Ülkemizde yaşanan son yerel seçimleri ve sonrasında tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini ve bu seçimlerde kullanılan söylemleri hatırlıyorum da. En önemlisi önceki seçimlerde de benzeri söylemlerin kullanıldığını hatırlıyorum da. Acaba diyorum siyasilerimiz ne yapmak istiyorlar? Türkiye’den başka dünyada üç kıtayı birbirine bağlayan, daha stratejik, daha önemli bir başka ülke var mı?. Bence yok. Peki yer altında sahibi olduğumuz uranyum, bor, toryum, altın ve adı aklıma gelmeyen katrilyonlarca dolar madene sahip olan başka kaç ülke var dünyada? Bence bizden başka yok.
Çevremiz ateş çemberi malum. Suriyeli vatandaşların başları sıkıştığı zaman sığınabileceği bir Türkiye’si var, aynı şekilde Iraklı’nın, İranlı’nın velhasıl herkesin sığınabileceği bir Türkiye var. Peki bizim kimimiz var? Allah korusun başımız sıkışırsa biz kime sığınabiliriz? Bizi kim kabul eder? Bizim Allah’tan başka sığınabileceğimiz kimsemiz yok Arkadaşlar. Biz Türk Milleti olarak 15.000 yıldır sahibi olduğumuz (İskitler’den bu güne) bu topraklarda ya bağımsız yaşayacağız, ya öleceğiz. Bizim bağımsız ve özgür yaşamamız için Atalarımızın canlarını, kanlarını vererek bize miras bıraktıkları bu toprakları bizler de torunlarımızın özgür yaşayabilmeleri için bağımsız bir ülke bırakmakla mükellefiz.
Peki üç oy fazla almak için siyasilerin kendileri gibi düşünmeyenleri türlü çeşit iftiralar atarak kötülemeye çalışmaları ne anlama geliyor, kime hizmet ediyor. Bu memleket daha 40 yıl önce ihtilal gördü. İhtilal öncesini ise hiç sormayın. Ancak yaşayanlar bilir. O günlerde bu ülkenin sağcı, solcu vatanseverlerini bir araya getirmeyen Gladyo yapılanmasının sanki güncelleştirilmiş versiyonu bu gün yine iş başında. Ateş çemberinin ortasında bu coğrafyada yaşamını sürdürebilmek için birbirini sevmekten başka şansı olmayan bir milleti üç kuruşluk menfaat için üç oy fazla almak için kutuplaştırmak bence bu ülkenin birliğine ve beraberliğine hizmet etmez.
Şu aralar bakıyorum. Aynı ülkenin, aynı ilin, aynı ilçenin, aynı mahallenin insanları sadece siyasi görüşleri yüzünden birbirlerinden adeta nefret eder hale gelmişler. Ve o kadar şartlanmışlar ki karşı tarafın fikirlerini dinlemeye bile tahammülleri yok. Ama bilmedikleri bir şey var, Allah Muhafaza bu ülke insanları siyasi hesaplar yüzünden birbirine düşürülürse başta Yunanistan ve Ermenistan olmak üzere tüm düşmanlarımız ellerini ovuşturacaklar ve “Salak Türkler, Salak Müslümanlar birbirlerini vuruyorlar” diyecekler ve dünya cenneti vatan topraklarımızı ele geçirmek için en zayıf düşeceğimiz anı kollayacaklardır.
Bence aklımızı başımıza toplamanın tam zamanı arkadaşlar. Dünyanın en netameli coğrafyasında yaşayan bizler kim hangi hesapla bizleri kutuplaştırmaya çalışırsa çalışsın, kim hangi çıkar karşılığında bizleri bölmeye çalışırsa çalışsın biz hepsinin de bilerek yada bilmeyerek emperyalizme hizmet ettiklerinin bilincinde olarak birbirimizi sevmeye, birbirimizin hatalarını hoş görmeye devam edeceğiz. Türkiye olarak birliğimizi ve bütünlüğümüzü korumanın yegane yolunun birbirimizi sevmekten ve hoşgörüden geçtiğinin farkında olarak, gelecek kuşakların bizim yaşadığımız sıkıntıları görmemesi için siyasilerimizin 40 yıldır yapmadıklarını yapacağız ve ülkemizi yeniden üretim merkezi, aynı zamanda dünyada kendi kendine yeten ülkelerinden biri haline getireceğiz.
Ata sözüdür bizde malum. “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”
Bu arada Arkadaşlar ülkemizde her kış geldiğinde güncellenen soba faciaları ile ilgili bir kaç satır yazmadan geçemeyeceğim. Malum ülkemizde her kış bizim her gün haberlerden izlediğimiz kadarıyla yüzlerce insan soba zehirlenmeleri nedeniyle hayatını kaybediyor. Her kesin bildiği gibi kış şartlarında sobayla sağlıklı bir şekilde ısınabilmenin belli koşulları var. Öncelikli olarak bacaların sağlıklı bir şekilde çekiyor olması gerekiyor. Baca eski ise, yada sıvaların arasından dışarı duman kaçırıyor ise bakımının yapılması, gerekirse yeniden yapılması gerekiyor. Her şeyden önce baca bakımı için işini iyi bilen birine baca temizlettirmek gerekiyor. Bu arada oturduğumuz evin elektrik tesisatının da iyi bir bakımdan geçirilmesi, elektrik saatinin önüne bir adet kaçak akım rölesi taktırılması gerekiyor.
Tabii bütün bunlar için küçükte olsa bir bütçe gerekiyor. Peki kışın zor şartlarında karnını zor doyuran vatandaş bu bütçeyi nasıl karşılayacak. Benim bildiğim devletin görevi insanı yaşatmaktır. Burada devletimizin kolluk güçleri kanalıyla vatandaşının oturduğu evin ne derece sağlıklı olduğu, değilse evin sağlıklı hale gelmesini sağlayabilecek bütçeye sahip mi, değilse burada devreye girerek vatandaşının kışı sağlıklı şartlarda geçirmesi için elinden tutması gerekiyor. Devlet sadece batık müteahhitlerin yardım kurumu olmaktan çıkarılmalı, halkın hizmetine getirilmelidir.
Kuyucak’ta geçtiğimiz gün gündüz saatlerinde Beşeylül Mahallesi’nde bir ev, gece sabaha karşı 06.00’da ise başka bir ev yandı. Allah’tan can kaybı yok. Ama yazık ki ev sahiplerinin eşyaları tamamen kül oldu. Şu an için kesin olmayan bilgi evlerden birinin bacadan, diğerinin ise elektrik saatinden çıkan kıvılcımla yandığı söyleniyor. Bence Devlet Baba her yıl yüzlerce vatandaşının hayatını kaybetmiş olduğu bu soba zehirlenmelerine ve yangınlara çözüm üretebilir diye düşünüyorum. Çünkü Avrupalı 1000 metreküp doğalgazı 120 dolara alırken, biz 280 dolara alıyoruz. Yani vatandaşımız son zamlar nedeniyle doğalgazdan kömür sobasına dönüş yapma yolunda. Bu gidişle daha çok yüzlerce vatandaşımızı soba zehirlenmelerinde kaybedeceğiz.
Bu arada arkadaşlar Manisa’da olan 5.6'lık deprem, 24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55’te Elazığ’da meydana gelen ve beraberinde Malatya’yı da oldukça yoğun bir şekilde etkileyen depremler göstermiştir ki; Bir deprem ülkesi olan yurdumuzun deprem riski olan her bölgesinde kentsel dönüşüm ya da başka modellerle depreme dayanıksız eski binalar bir an önce depreme dayanıklı hale getirilmeli, olmuyorsa yıkılıp ev sahiplerine fazla yük getirmeden yeniden yapılmalıdır. Bu arada kentsel dönüşümle ilgili yeterli bilgi sahibi olmayan ev sahipleri de yeterince bilgilendirilmelidir. Sürekli olarak deprem riski ile yaşamak Türk Halkının kaderi olmamalı. Bu gün nasıl Japonlar 8 şiddetinde depremde bile kıllarını kıpırdatmıyorsa, Türk Milleti de aynı güven içinde yaşayabilmeli. Sevgili devlet yöneticilerimizden Suriyeli’leri düşündükleri kadar biraz da Türk halkını düşünmelerini talep ediyor ve Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye Nasihatini hatırlatıyoruz; İnsanı yaşat ki,devlet yaşasın.
Selam ve Saygılarımla...