‘Bilgi sahibi olmadan, fikir yürütmeyelim' Pamuğa dair her şeyin ele alındığı yazı dizimizin ilk hafta konuğu, pamuk deposu Söke'mizin Ticaret Borsası Başkanı Salih Deniz Günal’ın pamuğa dair düşünceleri ve yorumlarına, dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. 
  

EMEK YAŞAR:

Piyasalardaki pamuğun tümünü tekstilci almadı ve piyasada pamuk vardı. Ancak pamuğun dünya piyasalarındaki fiyat yükselişini piyasalara yansıtmamak için, pamuk korbeyde alınıp satılmadı. Bu nedenle de yurt dışı pamuk fiyatlarıyla paralel gitmesi gereken yurt içindeki pamuklar daha düşük fiyata satıldı. Bu görüşlerle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyim?

S. DENİZ GÜNAL:

Sizin söylediğiniz geçen sene, bir önceki sene, 2016 hasat döneminden sonra döviz kurlarındaki aşırı oynaklıktan dolayı iplikçi dışarıdan mal getirmeme yolunu tercih etti.

E.Y:

Geçen yıl olmadı mı?

S.D.G:

2016 yılının hasadının devam ettiren dönemde ve 2017 yılının 7 ve 8. aylarına kadar devam eden süreç bu. Bunun karşılığında da son dönemde biliyorsunuz biz ithalatçı olan bir ülkeyiz. İçerideki malımız yetmiyor, dışarıdan mal da az girdiği için normalde dünya piyasalarından gelen pamuk 7,2 TL'lerde  dolaşırken, biz 8 TL'ye kadar pamuk satmıştık. İplikçi kıstı bu defa. Anlatabiliyor muyum? Bazı dönemlerde malımızın bol olduğu dönemlerde onlar bizi kıstırıyor, bu süreçte 8 TL’ye kadar pamuk satıldı, piyasada pamuk ta bitti. Çırçırcının elinde hiç pamuk kalmadı. Sorduğunuz bir iddiadır. Bu iddianın temeli olduğunu düşünmüyorum. Ben bu işin içindeyim. Biz elimizden geldiği kadar piyasayı takip ediyoruz. Bizim duyduğumuz, gördüğümüz, aldığımız veriler, çırçırcının elinde mal kalmadığından ötürü İzmir Ticaret Borsasına satış teklifi bile yapılamadı. Alıcıda mal olmadığı için Borsa resmen tatile girmiş gibi oldu. Belki de tarihte ilk defa olabilir veya Borsa tarihinde bir veya iki kere karşılaşılan durum olabilir. Evet çok ender rastlanan bir durum. Şimdi bunun aksini iddia ediyorsa birisi, konusunu ispat etmesi lazım.

E.Y:

Geçtiğimiz yıl söke çiftçisinin ürün sulamasında kullandığı suyun sağlandığı Çine Barajı, özel sektöre devredildi. Bu yıl ürün sulamasında sıkıntı yaşanır mı? Yaşanma ihtimali varsa çözüm öneriniz var mı? 

S.D.G:

Çine Barajı bildiğim kadarıyla elektrik üretimi için özel sektöre devredildi. Sulama suyunun bırakılıp bırakılmama kararını bildiğim kadarıyla Devlet Su İşleri veriyor. Bildiğim kadarıyla demeyeyim, tahmin ettiğim kadarıyla. Konuyu tam bilmiyorum. Barajın yapılmasında üç hedef var. Bir tanesi taşkını önleme, ikincisi su tutma, üçüncüsü elektrik üretme. Şimdi bize ne lazım? Biliyorsunuz, bu bölge normalde taşkın altında kalan bir bölge. Bize ilk önce taşkın önlemesi lazım. Bunu başarıyla yaptıkları için biz şu anda bu fonksiyonunun farkında değiliz. İkinci olarak su tutma. Su tutma kışın yağışlı dönemde suyu tutup, üretim döneminde bize bırakmaları konusu. üçüncü olarak elektrik üretme konusu. Elektrik bizi ilgilendirmiyor. Elektriğin varlığı, yokluğu bizi çok ilgilendirmiyor. Tarımsal üretim anlamında elektrik ne kadar üretilmiş, bizi ilgilendirmiyor. Şimdi burada binlerce insanız. Türkiye'de Söke Ovası önemli bir noktada. Söke Ovası'ndaki üretimi baltalamaya hiç kimse cesaret edemez. Burada hem yerel sorunlar çıkar, hem de sosyal sorunlar çıkar. Diğer taraftan da ülke ekonomisi zarar görür. Bunu devlet yapıyorsa bence bu hesabı devlet yapmıştır. Buradaki üretimi baltalamamak için. Olur da su bırakma yetkisi enerji üreten firmaya devredildiyse keyfi olarak, bizim üretim dönemimizdeki ihtiyacımız olan suyu düşünmeden, kendi kendine sadece elektrik üretme yönünde hareket ederler ise, burada kavga çıkar. Suyun kalmadığı dönemlerde insanların yollara döküldüğüne, gömlek yaktığına hepimiz şahidiz. O zaman doğal şartlarından dolayı yoktu biliyorsunuz. Siz bir de su varken bu noktaya bırakırsanız milleti, bu millet orada kimseyi tutmaz. O yüzden ben çok endişelenecek bir durum olduğunu düşünmüyorum.

E.Y:

Ziraat Bankası’nın Türkiye Varlık Fonuna devri gelecekte çiftçinin kredi almasında sorun çıkarır mı, çıkarma ihtimali varsa çözüm öneriniz nedir? 

S.D.G:

Ziraat Bankası’nın Varlık Fonuna devri, bizden çok yukarıda bir konu. Bu konuda bizim, 'Varlık fonuna devredin, devretmeyin' gibi bir şey söylememiz açıkçası, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak veya kuru kuruya eleştirmek gibi olur. Bu işin gerçekten ne olduğunu öğrenmemiz lazım. İkincisi Varlık Fonu'na devrediliyor da, devredildiğinde daha kötü olacağı konusunda bir garanti var mı? Belki daha iyi olacak. Belki Ziraat Bankası yeniden yapılanacak, anlatabiliyor muyum? Buna tamamen ideolojik olarak, bakmamak lazım. İdeolojik olarak bakarsanız belli bir kesim der ki devlet bazı şeyleri bir şekilde finanse etsin, bir şekilde insanları ayakta tutmasını sağlasın, diğer taraftan da piyasalar serbesttir, rekabetçi olmalıdır, rekabet kaliteyi doğurur, başka bir görüş de bunu söyler. Bazı kurumların devletin elindeyken, tümüyle devletin elindeyken, ne kadar ağır, ataletli çalıştığını, kamuya zarar verdiğini hepimiz görüyoruz. Burada bir çalışma var ama şahsi görüşüm olarak bana sorarsanız Ziraat Bankası özelleştirilmemelidir. Özelleştirmenin ilk adımı olarak bildiğim kadarıyla Varlık Fonu'na devrediliyor. Özelleştirilmemesini tercih ederim. Çünkü devlette bazı şeyler stratejiktir. Sularımız, havamız, bankalarımız, sağlık, eğitim, gıda güveliği nedeniyle tarımsal üretimiz stratejiktir. Bu anlamda Ziraat Bankası hem bankacılık sektörü anlamında, hem de tarımsal üretimin desteklemesi anlamında stratejik öneme sahip bir kurumdur. Özelleştirilmemesini tercih ederim. Ama kendi bulunduğumuz pozisyonun çok üzerinde bir konu olduğu için daha fazla yorum yapmak istemiyorum.

E.Y:

Bölgemiz iklimi, Dünyanın kurak geçeceği tahmin edilen bir kuşakta yer alıyor. Olası bir kuraklıkla ilgili düşüncelerinizi  öğrenebilirmiyim?

S.D.G:

Yıllardır zaten bölgemizdeki baraj kapasitesinin artırılması konusunda talep vardı. En önemli yatırımlardan bir tanesi Çine Barajı yapıldı. İkizdere Barajı yapıldı. Gerçi İkizdere Barajı içme suyu amaçlı ama, içme suyu başka yerden sondajla çekiliyordu. Başka bir kaynaktan alınıyordu. O kaynak şimdi tarımsal sulamaya yönlendirildi. İkizdere Barajı’nın direk etkisi olmasa da olumlu etkileri var. Diğer taraftan Söke'mizde de küçük göletler yapıldı. Sarıçayla ilgili baraj yapma çalışmaları var. Olursa belli bölgelerin yararlanma imkanı var. İçme suyu konusunda yeterli stoğunuz varsa, tarımda açığınız varsa oraya aktarılabilir. Taşkın konusunda da çok sıkıntı yapan bir çay orası biliyorsunuz. Bu anlamda devletin ben çalıştığını düşünüyorum. Muhakkak ki eksikliklerimiz vardır. Ama elimizde sihirli bir değnek yok, dokunarak bir anda dokunarak birçok şeyi çözemiyorsunuz. Bir problemi çözüyorsunuz, önünüzde yeni problemler oluyor. Yeni problemleri de çözmek durumundasınız. Biz bunu devlet, devletin temeli olan millet olarak çalışarak eksiklerimizi gidermeye azami gayret göstereceğiz. Kamu idarecileri eksikleri görmeyebilir. Bizim bulunduğumuz bölgelerdeki eksiklikleri de odalar olarak, borsalar olarak görüp yetkililere ileteceğiz. Bence şu anda Menderes Nehri'nin kirliliği, ciddi bir problem. Bu zamana kadar sulamada kullandığımız Menderes suyunda bir sıkıntı yok. Keyifsiz de olsa işimizi görebiliyoruz. Geçmişte içme suyu olarak bile kullanabilen nehrin biraz daha temiz olmasını tercih ederim. Bugüne kadar hızlı bir kirlenme yaşamış, bundan 30 sene önce içme suyu olarak kullanılabilen bir nehir, otuz sene sonra artık içme ve kullanma suyu olarak hiçbir şekilde kullanamıyoruz. Kirlenme aynı şiddette devam ederse ileride tarımda da sıkıntı doğabilir. Bu anlamda çalışmanın bir miktar daha arttırılması gerektiğini düşünüyorum. Bunlarla ilgili çalışmalar var, takip ediliyor, yapılmıyor anlamında da söylemiyorum. Su deyince bütün görmek lazım.
 

E.Y:

Eklemek istediğiniz?

S.D.G:

Bir kere toplum olarak elimizde delil, belge, bilgi olmadan bazen ithamlarda bulunuyoruz. Bu bizim ancak ve ancak üretim kabiliyetimizi azaltan bir şey. Ben bu röportajı okuyan herkesten bilgi sahibi olmadan fikir yürütmemelerini rica ediyorum. Kuru kuruya eleştirilerle bir yere varamayız. Bahsettiğiniz gibi birçok konuda eleştiriler oluyor. Haklı da olabilirler.

E.Y:

Bir de çırçırcının kestiği faturalarla ilgili bir konu var. Gerçi bu konu mahkemelere intikal etmiş durumda. Bu konuda konuşmak ister misiniz?

S.D.G:

Tatsız konular bunlar. Buna benim söyleyeceğim bir şey yok. Bir taraf bir iddiada bulundu. Devlet de bunu incelemeye aldı. Bunla ilgili söyleyecek bir şey yok. Sadece kimler ilgili, kim ne biliyorsa, onun söylenmesini tercih ederdim. En azından bütün bir sektör itham altında bırakılmamalıydı, bu beni biraz üzdü. Tepkime sebep oldu ama biz Sökeliyiz ,herkes bizim dostumuz, uzatıp, büyütecek bir konu olmadığını düşünüyorum. Zaten devlet de incelemeye aldı. Bu iddialar inceleniyor. Varsa bir yanlış durumu olan ortaya çıkacaktır. Adalet de cezasını kesecektir diye düşünüyorum. Bahsettiğim gibi sadece bu konuda değil daha önce söylediniz borsayla ilgili ithamlar, jeotermaller konusu. Gerçekten de jeotermallerin ne kadar zararlı olduğu konusunda somut veriler elimizde var mı? Acaba ne kadar zarar veriyor? Biz oradan geçerken biraz buhar gördüğümüzde, 'Bütün kükürdü havaya bırakıyor' veya koku duyduğumuzda, doğanın kaldırabileceği belli ölçekler var. Bunları Çevre Bakanlığı takip ediyordur herhalde. Yine de eksik olan konular var ise, üzerine basalım gerçekten. Ama biz öyle bir noktadayız ki kağıt fabrikası kurulacak, 'Kağıt fabrikasını istemiyoruz' diye söylemler gelişiyor. Kağıt fabrikasının ne kadar zarar vereceği, 'Söke Ovası'nı bitirecek' deniyor. Siz kamu idaresi olsanız, Söke Ovası'ndaki binlerce dönüm araziyi, yüz binlerce dekar araziyi, yüz binlerce insanı aç bırakma pahasına bir kağıt fabrikasına teslim eder misiniz? Tabii ki etmezsiniz. Demek istediğim konu önce gerçekten de düşündüğümüz şeyin acaba aslı var mı, temeli, tabanı var mı? Yoksa biraz ön yargıyla mı yaklaşıyoruz? Bunun tahlilini toplumun daha iyi yapması lazım. En büyük eksiğimiz bu.