatan topraklarımızı Aziz Milletimize önderlik ederek emperyalistlerin elinden kurtaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Cumhuriyet’e yapılan saldırılara baktığımızda kimsenin görevini düzgün yapmadığını, ortada oldukça fazla bir bilgi kirliliği olduğunu görmekteyiz.
Öncelikle Kurtuluş Savaşı sırasında Atatürk’ün şu veciz sözünü hatırlatmakta fayda görüyorum. Ne demişti Gazi Mustafa Kemal; ”Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” Peşinden yine Gazi’nin şu veciz sözünü de unutmamak gerekiyor; ”Çalışmadan, yorulmadan, öğrenmeden, rahat yaşama yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler önce haysiyetlerini, sonra da istiklallerini kaybetmeye mahkumdurlar.” Biz şimdi bu sözün neresindeyiz. İyi düşünmemiz gerekiyor bence.
Öncelikli olarak 1934 yılında ecnebilere karşı Ayasofya Müze olarak tescil ediliyormuş gibi görünse de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hangi şartlarda bu kararı aldığını iyi araştırmak gerekiyor. Tabii tarihi iyice araştırmadan ölmüş bir insanın arkasından konuşmak onu kötülemek kolay. Hani dinimizde ölenin arkasından kötü konuşulmazdı. İçimizde bazıları bırakın kötü konuşmayı, Atatürk’e türlü çeşit iftiralar uydurmaktan geri durmuyorlar. Özellikle sosyal medyada çok rastlıyoruz bu emperyal uşaklara. Allah bilir sonra da dönüp günahlarını affettirmek için namaz kılıyorlardır.
Öğrendiğimiz bilgilere göre Atatürk 1934’te bakanlar kurulu kararı ile Ayasofya’yı müzeye çevirmiş olsa bile tapusuna 'Ayasofyayı Kebir Camii Şerif' olarak yazdırmış ve sahibini de “Ebulfetih Fatih Sultan Mehmet Vakfı” olarak tescil ettirmiş. Ortada bu kadar bilgisizlik olunca yöneticilerimiz ve siyasilerimiz de maksadını aşan yorumlarda bulunabiliyorlar. Bence danışmanlık sistemini kaldırmak lazım. Özellikle bazı danışmanlar eşek yüküyle parayı götürüyorlar ama derslerini yeterince çalışmıyorlar. Danışmanlık sadece birilerinin küpünü doldurma kurumu olmaktan çıkarılmalı ve dersini iyi çalışanlar danışman yapılmalı bence. Ancak günümüzde şakşakçılık daha çok rağbet gördüğü için maalesef liyakate pek bakılmıyor.
Dünyada eşine rastlanmayacak derecede hem askeri hemde siyasi deha olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk Ayasofya’yı müze yaparak boğazların askeri olarak kontrolümüze girmesini sağlamış, üstelik Rusya ile Yunanistan bile Gazi’nin bu projesini desteklemiştir. Mevzu derin, hepsini yazmaya kalksam yerim yetmez ama gerekirse yazabilirim de.
Tabii bu arada Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kurduğu Cumhuriyetin bugünkü değerlerle yüz milyarlarca dolar tutan Osmanlı Devleti’nin borçlarını da zamanından 10 yıl önce ödediğini unutmamak gerekir diye düşünüyorum.
Yeniçağ Gazetesi’nin araştırmacı yazarlarından Arslan Bulut’un 20 Temmuz 2020 tarihli Yeniçağ Sitesinde yayınlanan yazısından bir alıntı ile Ayasofya konusunda farklı fikirlerin oluşması yada gerçekler biraz daha anlaşılabilir diye düşünüyorum.
Cesur kalem Arslan Bulut, söz konusu yazısında Ayasofya konusunun Büyük Orta Doğu Projesinde Türkiye’ye biçilen rolle ilgili olduğunu belirtirken Cengiz Özakıncı ile Şahin Alpay’ın ABD için strateji üreten Samuel Huntington ile yaptıkları ve Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan röportajda “Türkiye İslam Dünyası’nın lideri olmalı.” Dediğini, yine Huntington’un 1966 yılında yazdığı “Medeniyetler Çatışması” kitabında; "Türkiye kendini laik ülke olarak tanımladığı sürece İslam Medeniyeti’nin önderi olamaz, bu nedenle Türkiye’nin bir an önce Atatürk’ten ve Atatürk’ün laiklik tanımından kurtulması gerekir, Türkiye Atatürk’ün mirasını bilinçli bir şekilde reddedip kendisini İslam Dünyasının lideri olarak yeniden tanımlamalıdır.” Dediğini, Huntington’un ayrıca; "Böyle bir hamle aynı zamanda Atatürk kalibresinde bir lideri, Türkiye’yi bölünmüş bir ülke olmaktan çıkarıp, çekirdek bir devlet haline getirmek için gerekli siyasal ve dinsel meşruluğu kendisinde toplamış bir lideri gerektirir.” Dediğini.
Bulut yazısının sonunda Ayasofya’nın ibadete açılmasının Batı güdümlü bir İslam Devleti olabilmesinin önemli bir adımı olduğunu zira Ayasofya’nın yeni rejime siyasal ve dinsel meşruiyet sağlama aracı olduğunu, Huntington ve takipçilerine göre; "Türk’ün hakkından gelmek için Türkiye’yi Atatürk çizgisinden uzaklaştırmak şarttır, yoksa İslam Dünyasını ılımlı bir halife şemsiyesinde ve dörtlü konfederasyon modeliyle yönetmek hedefinin yirminci yüzyılın başında İngiliz İstihbaratının stratejisi olduğunu, Çanakkale ‘de bu projeye darbe vurulduğunu Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla projenin 100 yıl ertelendiğini" söylüyor.
Neticede tarihimizi eleştirmeden önce tarihimizi iyi araştırmak, iyice öğrenmeden konuşmamak lazım. Selam ve Saygılarımla.