On gündür Elazığ depremi ile yatıp onunla kalkıyoruz. Maalesef 10 gün önce kırılan 45 kilometrelik fay hattı Elazığ ve Malatya’da 41 canımıza mal oldu. 2000 yaralı var. Bilindiği gibi deprem öldürmez tedbirsizlik öldürür. 17 Ağustos 1999 depremi gibi bir tecrübemiz olmasına,aradan 21 yıl geçmesine rağmen popülist politikalar yerine yurt çapında deprem riski taşıyan şehirlerimizde çürük binaları depreme dayanıklı hale getirme becerisini gösterebilse idik belki de bu günkü can kayıplarını yaşamayacaktık. On gün önce yaşadığımız deprem richter ölçeğine göre 6,8 şiddetinde idi. Oysa yılda belki defalarca 7-8 şiddetinde depremlerle sarsılıp, can kaybı vermeden atlatan Japonya gibi, Amerika gibi ülkeler var. Özellikle Japonya deprem konusunda oldukça deneyimli bu konuda. Nedense bizim ülkemizi yönetenler vatandaşına karşı sorumluluk hissetmiyor bu konuda. Daha dün 21 yıl önce resmi rakamlara göre 18.000, resmi olmayan rakamlara göre belki 50.000 canımızı kaybettik depremde. Hiç mi ders alınmaz. Anlamak mümkün değil. Yöneticilerimizden ülkemizi ucuz ölümler ülkesi olmaktan çıkarmalarını bekliyoruz.
Bunun için yapılması gereken işlem bellidir. Halkımızın Baba olarak bildiği Devlet çürük binaların tez zamanda depreme dayanıklı hale getirilmesi için gereğini yapmalıdır. Bilim insanlarımız, yer bilimcilerimiz, önümüzdeki süreçte yurdun çeşitli yerlerinde özellikle Adıyaman ve İstanbul’da enerji sıkışması sonucu yeni depremler olabileceğini söyleyerek hem devleti hem de halkımızı uyarmaktadırlar. Sonradan “Ah, Vah” dememek için akıllı devletler bilime kulak verirler diye biliyorum. İstanbul’da bilim İnsanlarımız önümüzdeki süreçte 7 şiddetinde deprem olacağını söylüyorlar, sadece tam zamanını söyleyemiyorlar. İstanbul’da Allah korusun 7 şiddetinde deprem binlerce insanın hayatını kaybetmesi demek şu anda. Ama bu tabloyu tersine çevirmek, değil 7, 9 şiddetinde bile olabilecek depreme karşı sağlam tedbirler alabilmek iktidarımızın gücü dahilindedir. Ama bunu yaparken muhalefetin de fikirlerine itibar ederse inanın ülkemiz Cennet olur. Umarım bundan sonra gündem “Kanal İstanbul” değil, “Deprem İstanbul” olur, yeni bir felaketle karşılaşmadan inşallah. Zira İstanbul’da depreme dayanıklı hale getirilmesi gereken binlerce bina var. On binlerce belki de yüz binlerce insanımızın hayatı deprem riski altında. Unutulmaması gereken devletin görevi insanını yaşatmak.
Arkadaşlar, ülkemiz bir turizm cenneti olduğu için her yaz geldiğinde ülkemizde özellikle turizm bölgelerinde 50 yaşında, 60 yaşında, 70 yaşında ve daha yaşlı Avrupalı turistler görüyoruz. Yani elin Avrupalısı emekli oluyor, aldığı parayla ülkemiz başta olmak üzere dünya turuna çıkıyor. Bizim emeklilerimiz ise karnını doyurma derdinde. Zira Allah zeval vermesin devletimizin emeklilerimize, çalışanlarımıza verdiği maaşlar ancak kuru ekmek parası. Bırak dünya turunu kendi ülkemizi bile gezemiyor emeklilerimiz.
39 yıllık gazetecilik hayatımda bu güne kadar hiçbir hükumetin ama çalışanlara, ama emeklilere yeterli siyasi baskı oluşmadan kendiliklerinden bir şey verdiklerini gördüm. İşte bu nedenle diyorum ki ülkemizde yaşayan emekliler gerçekten hak ettikleri ücreti almak istiyorlarsa yeni bir siyasi oluşuma gitmek ihtiyacı hissedebilirler diye düşünüyorum. Düşünün ülkemizde 12 milyon emekli var, bir o kadarda ailelerini düşünün 24 milyon, çocukları torunları derken 30 milyon oy elde hazır demektir. Ülkemizdeki emekliler ülkeyi yönetmek için yeni bir siyasi oluşuma geçmezlerse daha çok on yıllar çay simit ya da kuru ekmek parasına yaşamaya mahkum olacaklardır. Her hangi bir siyasi partinin etkisi altında değillerse bence Türkiye Emekliler Derneği bu konuyu enine boyuna düşünüp değerlendirmelidir. Bildiğim kadarıyla Nazilli’de bir Emekliler Derneği var ancak bu güne kadar üye sayılarını artırmak için bir çaba gösterdiklerine şahsen şahit olamadım. Mesela bende 12 yıldır emekliyim, ama bu konuda hiçbir davet aldığımı söyleyemem. Bu konuda da emekliler içinde Hadisi Şerifi hatırlatmadan geçemeyeceğim; "Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” Emekliler bu konuya siyasi görüşlerine göre değil, toplumsal çıkarları penceresinden bakıp, ona göre değerlendirme yapmak zorundalar diye düşünüyorum.
Sevgili Arkadaşlar, Nazilli demişken, biliyorsunuz Kuyucak’ta ikamet ediyorum. Bazen arada bir bizimde Nazilli’de işimiz oluyor gidip geliyoruz kendi külüstür aracımızla. Ancak özellikle Nazilli dönüşünde bölünmüş yolun sağ şeridini kullanmak ne mümkün. Yolun sağ şeridi o yoldan geçen ağır vasıtaların eseri normal otomobillerin kullanamayacağı bir şekle gelmiş. Şeride girdiğiniz zaman yoldaki çizikler nedeniyle aracınız her an altınızdan kayabilir çünkü. Merak ediyorum gelişmiş ülkelerde devlet vatandaşına 50 yıl, 75 yıl kullanabileceği yollar yaparken, biz ne zaman yandaş müteahhitleri zengin etmek uğuna halkımıza 5-10 yılda yıpranacak yollar yaptırmaktan vazgeçeceğiz. Amaç halkımıza doğru hizmet mi, yoksa yolu bahane ederek birilerini zengin etmek mi? Umarım bundan sonra devlet yöneticilerimiz ihaleye çıkardıkları yol ihalelerinde müteahhitlerden 50 yıl garantili yol şartını ortaya koyabilirler. Birde bölünmüş yolda belli tonajda araçlar geçiş yapabilir diye biliyoruz. Ancak bu tonaj sınırı aşırı şekilde aşılıyor demek ki bölünmüş yolun sağ şeridi çiziklerle doluyor. Sağ şerit çiziliyor, çünkü bu araçlar sağ şeridi kullanıyor. Sanırım tonaj konusunda denetim zafiyeti var. Yoksa yolun bu kadar kısa sürede böyle yıpranması başka türlü mümkün görünmüyor.
Bu arada arkadaşlar, malum kış günündeyiz. Hava durumu raporları yine yağmurlu günlerin geldiğini gösteriyor. En son 22 Aralık 2019 pazartesi günü burada yağmurda ıslanmış ve soğuk algınlığına yakalanmıştım. Arkadaşlar Kuyucak’ta ana arterler İnönü Caddesi, Atatürk Caddesi, Arif İzgi Caddesi gibi ana caddelerde yağmurlu havalarda Kuyucaklılar olarak mağduriyet yaşıyoruz. Bu caddelerin asfalt çalışması Büyükşehir tarafından yapılmıştı. Bildiğimiz bizim bir kanalizasyonumuz var. Ancak asfalt dökülürken yağmur suyunu kanalizasyona dökecek mazgal bağlantıları yapılmamış. Yani 15 dakika kesintisiz yağmur yağdığında yolun bir tarafından öbür tarafına yaya olarak geçmek mümkün değil. Zira yolun kenarında adeta dere oluşuyor. Basmak ne mümkün.Genişliği de 1 yada 1.5 metreyi bulan bu dereden atlayıp geçmek her baba yiğidin harcı değil. Sayın Büyükşehir yetkililerimizden özellikle Kuyucak'ta İnönü Caddesi ile Atatürk Caddesindeki yağmur sularının kanalizasyona bağlanabilmesi için mazgal bağlantılarını sağlamalarını talep ediyoruz.
Söz Büyükşehirden açılmışken İstasyon Caddesi ile Sağlık Caddesini Kargılıdere üzerinde birleştiren toprak yolunda tez zamanda yapılmasını sayın yetkililerden rica ediyoruz. Zira bu bölge çok geniş olmamakla birlikte ambulansların ve otomobillerin geçiş güzergahında, araçların ömrünü kısaltıyor. Selam ve Saygılarımla...