Na-makbul(sağlıksız olan şahsiyet)niçin sürekli karşıyı tüketir ve bencilliğinden vazgeçemez? Onu makbul olandan ayıran farklar nelerdir? İradesini neden kullanamaz ve içgüdülerinin neden esiri olarak ,kendi kaçınılmaz olumsuz sonunu hazırlar. Burada öncelikle bu soruları cevaplayabilmemiz için insanın konumunu belirleyen başlıkları anlamak zorunludur: 1-Bir varlık türü olarak insanı tanımak 2-Örnek-Modeli tanımak 3-Yerini bilmek 1-Bir varlık türü olarak insanı tanımak: Buradaki insan,özel bir insan değil cins ve tür olarak insandır.Her şahıs,insan olmak vasfıyla önce ait olduğu türün tipik özelliklerini taşır.Ait olduğu türün tipik özelliklerini bilmeyen ise o tür içinde işgal ettiği özel yeri ve kendisini orijinal kılan değerleri bilemez.Dolayısıyla tökezlemesi bir noktada mukadderdir. Örneğin bazı insanların mükemmelci olmaları(obsesif kompülsif bozukluk),insan türüne ilişkin bir değerlendirme hatasından kaynaklanır. Yine şahsiyet olarak çok gelişmiş insanların,Rahman’ın rahmetinden büyük günah işledikleri vehmine kapılarak umut kesme noktasına gelmeleri(intihar girişimlerinin büyük kısmının sebebi ?),ait olduğu türe ilişkin bilgi eksikliğinden yada değerlendirme hatasından kaynaklanır. Bir tür olarak insanı tanıyan biri,ondan insanüstü şeyler beklemez.Karşılanamayan bir beklentinin sonucu hayal kırıklığıdır.Bırakınız insanüstü şeyler beklemeyi, noksanlığının, hatasının,eksikliğinin insanlığının ayrılmaz bir parçası olduğunu da bilir.  Ebu Eyyub el-Ensari’nin bizzat Hz.Peygamber’den işittiği ”Eğer sizler günah işlemeseydiniz,Allah sizin yerinize günah işleyen bir varlık türü yaratırdı” nebevi tesbiti de aslında bu gerçeğin ifadesi değilmidir? 2-Modeli tanımak: Kendini bilme işi, bir parça insanın kendine mesafeli durmasıyla gerçekleşebilen bir eylemdir. Çünkü kendini bilmesi için,insanın kendisini karşısına alması gerekir.Çünkü her bilme bir tür soyutlamadır.Bilgi objesi bizzat insanın kendisi bile olsa,insan zihni soyutlamadan bilgiye ulaşamaz.Soyutlamaksa bir miktar kendine mesafeli olmayı zorunlu kılar(bunların hepsi beynin frontal lobu/ alın lobunun fonksiyonlarıdır). Bu işin bir boyutu. Diğer boyutu ise,elde insanın kendini vuracağı bir değer ölçüsüne sahip olma meselesidir.İyi de önünüzde bir model yoksa,neye göre kıymet hükmü biçeceksiniz? Kendiniz hakkında değer yargısına nasıl varacaksınız?Eksiğinizi eksik,faziletinizi fazilet,reziletinizi rezilet olduğunu nasıl tesbit edeceksiniz.Bir kimse kendi doğruluğuna kendisini referans gösteremez.İşte bu noktada kendini bilmesi için önünde bir model olması gerekmektedir.Kendini bilmek biraz da modeli bilmekle mümkündür.İnsanlık tarihinde birbiri ardınca peygamberler gönderilmesinin nedeni de budur.Onlar birer rol-model olarak insanlığa sunulmuşlardır.Son peygamber son modeldir.Kendini bilmek isteyen modelini iyi bilmek zorundadır 3-.Yerini bilmek: Bunun da iki boyutu vardır.Birincisi,bir yeri olduğunu,insanlık ailesi içerisinde yersiz bir bireyin olmadığını,eğer yeri yoksa bunun mutlaka kendisinden kaynaklandığını yerini terk etmiş,yerini unutmuş,yerini kaybetmiş olabileceği gerçeğini unutmamalıdır.Bu sorun kendi yerini bilip,bulup,kabullenip orayı doldurmakla sona erer. Yani sağlıksız şahsiyet varlık sancısı çekmediği için YERİNİ BİLEMEZ ve dolayısıyla yerini doldurmak gibi bir dert taşımaz, zaten Yaradana borçluluk bilinci içinde olmadığından modern hayatın dayattığı sürü içinde yaşayan güdülenlerden ve ırmakta akan çer-çöp gibi akanlardan olur ve örnek modeli olmadığından haz-odaklı yaşayarak(HEDONİZM) bir ömrü çarçabuk tüketir. Beyni her daim “negatif olayların zihin provası” nı yaparak KORKU içinde yaşar..Bedel ödemeye yanaşmadığı gibi zaten böyle bir derdi de olmadığından tek dünyalı yaşama odaklanmış ve ölüm korkusuyla her gün ölür ve modern çağın vebası olan PANİK BOZUKLUĞU n dan da kurtulamaz…Sürekli kendinden kaçar ,gerçeklerle bir türlü yüzleşemediğinden hep karşıyı tüketip durur ve kaybettikçe batar,battıkça kaybeder… İşte tam da burada konuyu bağlarken,sağlıklı şahsiyetin neden Nükleer güç merkezi gibi hep verebilen ve gerçekten vermekten haz aldığını anlayabildik mi bilmiyorum?Aslında bu enerji aynen güneşin kainata sürekli ısı ve ışık vermesine benziyor,dikkat buyurun… Gönül aynanız sürekli temiz(tezkiye ile kalp mütemadiyen arınmaya gayret ederse ki bu Şems-7-10 Suresinde bir emirdir) ve Güneşe(Kainatın sahibine) dönük olursa daima, O nun kullarına yansıtacak her daim kesintisiz bir enerjiniz/sevginiz olur… Ya tam tersi olur da, gönül aynanız hem kirli hem de güneşe sırtı dönük olursa Güneşten hiç enerji alamadığı gibi,hep fanilerden beslenmeye çalışır ve kalbi etrafına kapalı ve bencilce yaşayan ama sencillemeyi öğrenmediği için asla yüzü bir türlü gülmeyen somurtkan insansı lardan olur ve ebedi mutluluğu için tek sermayesi olan dünya hayatını da hoyratça harcayarak kendi kaçınılmaz sonunu hazırlar… Evet dostlar; Kudreti Sonsuzun sevgili kuluna(dolayısıyle bizlere) bildirdiği ” Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağladık”ayetini (17/13)her an işleyen beyinlerinize ve akleden kalplerinize sunuyorum…buyurun hep beraber tefekkür denizine efendim,gönül incisi avlamanın tam yeri ve zamanıdır artık…