Üç Haftalık bir aradan sonra yeniden beraberiz. 4 yıla yakın Kuşadası’nda İlçe Müftüsü olarak çalışıyorum. Kuşadası’nda olan biri tatile çıkma ihtiyacı hissetmiyor. Zaten yıl boyunca tatildesiniz. Ancak bu sene ailemle birlikte bir Karadeniz turu yaptık. Bolu’dan Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize illerimizi gezdik. Rize’de Çamlıhemşin’de Potuk yaylasına çıktık. Trabzon’da Sümela Manastırı’nı uzaktan gördük. Atatürk Köşkü’nü, Ayasofya Camiini ziyaret ettik. Samsun’da Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Samsun’a çıkışını canlandıran Samsun Limanındaki o tarihi yeri gördük. Bandırma Vapuru’nu ziyaret ettik. Dönüşte Tarihi Sinop Cezaevini ziyaret ettik. Erfelek Şelalesi ve Safranbolu ziyaretlerinden sonra tekrar Bolu, ardından Kocaeli ve memleketim olan Sakarya’nın Ferizli ilçesinde Bayram sabahı vaaz etme imkânım oldu.  Bayram sabahı, çocukluğumuzdan beri çok önemli zaman dilimleri… Şöyle bir geriye doğru çocukluğumuza döndüm… Çocukluğumuzda bayram olunca. Alınacak olan ayakkabı, elbisenin heyecanını yaşardık.  Her bayram, önce babamın babası olan Veli Dedeme, oradan da annemin babası olan İbrahim dedeme giderdik.  Bayramda harçlıklar verilirdi. Bizi severlerdi. Kaç karış olduk diye parmaklarla ölçerlerdi. Ölçerken gıdıklayarak bizleri güldürürlerdi. Allah rahmet eylesin. Artık onlar hayatta yok. Allah rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun.  Bayramlarda amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, yeğenler hep bir arada olurduk. Hele babaannemin Kurban Bayramı’nda soba üzerinde pişirdiği et yemeğinin lezzeti hala damaklarımdadır.  Babam Enver Akşit anlatıyor, Babam, küçükken dedem onu İzmit'te hafızlık yapması için Çınarlı Kur'an Kursuna götürüyor. Eti senin kemiği benim misali . ‘ Bu Enver hafız olacak. ‘ Üç yıl sonra, babam hafız oluyor tabi. Sonra fahri imamlık, vekil imamlık daha sonra asil kadroya geçiş. Dedemin gözünde babamın ayrı bir yeri var... Ama belli etmiyor.  Bir yer müstesna... Bayramlar…Bir bayram günü, amcalarım var, yeğenler, akrabalar. Veli dedemin odası, bayramda el öpmeye geliyorlar. Dedem oturduğu yerden elini uzatıyor. Amcalarıma... Gelinlerine... Torunlarına…Babam geldiğinde ise oturduğu yerden ayağa kalkıyor. Elini öyle öptürüyor...Başlangıçta fark edilmese de daha sonra amcalarım dedeme soruyorlar. ‘  Baba bu Enver bizden küçük, sen o gelince ayağa kalkıp elini öptürüyorsun. Ama biz gelince oturduğun yerden öptürüyorsun. Bunu bir türlü anlayamadık. Yoksa Enver'i daha fazla mı seviyorsun? Niye o geldiğinde ayağa kalkıyorsun.. Evlatlarım, diyor, benim ayağa kalkmamın sebebi O Kur'an'ı taşıyor. Hafız...Benim hürmetin onun şahsına değil, taşıdığı Kur'an'a ‘ diyor. Amcalarımın ve babamın o zaman dedeme olan hürmetleri daha da artıyor. O zamanlar okumak deyince İslami ilimleri okumak, hafız olmak anlaşılıyor. Babam, sık sık der, ‘ Allah anamdan babamdan razı olsun. Beni okutmasalardı ben bu nimetlere sahip olmazdım diye ‘  O yüzden hafızlık çok önemli…Ve zor...İlahiyat tahsili yapan, Diyanet'te mesleğini sürdürmek isteyenin mutlaka hafız olması lazım diye düşünüyorum. Ben de Babamın duasıyla diyorum ki: "Allah anamdan babamdan razı olsun ki, beni okuttular, şu anda imamlık, vaizlik, müdürlük, müftülük gibi görevleri yapıyorum. Yurt dışına gittim Belçika'da beş sene kaldım. Hacca, umreye gittim “ Bütün bunların sebebi okumaktır.  Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışmak çok önemli ve onurlu bir görevdir. Çalışırsanız, mesleğinizde ilerlerseniz bütün kapılar açılır, yürür ve gidersiniz. Siz yeter ki çalışın, çaba gösterin. Allah yardımcınız olur.  Bu vesile ile geçmiş Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Cumanız mübarek olsun.