Geçmişten günümüze sinema ve edebiyat ilişkisine değinen Asiltürk, sinemanın kitleler üzerinde çok büyük etkisinin bulunduğunu aktardı. Asiltürk, Sinemanın düşüncenin çok hızlı bir şekilde toplumsallaşmasına neden olan bir malzeme sunar. Yazı ise daha entelektüel ve sınıfsal ilişkiler sonucunda insanlara ulaşır. Sinema ve edebiyat arasındaki kopmaz bağın en iyi örneklerinden birisi, Halide Edip Adıvar'ın 'Vurun Kahpeye' isimli romanının, Ömer Lütfi Akad tarafından usta bir şekilde sinemaya uyarlanması ve geniş bir izleyici kitlesi tarafından izlenmiş olmasıdır. Bunun yanı sıra Bereketli Topraklar, Anayurt Oteli de seyirciyi hikayenin içerisine çeken nadir filmlerdir" ifadelerini kullandı.

"SİNEMAYA GÖRÜNTÜLÜ ROMAN DENİLEBİLİR"

Panelde konuşan Kıraç ise, sinema filmleri sayesinde roman yazarlarının hatırlanmasının sağladığını anlattı. Her filmin bir hikayesi bulunduğunu belirten Kıraç, şunları kaydetti: "Bir hikayeyi anlatmak hatta o izleyicilerin o hikayeyi yaşamasını sağlamak amacıyla film yaparız. Sinema ve edebiyat birbirinden ayrılamayacak 2 sanat dalıdır. Bu yüzden sinemaya ‘görüntülü roman’ denilebilir. Romanda ne varsa, görsel haliyle düşündüğümüzde sinemada da o var."
  Konuşmaların ardından katılımcılar düşüncelerini panelistlerle paylaştı. Moderatörlüğünü Mazlum Vesek’in yaptığı panele, Kuşadası Belediye Başkan Yardımcısı Ayşe Şerifoğlu, Kuşadası Müftüsü Vehbi Akşit ile çok sayıda sanatsever katıldı.