Karacasu'ya 8 kilometre mesafede bulunan ilçeye en yakın kırsal mahallelerden biri olan Güzelbeyli'de zamanında 5 ayrı su değirmeni çalışıyordu. Hayvanlarına buğdayını yükleyenler buraya geliyor hem bu güzel diyarı görüyor hem de un ihtiyaçlarını karşılıyordu. Günümüzde de hala bir değirmen çalışmaya devam ediyor. Çevre köylerden gelen köylülerin bol su ve verimli arazilere sahip olması sebebiyle gelip yerleştikleri bu diyarda zaman içinde nüfus arttı. Önceleri Geyre'ye bağlı Küçükdere adında mahalle olan bu yerleşim yeri 1957'de köy statüsü kazandı. Köylülerin ortak kararıyla adına 'Güzelbeyli' denildi. Bu adın verilmesinin sebebi çevre köylerden gelip buraya yerleşilmesinin sebebiyle hemen hemen aynı. Suyu bol, arazileri verimli, yeşil bir diyar burası. Yani 'Güzel' bir köy. Toplama bir köy olmasına rağmen insanlarının da uyum içinde yaşaması önemli bir nokta. Misafirperver ve dayanışma içinde yaşıyor insanları. Bu noktayı Durmuş Oktay şöyle anlatıyor: "İnsanı iyi, yeri iyi diye Güzelbeyli demişler adına. İnsanı misafirperverdir. Öyle başlamıştır. Öyle gidip gider. Güzelbeyli'nin Güzel insanları diye geçer."
KÜÇÜK DERE'DEN GÜZELBEYLİ'YE
İlk olarak muhtardan dinliyoruz köyün öyküsünü. Muhtar Celel İngay, "Eskiden çobanlar, yörükler burada su var diye buraya yerleşmiş. İlk gelenler Orta Asya'dan mı geldiler bilmiyorum. Ama ekseriyat Antalya-Adana civarından diye biliyorum. Dandalaz Çayı var. Geyre'den gelen Küçük Dere var. İlk zaman 5-6 hane var. Sonra Işıklardan, Tekelilerden, Yolüstü'nden gelen çok olmuş. 1957'ye kadar Geyre'ye bağlı Küçük Dere adında bir mahalle. Burası o tarihte Geyre'den ayrılıp köy oluyor. Güzelbeyli adını alıyor. Güzel bir köy olarak bilindiği için öyle isimlendirmişler.
Güzelbeyli adının verilmesini ben şöyle yorumluyorum. Burası zamanında çay, su olduğu için Güzel bir köy olarak kabul görmüş. Burası Güzel bir köy. Adı ne olsun, ne olsun. Bey'ini de koyalım. Güzelbeyli olsun diye kalmış. Tabi tahmini mi söylüyorum.
Köylü toplandı. Köyün ismini ne verelim, ne verelim? Kimisi şunu verelim, kimisi bunu verelim. İçimizden birileri Güzelbeyli olsun dedi. Öyle kaldı, gitti.
Bizim köy 1950'ye kadar Geyre'ye bağlı Küçükdere Mevki olarak biliniyordu. 57'de köy oluyor. Ondan sonra muhtarlık olarak devam ediyor. Şu an 115-120 hanemiz, 300 civarında nüfusumuz var. Önceleri daha da yüksekti. Git gide azaldı. 415'e kadar çıktığını biliyorum nüfusun. Karacasu'ya en yakın köylerden birisi. 8 kilometre mesafede. Eskiden araçlar bu kadar çok değilken yürüyerek gidiliyormuş. Zaten eski pazar yolu Çamarası, Ören, Yeşilyurt'tan gelip şuradan bizim köyün aşağısından geçip Karacasu'ya ulaşıyormuş.
Tütün, zeytin, incir ve domates, biber gibi sebze ürünleri yetişiyor.
Geçmişte tahıl, arpa, buğday ağırlıklıydı. Geçmişte köyümüzde iki tane su değirmeni vardı. Su olduğu için yerleşim yeri olarak burayı seçmişler" ifadelerini kullanıyor.
"İNSANI İYİ YERİ İYİ DİYE GÜZELBEYLİ DEMİŞLER"
77 yaşındaki eski değirmencilerden yılın ahisi unvanı da bulunan Durmuş Oktay, "Su değirmenleri 1974'te bitti. O tarihte köye ekektrik gelince elektriğe çevrildi değirmenler. 1954'ten 1973'e kadar su değirmeni çalıştırdım. Değirmencilik babamın mesleğiydi. Onun yanında 7-8 yaşında başladım. Babam 1954'te Yolaltı'ndan buraya gelmiş. Burada değirmen vardı. Onun mülkiyetini alınca bu vesileyle geldik. O günün tekniği su değirmeniydi. Başka imkan yoktu. 24 saat çalıştığımız zaman oluyordu. Uzaktan gelenler sırası gelmediyse geceyi değirmende geçirirdi. Çevredeki başka öğütecek yer yok. Geyre çayı üzerine kuruluydu değirmenler. 3 aşağıda vardı, 2 yukarıda vardı toplam 5 değirmen vardı. Oranın su seviyesi öyle azaldı ki bahçeyi zor suluyoruz.
Şu an Karacasu'da tek değirmen var. O da bizim köyümüzde. Eskiden de herkesin arazisinin başındaydı evleri. Bugün de öyle. Biraz dağınık bu sebeple. Eskiden de yiyecek kadar bağ bahçe yapardı herkes. Fazlasını hayvana yükleyip Karacasu'ya götürüp satardı. Herkes öyle geçinip giderdi. Dandalaz Köprüsünü geçince ileride bir köprü var. Oraya Küllügüney diyorlar. Karınderesinden geçen taş döşeli yoldan gidilip gelinirdi.
İnsanı iyi, yeri iyi diye Güzelbeyli demişler adına. İnsanı da şöyle. Dışardan kim gelirse gelsin bu köy aç göndermemiştir şimdiye kadar. Açlığını susuzluğunu sormuştur. Öyle başlamıştır. Öyle gidip gider. Güzelbeyli'nin Güzel insanları diye geçer" şeklinde konuştu.
KÖYÜN ESKİ MÜZİSYENİ ANLATIYOR
Köyün nüktedan eski isimleri geçmişin izlerini bugüne taşıyor. Nasreddin Hoca üslubunu aratmayan anektodlarla onlara kulak veriyoruz.
85 yaşında köyün eski müzisyenlerinden Süleyman Tepeli Tepeli, "1957'de köy olduk. O zamanlarda kahve mahve yok. Her gün bir evde toplanır, oturur, muhabbet ederdik. Sayımız arttıca toplanalım köy olalım dedik. Uğraştık çabaladık, başardık. Köyün adı ne olsun derken Güzelbeyli verelim adımızı dedik. Öyle kaldı. Herkesin tarlasının başında evi. Başka köylerdeki gibi toplu değildir. Bunun da sebebi şudur. Toplu ev yapacak bir yer yok. Herkes kendi arazisinin başına sığınacak kadar bir ev yaptı. O şekilde gidiyor. Su da fazlaydı o zamanlar. Saz çalarak ekmeğimi kazandım. 19 sene restaurantlarda çalıştım. 20 sene kadar köy düğünleri yaptım. Bağlamam duruyor hala. 1973'te yaptırdım. Çok saz kırdım restaurantlarda. O da neden. Biri çal diyor biri çalma diyor. Biri önce benim türküyü söyleyeceksin diyor, diğeri benim türküyü diyor. Çalanın da çaldıranın da deyip çam ağacının gövdesine vuruyordum sazı. Ertesi gün bir daha alıp geliyordum. Müzisyenliğe kendi kendime başladım. Dedem kaval çalarmış. Oradan ileri geldi herhalde. Müzik hevesim böyle gelişti. Önce ud aldım geldim. Onu çalamadım. Akort yapamadım teli çok olduğundan. Sazın sesi daha iyi geldi. Saza başladım" dedi.
YÜRÜYEREK OKULA GİDİLİP GELİNEN YILLAR
Yine müzisyen olan 84 yaşındaki Salim Akçay, "Ben de müzisyendim. Cümbüş, bateri, davul çalardım. Köy 1957'de kuruldu. Cami yapıldı aynı yıl. Sonraki yıllarda okul yapıldı. Çocuk sayısı azalınca okul kapandı. Çocuklar şimdi Geyre'ye gidiyorlar. Bizim zamanımızda da okul yoktu köyde. Ben kendim de Geyre'ye gittim okula. 10-15 çocuk vardık oraya gidip gelen. Yaya gidip geliyorduk. Bir saatten fazla sürüyordu. Araba yok servis yok. Giderken yağmur yağdı mı Geyre'nin yanında bir in vardı. Oraya sığınırdık. Sonra oradan geri dönüp gelirdik. Zorluğu biz çektik, şimdiki çocuklar çok rahat.
Müzisyenlik geldi geçti gençlikte. En zorunu ben çektim. O zamanlar elektrik yoktu. Şimdi ceryan var. Fişi taktın mı, iş tamam. Biz kara düzen... Sesin ne kadar çıkarsa. Şimdi elektrik var. Ses güttek çıkıyor. Ben kendim akıl ettim. Okuldayken bile ritimim çok iyiydi benim. Elimle müzik yapıp oynatırdım arkadaşları. Okul bitince inşaatta çalıştım. Biraz param olunca gittim Nazilli'den 220 liraya cümbüş aldım. Kendim birkaç koyun keçi vardı. Ekmeği torbaya katardık. Akşama kadar hem söyler hem çalardım. Derken mesleğim oldu. Sesim de güzeldi. Çalgıcı arkadaşlar gel beraber düğün yapalım dedi. Öyle öyle girdik. Arkadaşlarla beraber epey çalıştık" dedi.
YETİŞEN ÜRÜNLER FARKLILAŞTI
Ahmet Apaydın ise, "1955 doğumluyum. Çamarası'ndan babam buraya göçtü. Orada dedem vardı. Beni onun başında bıraktı. Değirmen yazın birer tane dönüyordu ama kışın 3 tane değirmen dönüyordu. Buğday öğütülüyordu. Palamutçuk, Eymir, Nargedik, Ören'in insanı hep buraya dökülüyordu. Önceleri Küçük Dere buranın adı. Onun sebebi de şu Geyre'den aşağıda bir dere var. Ondan Küçük Dere demişler. Köy biraz sulaktı, yeşillikti. Çeşitli ürünler yetişiyordu. Diğer köylere göre biraz da sulak araziler olması, sebzeler yetişmesi sebebiyle Güzel mi dediler bilmiyorum. Bizim Çamarası'ndan buraya gelmemizin sebebi çayın iki sulu yeri vardı. Daha verimli araziler olduğu için. Pamuk, mısır bunlar yetiştirdi. Su eskiye göre azaldı. Bu yaz suyumuz kesildi bizim. İncir, zeytin, tütün var yetişen ürünler arasında" dedi.
KÖYDEN NOTLAR: SPOR, ORTA OYUNU VE HONAMLI YÖRÜKLERİ
Tüm bu anlatılanların yanında 1983-85 yıllarında köyün voleybol takımı vardı. Aydın genelinde oynuyorlardı. 1990-2000 yılları arasında futbola ağırlık vermişler. Köyün kendi yaptığı futbol sahası da vardı. Çevre köyler ve Karacasu ile turnuva yaparlarmış. Zamanında 3 kahve bir berber dükkanı vardı köyde. Nüfusu azalsa da geçmişte olduğu gibi bugün de bir bakkal dükkanı işliyor. Televizyon olmadığı zamanlarda Orta oyunu geleneği yaşatılmış. İlk zamanlar kahvehane bile yokken bir şekilde toplanılıp sohbetler ediliyor, oyunlar oynanıyor. Orta oyunu geleneği düğünlerde ve bayramlarda yaşatılmış uzun zaman. Toplama bir köy olmasına rağmen köyde çok olay olmaması birlik beraberlik ve dayanışmanın güçlü olması köyün önemli özelliklerinden.
Tarihi araştırmalara göre Honamlı Yörüklerinin de zamanında burada yaşadıkları da rivayet ediliyor. Bu konuda araştırılmayı hak ediyor.