Aydınoğulları Beyliği, Anadolu Selçuklu Devleti'nin çökmesi ile başlayan Anadolu Beylikleri döneminde kurulmuş, 1308-1426 yıllarında Birgi, İzmir, Tire, Efes, Aydın (Güzelhisar) çevresinde varlığını sürdürmüştür. Anadolu'da Türk varlığının sürdürülmesinde diğer beylikler gibi önemli rol üstlenmiştir.
Aydınoğlu Mehmet Bey'in mezarını ziyaret ettiğimde günümüzden de yola çıkarak şunları düşündüm: Türk tarihi türlü savaşlar, varoluş mücadeleleri, ilkler ve süper kahramana ihtiyaç duymayacak kadar kahramanlıklar, imkansız görünen zaferlerle dolu. Tarihin farklı zamanlarında kurulan farklı birçok Türk devleti var. Peki neden farklı coğrafyalarda yaşadık, devletler kurduk ama aynı istikrarı aynı coğrafyalarda sağlayamadık? Okullarda dış düşmanlar, iklim koşulları ve içimizden çıkan hainler olarak öğrendik. Hepsinin doğruluk payı var ama ben daha çok içimizden çıkan hainliklerin sebep olduğunu düşünüyorum. Devleti kuran ama sistemi ilerletemeyen bir toplumuz. Ayakkabı fiyakalı ama çorap delik misali..
Özellikle günümüzden de yola çıkarak bu doğrultudaki düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Kurtuluş günlerinde, milli bayramlarda birbirimize kenetleniyoruz, zaferlerimizi kutluyor kayıplarımızı anıyoruz. Düşmanlara nasıl galip geldiğimizi kuşaklar boyu kahramanca anlatıyoruz. Peki ya sonra? Günlük hayatlarımızda kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkalarına yapıyoruz, işimizi düzgün yapmıyoruz, kendi kayığımızı kurtarmaya çalışıyoruz, ortak tarihimiz olmasına rağmen inançlar ve ideolojilerle birbirimizi ayrıştırıyoruz, bilimden ve maneviyattan uzaklaşıyoruz, hepimiz kendimizin doğru olduğunu düşünüyoruz, hepimiz inciniyoruz ama dürüst olmayanların ve incitenlerin kim olduğunu bilmiyor ve hiç kendimizi sorgulamıyoruz, ya bazı şeyleri bir başkasından bekliyor ya da kendimizin sorumluluğunu üstlenmiyoruz. Böyle gelmiş böyle gider, benim etkim ne kadar ki kafasıyla yaşıyor, konuşmak için dinliyoruz. Ama Kurtuluş günlerinde ortada bir düşman olduğunda, kahramanlık destanı olduğunda birleşiyoruz. Günlük hayatta bir sorun olduğunda birleşiyoruz. Yani bizim kim olduğumuzu bize bir düşman hatırlatıyor. Aslında kendi içimizde bir arada kalmayı, birbirimizi sevmeyi ve desteklemeyi beceremiyoruz. Bir emelimiz yok. Emelimiz olmadığı için de barış zamanlarında üretip zor zamanlarda rahat etmeyi bilmiyoruz. Karnımızı doyurmayı düşündüğümüz kadar ruhlarımızı doyurmayı düşünmüyoruz.(Sanat ve bilimle ilerlemek bu konuda en büyük destekçimiz.)
Günü kurtarmayı düşünüyoruz.
Peki size soruyorum:
(Çok sevdiğim bir alıntıdır.)
Sahiden insan sevmeyi, saymayı bilmeyen memleket sevmeyi nereden bilecek?