Tarihsel süreçte, yerleşik yaşama zorla geçirilen diğer Yörük boyları gibi atalarımın hayat şartları
da bu durumdan olumsuz bir şekilde etkilenmiştir. Abdülaziz’in fermanından sonra Hacı Ali dedem hac
vazifesini yerine getirmekte iken obası ise Aydın’ın kışlaklarında, yani bugünkü mevkide kalmış.Bugünkü köyümüzün olduğu yerde çadırlar kurulmuş ve atalarım hayvanları otlatıyor. Çadırlarda
duman tütmekte, kahveler yudumlanırken bir yandan da hamurlar yoğrulmuş. “Çomaç” dediğimiz ve
küpe ya da deriye bastırılmış karacaotlu (otçam/çörek otu) kuru çökelek, yufkaların arasına konmuş
yenmekte… Kuzular semirmiş, oğlaklar taştan taşa atlayıp oynuyor. Göç vakti yaklaşınca Yörük’ün kazığı
sökme (hazırlık) vakti gelmiş demektir. Atalarım develeri yükleyecek ve yaylanın yolunu tutacak. Büyük
dedem Hacı Ali, hacdan geleceği için herkes heyecanlı. Bir yandan da akıllarda, yolda doğum olma
ihtimali var ve hazırlıklar buna göre yapılmış.
Tabiat ananın bağrında yaşayan atalarımın iletişim şekli de bir o kadar doğal imiş.
İletişim araçlarının bulunmadığı ve yoğunluktan dolayı bir haberci göndermenin bile mümkün olmadığı
dönemde, Yörüklerin birbiriyle haberleşmesi hayli ilginçtir. Civardaki diğer obalara göç vaktinin
geldiğini ve göçün hangi gün yapılacağını haber vermek gerekir elbette. Bunun için atalarım, hareket
etmeden önce bulunduğu mevkiinin en yüksek yerine büyük bir ateş yakar ve Germencik ile
İncirliova’nın köylerinde kışlayan akrabalarına haber iletirlermiş. Yanan ateş, göçün başlamasını
simgeler ve “Biz hareket ediyoruz” anlamına gelirmiş. Bu ateşi gören diğer obalar da aynı şekilde bir
ateş yakarak “gördük, haberi aldık” mesajını verirmiş.
Göç vakti yaklaştığında her iki taraf da dikkatlerini diğer obanın yaşadığı dağlara yöneltir ve ateş işaretini beklermiş. Fakat bir zaman gelmiş, bu geleneksel uygulama son bulmuş.
Diğer obanın yaktığı ateşle göç zamanının geldiğini anlayan ve hazırlıkları tamamlayıp yola
koyulmaya niyetlenen akrabalarımın başında bir sabah zaptiye (jandarma) bitivermiş. Zaptiyenin
“Ferman padişahındır. Zoraki iskân var. Çadırlar sökülmeyecek, herkes olduğu yerde kalacak” sözüyle
şaşıran atalarımın, hayallerinin boşa çıktığını anlamaları da uzun sürmemiş. Göç olmazsa, Akdağ
yaylasına gidilmezse bu kadar hayvan nasıl sulanır, nasıl doyurulur diye kara kara düşünen obayı bir
üzüntü kaplar. Başlarında oba beyi Hacı Ali dedem de yok, atalarım ne yapacağını bilemez bir haldedir.
Sonunda, bir kısım Yörük boyları kaçmış olsa da atalarım kaçamamış ve boyun eğip zoraki iskâna razı
olmuşlar. Zaptiyelerin gözetimi altında hiçbir yere gidemeyen atalarım, neticede 1875 yılının yazında,
padişah Abdülaziz’in fermanıyla yerleşik yaşama geçirilmiştir. Fakat hem atalarım hem de diğer
konargöçerler için hayatın zorluğu henüz başlıyordu.Hacı Ali dedem hac görevini tamamlayıp Akdağ yaylasına geldiğinde hayal kırıklığına uğramış.
Bakmış ki ne çadır var ne oba. Bütün Akdağ yaylası boş. Belirli aralıklarla çok az sayıda çadır bulunmakta.
Dedem ne olup bittiğini sülalemizin tanış olduğu ve zaptiyelerden kaçarak Akdağ yaylasına ulaşan diğer
Yörüklerden öğrenmiş. Böylece olayın içyüzünü anlayan Hacı Ali dedem de “Şeriatın kestiği parmak
acımaz” deyip kaderine boyun eğerek durumu kabullenmiş. Düşünceli, üzgün ve karamsar bir vaziyette,
yazın sıcağında yaşamını idame ettirdiği topraklara dönen dedem için gelecek de bir o kadar
karamsardır. Çünkü hiç bilmediği, yabancı olduğu bu yeni yaşam şekline ayak uydurmak pek de kolay
olmayacak.Hacı Ali dedem, kış yurduna geldiğinde de obayı ve çadırları göremez, böylece üzüntüsü daha
da artmıştır. Fakat gerçeğin anlaşılması uzun sürmemiş. Meğer Akdağ yaylasına göçemeyen obanın ileri
gelenleri, dedem gelmeden bir karar vermek durumunda kalmış ve Gandacık (bugünkü köyümüzün
yaklaşık 10 km batısında) bölgesine hareket etmişler. Bu arada hayvanların yarısı sıcaktan telef olmuş.
Velhasıl Hacı Ali dedem Gandacık yaylasına ulaşmış. Bakmış, görmüş ki herkes üzgün. Obanın geleceği
belirsiz. Gelir yarıya düşmüş, akrabalar arası iletişim kopmuş. Obanın durumu iyi olmadığı gibi geleceği
de pek parlak görünmüyor.