İnkar Kısaca ret ve nankörlük etmek anlamlarına gelir sözlükte. Kur'ani bir ıstılah olarak ise, inanmanın zıddı olan küfür ve yalanlama ile eş anlamlıdır. İşbuna göre küfran-ı nimet tabiri, nankörlük etmek (iyilik bilmemek ve yapılan iyiliğe karşı görmezden gelmek) demektir. Münkir İnkâr eden, Allah'ın varlığını, birliğini kabul ve tasdik etmeyen imansız kimseye denir. Münkir, müslüman olmadan inkâr ediyorsa, genelde ona "kâfir" denir. Müslüman olduktan sonra İslâm'ın tümünü veya bir kısmını inkâr ediyorsa, ona da "münkir-mürted" denir. Meselâ bir kimse kati delil ile sabit olan bir haramı helâl veya bir helâli haram- kabul etse kâfir olur. Çünkü inanılması zorunlu olan dini hususları tamamen kabul etmemiş olur. Nitekim"Rasulullah(s.a.s.)'in vefatından sonra Ebu Bekr(r.a.)'in hilâfeti zamanında Araplardan bir kısmı kâfir olunca zekatlarını vermemekte direndiler, Hz. Ebu Bekr (r.a.) onlara karşı savaş ilan etti. (en-Nevevî, Riyüzü's-Salihin, s. 410). Şu halde “Zarûrât-ı diniyyeden” olduğu kesinlikle bilinen şeylerin tamamını veya bir kısmını kalben tasdik etmeyen kimseye "münkir" denir. Peki, "zarûrât-ı diniyye" nedir? Peygamber Efendimizin tebliğ ettiği, tevâtür (kesin) bir yolla sabit olan usulüddin yani dinin tevhit ve ana inanç konularıdır ki inkâr edilince sahibini dinden çıkarır veya Müslüman olmasını engeller. (Gazâlî, el-İktisâd, 112) Büyük bir mutasavvıf ve kelam müctehidi olan İmam-ı Rabbânî Müceddid-i elfis-sani (ö. 1034/1625), inanılması zarûrî olan ve inkâr edilmesi hâlinde kişiyi dinden çıkaran ve "zârûrât-ı diniyye" adı verilen esaslara ayrı ayrı imanın farz olduğunu belirterek bunları şu şekilde tasnif etmiştir: 1)- İmanın Şartları Allah'ın varlığına ve birliğine, indirilmiş olan semâvî kitapların ve sahîfelerin hak olduğuna, peygamberlere, meleklere, ahiret gününe, kıyamet günü vuku bulacak haşir ve neşre yani insanların yeniden diriltileceğine, cennet ve cehennemde mükâfat ve azabın sonsuzluğuna, gök düzeninin bozulacağına, ecram-ı semaviyenin (yıldızların) dökülüp, yer ve dağların paramparça olacağı gibi hususata inanmak icap eder. 2)- İslam’ın Şartları Beş vakit namazın farz olduğuna, rek'atlerin sayısına, zekât, ramazan orucu ve hacc'ın farz olduğuna iman. 3. Haramı haram, Helali de helal saymak Şarap içmenin, haksız yere adam öldürmenin, ana-babaya karşı gelmenin, hırsızlık, zina, yetim malı yemek, faiz yemek ve benzeri yasakların haram olduğuna imandır. Bu sayılanlar, tevâtür yoluyla(kesin bir şekilde) sabit olup, dinden oldukları konusunda hiçbir şüpheye asla mahal yoktur. Yine helal bir şeyin helal olduğuna inanmak gerekir. Zira helal ve haramı tayin etmek sadece Allah ve Resulünün hakkıdır. Binaen aleyh zarûrât-ı diniyye kapsamına giren itikâdî, ameli veya ahlâkî hükümlerin tamamını veya birazını yahut da içlerinden bir tanesini kabul etmemek, kişiyi münkir (inkârcı) durumuna düşürür. İnkar yoluyla meydana gelen küfür, meydana geliş şekli, sebebi ve yeri bakımından dört kısma ayrılır. a)- Küfr-i inkârî Buna küfrü mutlak dahi denilir. Allâh'ı, Hz. Peygamber'i ve onun getirdiği esasları kayıtsız-şartsız inkâr etmektir. "Ey Muhammed! Şüphesiz, inkârcıları uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler" (Bakara, 6) ayetinde bahsedilen güruhu-la yüflihunun (Müslüman olması imkansız olanların) küfrü gibi.  b)- Küfr-i Cühûdi Allâh'ın varlığını bildiği halde; kibir ve gururundan dolayı kalben inanmadığı gibi diliyle de inkâr etmesidir. Şeytan ve Şeytan misilli kimselerin küfrü gibi… Nitekim Kur'an-ı Kerîm'in bazı ayetlerinde şöyle buyurulur: *"Bir zamanlar meleklere: Âdem'e secde edin " demiştik. Bunun üzerine onlar Âdem'e secde ettiler, İblis hâriç! O diretti, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu" (Bakara,34; Sâd, 74; Kasas, 39). *"İşte kendilerine bildikleri (ve bekledikleri Kur'an) gelince, onu inkâr ettiler" (Bakara,89). c)- Küfr-i İnâdî Kişinin, hakikatı bilmesine ve zaman zaman diliyle de ikrar etmesine rağmen; sapıklık, kıskançlık, kapris, şan- şöhret, makam ve milliyetçilik gibi saiklerle sırf inadından dolayı İslâm'ı bir din olarak kabullenememesidir. Buna, fikirdaşlarından, dost ve hısımlarından utanıp, gurur yüzünden küfre düştüğü için "küfr-i ârî" diye de tesmiye edilir. Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in küfrü böyledir. Rasûlüllah (s.a.v) çeşitli zamanlarda amcasını İslâm'a davet etmesine ve amcasının da bu daveti hoş karşılamasına rağmen, sırf arkasından "Ebû Tâlib ölümden korktu da atalarının dininden dönüp yeğeninin dinine girdi" sözünü söyletmemek için Ebû Tâlib, müslüman olma şerefine –maalesef- erememiştir. (Müslim, İmân, 9) d)- Küfr-i Nifâki Kişinin, inanılması gereken şeyleri dil ile ikrarına rağmen kalbiyle tasdik etmemesidir. Münafıkların inkârı böylesi bir hal-i pür melaldir. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Bir kısım insanlar vardır ki:"Biz Allâh'a ve ahiret gününe iman ettik" derler. Halbuki onlar (kalpleriyle) inanmış değillerdir. Allâh'ı ve iman edenleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar. Fakat bunun farkında değillerdir. Onların kalbleri hastalıklıdır. Allah, bu hastalıklarını daha da artırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü onlar için can yakıcı bir azap vardır" (Bakara, 8-10). Küfür ehli dört sınıfa ayrılır 1) Allah'ın varlığını inkâr edenler, Dehriyye ve ateistler gibi. 2) Allah'ın birliğini inkar edenler. Müşrikler, Putperestler ve Mecusiler gibi. 3) Allah'ın varlığına ve birliğine inandığı halde nübüvvet ve risâleti inkâr edenler. Deistler gibi. 4) Yalnız Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkâr edenler. Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi. Birinci ve ikinci sınıfa dahil olan münkirlerin, müslüman sayılması "Eşhedü ellâ ilâhe illâllâh ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resuluhu = Şahitlik ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur, yine şahitlik ederim ki Muhammed a.s. O’nun kulu ve Resulüdür” kelime-i Tayyibe-i münciyesini kalben inanarak söylemesi yeterlidir. Böylece kişi, toplumda sosyal statü değiştirmiş olur. Nitekim bir Hafdisi Şerifte: "Kim "Lâ ilâhe illâllâh" der ve Allah'tan başka taptıklarını terk ederse, malı ve canı haram olur (koruma altına girer). Onun hesabı artık Allah'a kalmıştır" şeklinde gelmiştir. (Müslim, İmân, 37) Deistlerin müslüman sayılması Temelde peygamberlik müessesini inkâr edenin, yalnız "Lâ İlâhe İllallah" demesi, müslüman sayılması için yeterli değildir. Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul ederse, müslümanlığına hükmedilir. Yalnız Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkâr eden yahudi ve hristiyanların İslâm'a girebilmesi için kelime-i şehadet yanında, önceki dinlerini terk ettiklerini de kalben inanarak ifade etmeleri gerekir. (İbn Âbidin, III, 315) Allah'a şirk koşanın "Ben müslüman oldum" vb. sözleriyle İslâm'a girdiğine hükmedilir. Nitekim Mikdâd b. el-Esved: - "Ey Allah'ın elçisi, şu konuda ne dersiniz?; kâfirlerden bir adama rastladım. Benimle savaştı ve kılıçla bir elimi kesti, sonra benden kaçarak bir ağacın arkasına sığındı, "Ben Allah için müslüman oldum" dedi. Bunu söyledikten sonra onu öldürebilir miydim? Dedi.Hz. peygamber (s.a.s); -"Onu öldürme" buyurdu" ( Ebû Dâvud, Cihât, 95). Hulasa "İman ile İslâm aynı şeydir. Çünkü iman Allah'ı, bildirdiği emir ve yasaklarında tasdik etmektir. İslâm ise, Allah'ın Rubûbiyyetine boyun eğip itaat etmektir. Bu da ancak emir ve yasaklarını benimsemekle olur. O halde, taşıdıkları hüküm bakımından iman, İslam'dan ayrılamaz ve aralarında bir ayrılık yoktur.” Şu halde, İslâm itikadına göre İslâm'ın bazı hükümlerini kabul, bazılarını inkar (reddetmek kabul etmemek) müslüman için söz konusu değildir. Bir hüküm ister itikad, ister amelle ilgili olsun onu inkâr etmek kişiyi dinden çıkarır. Bu, son derece nâzik ve hassas bir konudur. Her müslümanın özellikle itikâdî konularda İslâmî bilgileri yeterince öğrenmesi şarttır. Aksi halde, muhtelif yanlış ve çarpık fikirlerin kol gezdiği ehliyetsiz ve yetkisiz kişilerin boy gösterdiği toplumlarda, küfür ve inkâra kadar götürecek fikir ve düşüncelere kapılmak pek de zor değildir.