Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete diye bir laf var ya hani. Rahmetli Cem Karaca’nın şarkısınada konu olan müthiş betimleme. Hele ki içinde bulunduğumuz çağda bu sözün ince manası dört bir yanımızı sarmaya başladı. Çok hızlı işleyen geçiş süreçlerinde debelenip durmaktayız. Ekonomik olsun, sosyolojik olsun, kültürel olsun her alanda hızlı bir değişim süreci yaşıyoruz. Analog çağda doğan bizler, teknolojinin geldiği noktayı anlamakta güçlük çekerken birde gideceği noktayı hesap etmek aklımıza ziyan bir durum. Bildiğimiz tek bir gerçek var ki herkes eskiyi özlüyor. Herkes beş yıl, on yıl önce ne kadar mutlu olduğundan bahşediyor. Bu zaman dilimlerini ne kadar geriye sararsanız mutluluk tarifi o kadar artarak ilerliyor. Hal böyle olunca bindiğimiz alameti bilmediğimiz halde gittiğimiz yerin kıyamet olduğunu düşünüp mutsuz olmaktan geri kalamıyoruz. Eskiye özlem her zaman hayatın bir parçasıdır. Bunun en önemli sebebi, insanlar anılarındaki üzüntülerin üzerini çabucak örterken, mutlu hatıraların özlemini her zaman canlı tutarlar. Bu birazda insanoğlunun hayata tutunmak ve gelecekten ümitlerini kesmemek için geliştirdikleri bir savunma mekanizmasıdır. Hatıralarındaki mutlulukları anarken, o günlere çekilen hasretin acısı bile insanoğluna ayrı bir huzur verir. Bu belkide bu güne kadar boşuna yaşamamışım demenin bir yoludur kim bilir. Sebebi her ne olursa olsun hatırlamak, yad etmek güzel şey. O sebeple nostalji hep mutluluk verir. Eğer anı torbanızda hep hüzün hep keder varsa yapacak bişey yok. Şişeyi açacak, dumanı yakacak, olayı Müslüm Baba’ya bağlayacaksınız. Kendi kendinize göz yaşı döküp ağlayacaksınız. Eğer bu şekilde olsa bile tutunamazsanız hayata, yaşamak için sebebiniz kalmayacak ve Allah korusun çok daha büyük hataların peşine gideceksiniz. O yüzden bindiğimiz alametin gittiği yere kıyamet diyerek, gittiğimiz yeri bilmesekte az çok bilgimizin olduğu, neyle karşılaşabileceğimizi tahmin ettiğimiz bir yakıştırma yapıyoruz. Tabi bu bildiklerimiz sadece teoride bildiğimiz, asla daha önce deneyimlemediğimiz bir şey olduğundan söyleyiverip kabullenmekte kolay oluyor tabi. Yoksa kıyameti yaşayanlara sormak lazım acaba tekrar o alamete binmek isteyecekler mi? Yani yine çok yerinde eve güzel bir atasözümüzle açıklarsak, hariçten gazel okuyup doğmamış çocuğa don biçmek bizimkisi. Her ne olursa olsun insanoğlu yarını merak eder. Gelecekten haber almak için olur olmaz herseye bel bağlayıp peşinden koşar. Düşünsenize içtiği kahvenin telvesinde üç vakte kadar kısmet bekleyen zekaya sahip yaratıklarız. Oysaki alemin düzeni bu kadar basit mi? Elbette düzen basit değil ama bizim aklımız basit. İşler karışıp sarpa sarınca biz en kolayına kaçıp en basitine indirgemeyi severiz. Çünkü aklımıza o kadar güveniyoruz ki, bizim anlayamadığımız hiç bir şey gerçek olamaz. Biz anladığımız kadar varız. Ben derim ki nerden geldiğini bilen nereye gittiği ile ilgilenmez. Çünkü geldiği yeri gerçekten bilen gittiği yerden kuşku duymaz. Kıyametse kıyamet, selametse selamet. Aslolan gitmektir. Geçmişinde biriktirdiklerin seni gittiğin yere taşıyan o alamet işte. Sen doğru alamete binmediysen kıyametten kaçamazsın. Ben yoluma bakarım, gerisiyle ilgilenmem. Siz siz olun, selamete varmak için alamete binmeyin. Maazallah kıyamete varmayı bile mumla arasınızda selametin yolunu asla bulamazsınız.