Hayatta çok şeyin peşinden koşarız. Mal isteriz, makam isteriz, mevki isteriz. Bazen bir gönül, bazen bir rızık, bazen bir fırsat… Lakin her seferinde gözden kaçırdığımız bir hakikat vardır: Allah’ın vermediğini kimse veremez. Bir insana nasip olmamış bir mutluluğu, hiçbir servet satın alamaz. Kalbine huzur inmeyen birini hiçbir makam tatmin edemez. Allah istemezse, bütün dünya el ele verse bile bir yaprağı kımıldatamaz. Çünkü veren O’dur, alan O’dur. Ve bazen vermeyerek de verir; sabrı, hikmeti, vakti öğreterek…

İnsan kendini bazen büyük görür. Sahip olduğu her şeyi kendi gayretine yorar. Oysa insan, sadece emek verendir; takdir ise Allah’ındır. Düşün ki, bir tarlayı sabaha kadar sürersin, tohum ekersin… Ama yağmur yağmazsa ne çıkar? Rızkın da, nasibin de, ömrün de, kaderin de gökyüzünden yazılır.

Kimi zaman bir şeyin olmaması da bir lütuf, bir koruma, bir rahmettir. Biz dar bir bakışla ‘olmadı’ deriz, ‘kaybettik’ deriz. Ama belki de Allah, bizi çok daha büyüğünden, bilinmeyen bir beladan, kalıcı bir zarardan korumuştur.

Bugün hayal ettiklerin olmuyorsa üzülme. Belki de Allah seni senin bile hayal edemeyeceğin güzelliklere hazırlıyordur. Unutma; kapılar kapanmışsa, ya daha hayırlısı açılacaktır ya da o kapının ardı senin hayrına değildir.

Son söz olarak:
Allah’ın vermediğini zorlayarak elde ettiğini sansan da, sonunda ya gönlünü alır ya da ömründen alır. Bu yüzden tevekkül et. Çünkü veren de O’dur, zamanını tayin eden de.