'Karacasu'dan Yaşam Hikayeleri' serisinin bu bölümünde konuk ettiğimiz müzisyenlerden Süleyman Tepeli, "Günlük 26 kilo süt veren ineği satıp saz takımı aldım. Amfi aldım. Bunları alınca herkes beraber çalışmaya başlayalım demeye başladı" sözleriyle mesleğe nasıl sahip çıktığını anlattı. Salim Akçay ise, devlet garantili işini müzisyenlik uğruna bırakmasının hikayesini paylaştı.
Güzelbeyli Köyünün tarihçesiyle ilgili çalışma yaparken yaşam öyküsünü dinleme fırsatı bulduğunu 85 yaşında Süleyman Tepeli, köyün eski müzisyenlerinden... Tepeli, meslek yaşamını şu sözlerle anlattı: "Saz çalarak ekmeğimi kazandım. Müzisyenliğe kendi kendime başladım. Dedem kaval çalarmış. Oradan ileri geldi herhalde. Müzik hevesim böyle gelişti. Önce ud aldım geldim. Onu çalamadım. Akort yapamadım teli çok olduğundan. Sazın sesi daha iyi geldi. Saza başladım. 26 kilo süt veren ineği sattım. Saz takımı aldım. Hoparlör, anfi aldım. Bunlar olmadan ses çıkmıyordu. Bunları alınca herkes beraber çalışalım demeye başladı. Denizli'ye bağlı köylere de gittik çaldık. Buralardaki düğünler de zaten çaldık" dedi.
MÜZİSYENLİK SAYESİNDE FRANSIZCA ÖĞRENDİ
Sözlerini sürdüren Tepeli, "19 sene restaurantlarda çalıştım. 20 sene kadar köy düğünleri yaptım. Bağlamam duruyor hala. 1973'te yaptırdım. Çok saz kırdım restaurantlarda. O da neden? Biri çal diyor biri çalma diyor. Biri önce benim türküyü söyleyeceksin diyor, diğeri benim türküyü diyor. Çalanın da çaldıranın da deyip çam ağacının gövdesine vuruyordum sazı. Ertesi gün bir daha alıp geliyordum. Restoranlarda saz çalarken turistlerle konuşma şansımız oluyordu. İlkokul okumuşluğum yok ama turistlerle pratik yapa yapa Fransızca öğrendim. Bir turist arabasında muavinlik de yaptım. Ankara'dan Yozgat Nevşehir, Ürgüp oralara kadar gittik. Antalya, Marmaris, İstanbul, Yunanistan buralara gittik. Gittiğim otellerde de saz çaldığım oldu. Fransız grup vardı, onları götürüyorduk. O zamanlar Karacasu'ya daha çok turist arabası geliyordu. Bir günde 16 turist arabası geldiğini bilirim" ifadelerini kullandı.
ÇOBANLIK YAPARKEN BAŞLADIM MESLEĞİM OLDU
Yine müzisyen olan 84 yaşındaki Salim Akçay, "Ben de müzisyendim. Cümbüş, bateri, davul çalardım. Müzisyenlik geldi geçti gençlikte. En zorunu ben çektim. O zamanlar elektrik yoktu. Şimdi ceryan var. Fişi taktın mı, iş tamam. Biz kara düzen... Sesin ne kadar çıkarsa. Şimdi elektrik var. Ses güttek çıkıyor. Ben kendim akıl ettim. Okuldayken bile ritimim çok iyiydi benim. Elimle müzik yapıp oynatırdım arkadaşları. Okul bitince inşaatta çalıştım. Biraz param olunca gittim Nazilli'den 220 liraya cümbüş aldım. Kendim birkaç koyun keçi vardı. Ekmeği torbaya katardık. Akşama kadar hem söyler hem çalardım. Derken mesleğim oldu. Sesim de güzeldi. Çalgıcı arkadaşlar gel beraber düğün yapalım dedi. Öyle öyle girdik. Arkadaşlarla beraber epey çalıştık" dedi.
HADEMELİĞİ BIRAKTI MÜZİSYEN OLDU
Sözlerini sürdüren Tepeli, "1966'da Nazilli Sanat Okulunda hademeliğe girdim. Bir hoca, 'şu cümbüşü bir çal' dedi. Çaldım. Hoca dedi bu senin kolunda altın bilezik. 'Burada boşuna çalışıyorsun' der gibi geldi bana. Hocanın o sözü kafamı değiştirdi. Müzisyenliğe geri dönmeye karar verdim. Kaymakamlığa bir dilekçe verdim. Çektim geldim. Mesleğe devam ettim. Köylere ceryan dağılana kadar çok zahmet çektik. Ceyran gelince elektronik sazlar çıktı. Bu arkadaş ineğini satın saz aldı. Yükseltici cihaz aldı. O cihazla müzik yapmak daha kolay. O sayede bağkurdan emekli olduk. 4 kişilik ekiptik. Klarnet, davul, cümbüş, saz vardı. Sanat müziği de söyledik. Halk müziği de söyledik" şeklinde konuştu.