Cumhuriyet, bir dünya imparatorluğunun yok olmaya yönelirken, onun enkazları üzerinde yeniden ve farklı biçimde yeşermenin öyküsüdür. Türkiye; Cumhuriyetle topyekun yenilenmeye girerek, bugünlere ulaşmıştır. Bunu yaparken toplum; politik, ekonomik ve sosyal boyutları içinde yeniden yapılanmıştır.. Döneminde dünyanın süper gücü olan Osmanlı İmparatorluğu, zamanla yaşlanmış çözülmüş ve çökmüştür. I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, İstanbul ve Osmanlı sultanı Batılı ülkelerin denetimine girmiş, Türk unsurlara da, Anadolu’nun içlerinde sınırlı iller bırakılmıştı.   Osmanlı Devleti’nden Kalan Ekonomik Miras Osmanlı Devleti son dönemlerinde iktisadi sahada ciddi problemlerle mücadele etmiştir. Bu problemlerin başlıcaları; sanayileşememe, uzun süren savaşlar, nüfus yetersizliği, alt yapı eksiklikleri, borçlanmalar ve yabancı sermaye yatırımlarının zararları olarak sıralanabilir. Ayrıca Osmanlı Devleti 1854 yılında Kırım Savaşı’nın meydana getirdiği harcamaları finanse etmeye yönelik ilk dış borçlanmaya gitmiştir. Dış borçlanma, borçların ödenmeyeceğinin ilan edildiği 1875 yılına kadar sürmüştür. 1881 yılında kurulan Düyun-u Umumiye ile birlikte Osmanlı, mali denetim altına girmiştir Ayrıca bu dönem yapılan yabancı sermaye yatırımları Osmanlı’dan ham madde alımını kolaylaştırmak ve askeri stratejilerine hizmet amaçlı demir yolları ve limanlara yönelik yatırımlar olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bir diğer iktisadi çıkmazı ise 1838’de İngilizlerle ve devamında 1861’ de diğer ülkelerin lehine genişletilen ticari serbestlikler, yani kapitülasyonlardır. Bu ayrıcalıklar sanayisi hali hazırda kötü durumda olan Osmanlı Devleti’nin gelişmesini daha da zor hale getirmiştir. Ekonominin lokomotifi durumundaki tarım ise Aşar Vergisi benzeri uygulamalar, ihracatta yaşanan zorluklar, insan gücü yetersizliği ve alt yapı eksiklikleri içinde ancak iç piyasaya kısmen yetecek durumda kalmıştır.Batı sermayesinin devreye girmesinden sonra, onlarla işbirliği içinde bazı yeni sanayi dallan kurulmuştu. Kömür ve tersane işleri, maden çıkarımı, halı dokumacılığı batılıların işbirliği veya kontrolünde kurulan sanayi dallan olmuştu. Osmanlı’nın son döneminde, verilen imtiyazlar, ayrıcalıklar ve kontrol mekanizmaları yoluyla Batı için bulunmaz bir pazar durumuna gelmiştir. 264 işyeri mevcut olup bunun yüzde 56.1’i gıda ve dokuma olmak üzere iki sektörde toplanmıştı. Gıda yüzde 28.6 ve dokuma yüzde 27,5. Bu işletmelerde sermaye ve emek miktarının ancak yüzde 15’lik oranları Türklere ait olup; Rumların payı sırasıyla sermayede yüzde 50; emekte yüzde 60’dır. Ermenilerin payı sırasıyla yüzde 20 ve 15, Yahudilerin payı yüzde 5 ve 10’dur. Kurtuluş Savaşı ertesinde önemli bir kesiminin ülkeyi terk etmesi, Cumhuriyet öncesindeki ekonominin durumu gözler önüne serer. İmparatorluğun devlete ait fabrikalarından Cumhuriyete devredileni ancak 4 adettir. Not: Duyun-u Umumiye, yeni yönetime 86 milyon altın lira borç bırakmıştı. (faiziyle birlikte yaklaşık 107 milyon altın lira) Nüfusun yüzde 75’i tarımda çalışıyordu. Tarımsal teknoloji ilkel ve kapalı ekonomi nedeniyle tarımsal ürünleri pazarlama olanakları yoktu.1923 yılında milli gelir içinde sanayinin payı yüzde 13,2, imalat sanayinin payı yüzde 12.3 idi. 1923 yılında, kişi başına milli gelir 75 TL; 45 dolar dolaylarında bulunuyordu. (Kaynak; DlE, Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 yılı s. 142) DEVAM EDECEK..