Bundan tam 142 yıl önce Mehmet Ârif Bey’in, 93 Harbi denilen Moskof mezalimini anlatan ibretlerle dolu, “Başımıza Gelenler” isimli eserinde, din-ilim ve batıcılık üzerine söylediklerini aktarmak istiyorum. Belki o zaman batı karşısında kendimizi küçük görme hastalığımıza, aşağılık kompleksinin sebeplerine ışık tutmuş oluruz. Tarihi anlayamayan bir toplum, geçmişini ret etme temayülündeki milletler geleceklerini de ipotek altına alırlar. Sahip çıkılmamış mazi, sorumsuz bir geleceğe işarettir. Şimdi tarihin hakikatlerine dönelim ki şimdiki ve gelecek kuşaklara rehberlik etsin. “Vazife nedir? Mes’uliyet ve mükellefiyet nedir? Karşımızdaki milletler nelerle nasıl kalkınıyor ve ilerliyorlarsa bir bakıp araştırmamız gerekmez mi? Kaldı ki biz Müslümanız ve Allah’ımız bize Kur’an’ımızda, “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet… hazırlayın” (S.Enfâl,,60) diye emretmiyor mu? Öyle ise biz bu âyet-i kerime üzerinde düşünüp eğitim metotlarımızı asrın icaplarına göre değiştirip yeniden düzenlemeliyiz. Öğretmenler, derslere başlamazdan evvel sınıfın yaşına ve anlayış kabiliyetine göre vatan sevgisi, din sevgisi, milliyet sevgisi, millet sevgisi konularını işlemeli ve örnekleriyle öğrencilerin kalp ve kafalarına sindire sindire yerleştirmelidir. Onların kafasında- varsa- korku ve aşağılık duygusunu söküp atmalı, vazife ve sorumluluk nedir diye anlatılmalıdır. Asil milletimiz, Peygamberimiz (s.a.v.)’in örnek ve önderliğinde edinmiş olduğu o güzel ahlâkî değer ve vasıfları- ki her biri İlâhî bir nîmettir- yerli yerince kullanmış olsa, pek yakın bir gelecekte emin olunuz şöhretimiz yine âlemleri tutar. Şurasını iyi bilmeliyiz ki, cemiyetleri (toplumlar) bir araya getirip millet yapan unsur, din birliği ve vatan sevgisidir. Bu vasıflar olmadıkça, bir milletin ayakta kalması mümkün değildir. Durun bir düşünelim… Bir millet olarak bizim mayamız nedir efendiler! Türkçesi, başımız neye bağlıdır bizim? Şeriattır diyemez miyiz? Öyleyse seni bana, beni sana, bizi birbirimize bağlayan en güçlü bağ veya maya dindir. Bunun yerine başkaca hiçbir saçmalığı koyamazsınız. Tarihin şamarını yer ve perişan olursunuz. Bizde de din kardeşliği din aşkı hükümfermâ olmalıdır. Öyle bir din ki, tetkik edip araştıranların yakından bildikleri gibi, bütün insanlara hitap eden, kardeşliğe ve barışa çağıran cihanşümul (evrensel!) bir din. Bizden öncekilerin gafletleri sebebiyle düştüğümüz ayrılık kavgalarını ve gerilemeyi, tembelliği asla dinimize yükleyemeyiz. Gelin şimdi Allah’ın emir ve yasaklarına uyalım. Vatan ve millet için, Allah için biraz gayret edelim. Müslümanlar ’da din, milliyet ve millet sevgisi birleşmiştir. Din ve milletin, ikisinin aynı şey olduğunu çocukken ilmihallerde okumadık mı? Her zaman olduğu gibi, şimdi de lafazanlar çıkıp ‘Bu asırda din mi kaldı, bunlar modası geçmiş şeylerdir’ diyecektir. Bırakalım da onlar bir müddet kendi kumluklarında oynasınlar. Avrupalılardan muhtaç olduğumuz ilim ve irfanı alalım, hem de Müslüman-Türk kalalım diyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) ‘İlim Müslüman’ın yitiğidir, nerede bulursa alır…’ buyuruyor. Dikkat et ey Müslüman! Almak başka şeydir, başkalarına özenmek başka şey… Birisi insanlık mertebesi ise, diğeri hayvanlık veya maymunluk derekesidir…” Mehmet Arif Bey’in bu teşhis ve tespitleri bizim ufkumuzu açmalı, bize rehber olmalı, değil mi? Pekiyi biz ne yapmışız şimdiye kadar? Ya da bu tespit ve teşhisleri ne kadar kendimize rehber edindik? İki asırdır devam ede gelen batılılaşma maceramız, milli özelliklerimizden soyulmuş, tamamen taklitten, özentiden, tamahkarlıktan başka hiçbir olumlu “şey”i almayı aklımızın ucunda dahi geçirmemişiz. Bu kadar vakit geçti; hâlâ daha modern olmak ile modernizm arasında med cezirlerimiz devam etmektedir. Batı istedi diye her şeyi “onlara” göre düzeltmenin çarelerini aramaya devam ediyoruz. AB (Avrupa Birliği) müktesebatı adı altında bizi biz yapan değerlerimizi örselemeye; hatta yok olmasına zemin hazırlamayı sürdürüyoruz. Ayakları üzerinde durabilen bir devletin varlığı mazi-hal- âti- dengesini tesis edebilen bir milletin mevcudiyeti ile mümkündür. Bu ise değişmeyi soysuzlaşma ile karıştırmamakla mümkündür.