Bu hafta sizlere yok olmaya yüz tutmuş ilişkilerimizden bahsedeceğim. Bu ilişkilerimizden biri de komşuluk ilişkileri. Ülkelerin gelişmesi ve buna bağlı olarak şehirlerinde gelişmesi ile daha fazla yok olan komşuluk ilişkileri. İlk önce bir sorum olacak. Komşunuzu tanıyor musunuz? Birçoğumuzun cevabı, hayır olacaktır. Çünkü beton yığını katlar arasında sıkışıp kaldık. Ne bizim komşularımızdan haberimiz var nede komşularımızın bizden. Nasılsın, iyi misin demeye bile tenezzül etmeden yaşıyoruz. Aynı apartmanda, aynı sokağa bakarken halini hatırını sormadan aynı kapıdan girip çıkıyoruz. Birbirimize bir kap yemek vermeden, bayramda bayramlaşmadan, hasta olsa haberimiz olmadan, düğünü olsa sadece balkondan izleyerek yaşıyoruz. Öyle bir hale geldik ki, yalnız yaşıyorsa öldüğünü bile kötü kokudan şikâyet edince öğrenir olduk. Yaşam olarak geliştikçe, insanlık olarak geriliyoruz. Hâlbuki öyle midir köylerde. Herkes bilir kimin ne olduğunu, nasıl olduğunu, ne derdi olduğunu. Evini barkını emanet eder gider. Güveneceği birçok kapı vardır. Komşu dediğin, komşusu açken tok yatmamalıdır mesela. Ama hangimiz biliyor yan apartmanda kimin aç susuz olduğunu. Hadi yan apartmanı geçtim, kim biliyor alt katın aç mı tok mu olduğunu? Bu kadar kopmamalıyız birbirimizden, bu kadar uzaklaşmamalıyız. Kapıdan girip çıkarken konuşmalıyız, selam vermeliyiz, davet etmeliyiz… Çünkü insanlar her zaman birbirine muhtaçtır. Kapalı kutularda değil de, hep birlikte yaşamak en güzelidir. Gelişen zamana inat değerlerimizden kopmayalım. Değerlerimize sahip çıktıkça, daha mutlu ve daha huzurlu olacağımızdan eminim. Komşularımıza ve komşuluk değerlimize sahip çıkalım.