Adım atmaya mecali olmayan balıkçı Hasan amca titreyen elleri ile örüyor Küçükada da ağlarını hala, mahallenin teyzeleri kapı önü sohbetlerinde yine, okul çıkışı bakkaldan gazoz almaya gelen çocuklar da burada ayaklarında lastik ayakkabılarıyla ve Kervansaray’ın önünden geçerken selam veren Hüseyin amcanın sesi de geliyor kulağıma. Sessiz görünen Oda’da yankılanan sesler büyüyor içimde; bir sızı ki anlatılmaz. Geçmişin tozunu silip, her ne varsa evlatları gibi dizmiş yüreğinin ve Oda’nın camekanlı raflarına. Kuşadası’nın tanınmış simalarından Tarihçisi Ali Ergül ile Kuşadası’nın tarihini sakladığı ve gözü gibi baktığı Oda’sı hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kuşadası’nda bir söz vardır. ‘Kale Kapısı'nın altından geçtiniz mi dönüşü yoktur. Artık Kuşadalısınızdır’ diye. İşte böyle de başlamış Ali Ergül’ün hikayesi

1950 yılında, Safranbolu'da doğar Ali Ergül. Ankara'da, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nde henüz öğrenci iken, 1967 yılının Nisan ayında düzenlenen okul gezisiyle Kuşadası'na gelir. O günleri sorduğumda, ''Kale kapısından geçip geçmediğimi ve köşesindeki meşhur yuvarlak taşa basıp basmadığımı hatırlamıyorum. Muhakkak, Kale Kapısı'nın altından geçmiş ve farkında olmadan yuvarlak taşa basmış olmalıyım ki zira altı ay sonra bu sahil kasabasında yaşamaya başladım'' diyerek, Kuşadası'na ilk geliş hikayesini, bizlere, tarihçi bakış açısı ile anlatıyor.

Kuşadası'nda ‘Dünya Tiyatro Günü' kutlandı Kuşadası'nda ‘Dünya Tiyatro Günü' kutlandı

Çalışmak için geldiği Kuşadası, yaşamını geçirmek için yerleştiği Kuşadası halini alır

Kuşadası'na gelişi, 1960'lı yılların ikinci yarısına denk gelir. O zamana kadar Ergül ailesi, Zonguldak'ta, 1957 yılında açmış oldukları pastaneyi işletmektedirler. Hayatında değişiklik yapma zamanının geldiğine yine aynı tarih aralığında karar veren Ergül, okulun ara tatillerinde çalışmak üzere Kuşadası'na gelir. Bu küçük sahil kasabasının ritmine kısa zamanda ayak uydurmayı başaran Ergül, üniversiteden mezun olduktan sonra da burada yerleşik bir düzen kurmaya karar verir. Yurt dışına giderek, otelcilik eğitimleri alır ve döndükten sonra da zaman kaybetmeden iş hayatına atılır. Tusan Otel'i kiralar ve 1980 yılına kadar vatandaşlara hizmet verir. Ardından otel satılır. Yeni otel binası arayışı içerisine giren Ergül, bugün, öğretmen evi olarak kullanılan binayı kiralayarak, Mini Tusan Otel'i hayata geçirir ve 1991 yılına kadar yine otelcilik alanında hizmet verir. Çalışma hayatının yanı sıra sosyal faaliyetlere de zaman ayıran Ergül, günümüzde adı KODER olan ancak o tarihlerde, Kuşadası Otel Motel Pansiyon Lokanta İşletmecileri Derneği olarak bilinen toplulukla çalışmalara katılır. Lions Kulübü'nün kuruluşunda yer alan Ergül bir dönem de kulübün başkanlığını yapar. 1992 yılında, Kuşadası Ticaret Odası'nın temelini atar ve ilk Başkan'ı olarak adını tarihin satırlarına yazdırır. 2004 yılına kadar başkanlık görevini sürdürür. 1990-1991 yıllarında, Birinci Körfez Savaşı patlak verir. Turizim de krize girer. Birçok vatandaş gibi Ergül'de iş değişikliği yapmak ister ve bugün İnönü Bulvarı üzerinde bulunan Yörük Fırını'nı, 1990 yılında açar. Ergül, aile mesleği olan fırıncılığa o tarihlerden bugüne kadar da sahip çıkar.

Tarih eğitiminin verdiği merakla başlar birikim ve sonrasında boyunu aşar toplananlar

Kuşadası'na geldiği 1960'lı yıllardan itibaren, aldığı tarih eğitiminin verdiği merakla, bu sahil kasabasında yaşayan yerel halkı daha fazla yakından tanıma sorumluluğunu da beraberinde getiren Ergül, hiç zaman kaybetmeden kolları sıvar. 1980-1981 yılından itibaren, Kuşadası hakkında bilgi toplamaya başlar. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerin üzerine yazılmış sınırlı sayıda ve dağınık halde bulduğu yüzlerce belge, kitap, dergi, gazete ve fotoğrafı büyük çabalar sarfederek tek bir çatı altında toplama çalışır. Çıktığı bu yolda, son yüzyıl içerisinde, Kuşadası'nda yaşanan olayları bir araya getirmek ve kronolojik olarak birbirine bağlamak için Kuşadalı büyüklerin desteğini fazlasıyla görür. Nitekim, belge ve fotoğraflar biriktikçe bir noktadan sonra, ''halka sunulma'' düşüncesi devreye girer. Kuşadası halkının bu kaynaklara ulaşması ve beraberinde ilginin artması, ileride daha fazla kaynağa ulaşabilme noktasında kapıları açacaktır.

Bir kente sahip çıkmak O kentin geçmişini bilmekle başlar

Ergül, yaptığı araştırmalar sonucunda, Kuşadası'nın son 60-70 yılda kimliğini kaybettiği gerçeği ile karşı karşıya kalır. Kuşadası'nın eski çağlarına ve Osmanlı Dönemi'ne ait kayıtlar ve bilgiler, yıllıklar halinde yayımlanmış iken özellikle Cumhuriyet'in ilanı ve mübadele sonrasına ait bilgi ve belgelerin yokluğu karşısında, Kuşadası'nı karanlık bir çağın içerisinde bulur. Kuşadası, o tarih aralıklarında, adeta hafızasını yitirmiştir. 1970 ve 1980'li yıllarda, Kuşadası'na göçlerle gelenler, kendilerine kalan mirasları, cüzzi denecek rakamlara satarak, geçmişlerinden kalan parçaları da bu şekilde kaybederler. 1970'li yıllara kadar 5-6 bin olan nüfusun 55-60 binlere çıkması ve her gün artan para kazanma hırsı, bu şirin sahil kasabasının geçmişini bir sonraki nesillere aktaralım düşüncesiyle bir türlü bağdaşamamıştır. ''Bu kente sahip çıkmamız için geçmişimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor'' düşüncesi ile yola çıkan Ergül, ''Kuşadası'nın, bizden öncesi olduğu gibi bizden sonrası da olacak'' derken, amacının, gelecek nesillere kıymetli bir hediye bırakmak olduğunun altını kalın bir şekilde çizer.

Kuşadası'nın ‘Geçmişi'ni muhafaza etmek bizim görevimiz

Ali Ergül'ün, Kuşadası'nın geçmişinin izini sürmesi, aslında, kaybolan devasa bir yap-bozun parçalarını bulup birleştirmeye benzer. Her parça farklı bir delhizdedir şimdi. Bir şeyi biriktirmeye başladıktan sonra insanın, zamanla, dikkatinin o alana fazlasıyla yoğunlaştığını söyleyen Ergül tüm bu süreç boyunca aynı dikkatle sürer parçaların izini. Bu zaman diliminde, eski paraları biriktirmeye de başlar. 10 sentle başladığı zevkli uğraş bir süre sonra kabına sığmayan bir koleksiyona dönüşür. Yurt dışına giden arkadaşlarından gelen bozuk paralar ve elinde eski para olan insanlardan, belirli bir ücret karşılığında satın alınanlar sayesinde, koleksiyonu kısa zamanda genişler ve ''oda''da ki yerini alır. Belgeler, fotoğraflar, bilgiler, eski paralar, pullar derken, ''oda''nın belleği dolar. Adım atacak yer kalmayıncaya kadar odanın içine yerleştirilen üzeri camlı masalar, dev gibi dolaplar, üst üste kolilerde hazır duran ve raflara kaldırılmayı bekleyen dosyalar; duvarı boydan boya kaplayan tablolar artık yeni bir yer arayışı düşüncesini de beraberinde getirir. Çok zordur kaynakların muhafazası ve bir o kadar da özen istemektedir. Yüzlerce kaynak karşısında, dairenin yetersizliği, her geçen gün kendisini biraz daha fazla gösterirken, oda'nın daha güvenli ve sağlıklı bir yere taşınması gerektiğinin altını bir kez daha çizer Ergül.

''Kuşadası Yerel Tarih Dergisi'' gün yüzüne çıkar ve ilk tohumlarını atar

Zaman içinde boyunu geçen birikimler , kendisi ile aynı düşünceyi paylaşan arkadaşları da bir araya getirir. Çevresinde, bireysel olarak bu işe gönül veren insanlar vardır ancak bir platform olmadığı için bir araya gelememişlerdir. Hatta, 2003 yılında, bu kapsamda küçük bir bülten denemeleri de olur ancak uzun soluklu olmaz. Özellikle, seçim dönemlerinde parasız basılıp bedavaya halka dağıtılan gazetelerin çokluğu diğer konularda basımı yapılan dergilere ya da bültenlere ilgiyi azaltmıştır. Bu işlerin her zaman, ''sebat'' gerektirdiğini söyleyen Ergül, arkadaşlarıyla, 2008 yılında bir platform açar.''Birinin başı çekmesi gerekiyordu ve o ben oldum'' diyerek, derginin açılışının ilk tohumlarının atar. ''Hevesli'' diye tabir ettiği arkadaş grubunun da desteği ile dergi sonunda hayata merhaba der. 2008 yılının Şubat ayında, dergi süreklilik kazanır. Malum, materyal fazladır ve farklı bir heyecan yaşanmaktadır o zamanda. Ergül, her arkadaşına yazması için farklı alanlar belirler. Herkes, eteğindeki taşları birer birer döker satırlara. Unutulanlar hatırlanmaya çalışılır; hatırlananlar gece gündüz taşınır sayfalara. Geçmiş gün yüzüne çıkmaya ve Kuşadası geçmişini öğrenmeye başlar bir noktada.


‘Nerede O Eski Günler’ derler; Kuşadası’nın nostaljik görüntüsü artık fotoğraflarda kaldı

Kuşadalılar'ın, eski Kuşadası'na özlemlerini sık sık duyuğunu anlatan Ergül, Kuşadası'nın değişen yeni çehresinin eski Kuşadası'ndan çok farklı olduğunu anlatır. Artan nüfusu ve genişleyen iş yelpazesi bir zaman sonra Kuşadası'nı nostaljik görünümünden çıkartarak tam anlamıyla bir turizm kenti oluşuna zemin hazırlar. Turizm, bir çok kıyı kentimizde, yerli halk tarafından uzun yıllar yadırganmışken, göçlerle oluşan Kuşadası yerel halkı, geçmişindeki gayrimüslim hemşehrileri ile ilişkileri nedeni ile turizmi benimser. Ekonomik faaliyetlerin baş rol oyuncuları olan ziraat, hayvancılık ve balıkçılık geri planda bulur kendini. Kontrolsüz ve bilinçsiz gelişim, turizme yarar getireyim derken zarar vermeye başlar. Çıkmaz kapılara girilir. Bu gidişatın altında yatan sebepler aranmaya başlar ve sık sık toplantılar gerçekleşir, ''Girişimcilik'' adı altında. Habitat İstasyon Merkezi'nde gerçekleşen toplantıda, yeni bir turizm arayüzüne sahip Kuşadası konuşulur. Mevcut turizmin artık sona erdiğini söyleyen Ergül, ''Bu konuda ısrar etmenin kimseye yararı olamaz. Bu düzen, ucuz turist getirir ve ucuz turistle de bir şey elde edemeyiz. Turizmde farklı yönelişlerin olması lazım '' diye ekler.

Turist gemiden inmiyor ve var olan meslekler tükeniyor

''Umudumuzu besleyecek bir ortamın olması lazım'' diyor Ali Ergül. Turizmin değişen yüzü, hayat pahalılığı, üretilen ve dükkanlarda satılan ürünlere artık dünyanın her noktasından kolaylıkla ulaşılabilinmesi bir çok turizm şehrinde olduğu gibi Kuşadası'nda da hayat şartlarını zorlaştırmıştır. Son yıllarda, Kuşadası Ticaret Odası verileri ışığında saptamalarını paylaşan Ergül halıcıların, kuyumcuların ve dericilerin azalışta olduğu anlatıyor. Büyük bir alana yayılmış durumda olan sahte ürün pazarının da ticarette kaliteyi gerilettiğine dikkat çeken Ergül, turistler, Kuşadası'na geldikleri zaman, çok cüzzi rakamlara o sahte tabir edilen ürünlerden alarak alış-verişlerini tamamladıklarını söylüyor. Turistlerin alış-verişten çok gezmeye geldiklerini belirten Ergül, ''Gemi ile gelen turistlerin belki yüzde 50'ye yakını gemiden bile inmiyorlar. Bir kısmı çarşıyı gezmek için inerken, diğer turistler önceden ayarlanan tur otobüsleri ile farklı yerlere götürülüyor. Turist, otel rezervasyonu yaptırsa bile bu sefer de yemek, içmek ve eğlenmek gibi ihtiyaçlarını da bu sefer otel içerisinde karşılamış oluyor. Turistin, Kuşadası'na bıraktığı kazanç hiç kimseye yetmiyor. Turizmin ilk yıllarında, turist altın yumurtlayan tavuktur diye bilinirdi hatta öyle ki turist geldiği zaman onun yemek parasını bile bizler öderdik. Turiste para ödetmezdik ve böyle olunca o turist her sene gelirdi ve bu sayede büyük dostluklar oluşturmuştuk. Şu anda o turistlerin çocukları aynı şekilde Kuşadası'na geliyorlar ancak geçmişteki misafirperverliği asla bulamıyorlar'' diyor.

Kusadasinin Gecmisini Muhafaza Eden Oda Ve Tarihci Ali Ergulden Odanin Hikayesi 454624 A23A696B2C09Befc1Fc716Cfe52645Cf

Kusadasinin Gecmisini Muhafaza Eden Oda Ve Tarihci Ali Ergulden Odanin Hikayesi 454624 7C77Bf6D1644179A25C27Ad9B3D9C2D8Kusadasinin Gecmisini Muhafaza Eden Oda Ve Tarihci Ali Ergulden Odanin Hikayesi 454624 Aad34C87658737A98F7Cc279F62B5206

Kaynak: AYLİN ESER