Tuzla tersanelerinde bir kaynakçı ustasının günlüğü 200$ yani yaklaşık 6500 TL olmasına rağmen kalifiye işçi bulunamıyor.

Ancak kafeler fahiş fiyatlarla kahve içmek için kuyruğa giren gençlerle dolu.
Çok mu paraları var gençlerin?
Çoğunun gelirinin olmadığını, harçlıklarını kimden aldıklarını siz de biliyorsunuz.

Bunun suçlusu kim?
Sen, ben, biz...
Yani herkes.
Aileler yıllardır
Ezilmesin evladım.
Üzülmesin yavrum.
Yorulmasın paşam.
Dedikleri için bugün bu haldeyiz.

Üretim olmadan gelişim nasıl olacak?

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagi aylardır yetişmiş çalışan sayısındaki yetersizliğe dikkati çekiyor.

Tuzla tersaneler bölgesindeki kaynakçı sıkıntısı uzak doğudan getirilecek olan işçilerle çözülmeye çalışılıyor.
Bu çok acı bir şey.

Türkiye'de 'ne işte ne okulda' tabir edilen gençlerin sayısının 3 milyonu bulmuş durumda.
Bu sayının AB'nin 2,5 katı olduğu söyleniyor.
ITO Başkanı Avdagiç "Bizim ne yapıp edip Türkiye'de ne işte ne okulda olan bu 3 milyona yakın gencin 1 milyonunu iş dünyasına çekmemiz lazım. Bu genç jenerasyonu ama girişimci ama çalışan olarak, sanayide ve ticarette çalışan eleman olarak iş dünyasına katmamız lazım. Yetişmiş çalışan sayımızı hızla artırmalıyız. Diyor.

Ah kardeşim ah çok yanlışlıklar yaptık zamanında.
Defalarca bu konu ile ilgili köşe yazıları yazdım.
Yazmaya da devam edeceğim.

Çocuğunuza verebileceğiniz en değerli şey eğitimdir.
Özel okullar, kolejler, özel üniversiteler, servis paraları, yurt ve okul masrafları demek istemedim, beyninizde dolar işaretleri uçuşmasın hemen.
Eğitim dediysem doğru insan olmak, becerikli nesiller yetiştirmek demek istedim.
Bakın etrafınıza, kaç tane zanaatkar yetişiyor?
Kaç kişi yazları marangoza, kaynakçıya, terziye, tamirciye vs. vs. iş öğrenmeye gidiyor?
Hiç düşündünüz mü, gelecekte bu işleri kimler yapacak?

Biliyorum sizin çocuğunuz da benim çocuklarım da bu işleri tercih etmiyor, etmeyecek.
Neden? Bizim yüzümüzden. ‘Ben ezildim oğlum ezilmesin’ düşüncesi yüzünden.
Yok efendim benim kızım mimar olsun.
Yok efendim benim oğlum cerrah olsun.
Bari memur olsun memur.
Demelerimiz yüzünden memlekette bir tek zanaatkar yetişmiyor.

Hepimiz öz eleştiri yapmalıyız,
Gerekirse suçlamalıyız kendimizi. Çünkü kabahat maalesef hepimizin…
Ben onu bunu bilmem arkadaş.
İleride evlatlarınızın lüks bir hayata sahip olmasını istiyorsanız, pahalı arabaları, yatları, katları yazlıkları olsun diyorsanız, çocuklarınız zanaatkar olsun.

Demedi demeyin.
İddia ediyorum.
O kadar eminim ki bundan,
Açık açık söylüyorum.
Kesin konuşuyorum.

Çok değil sadece birkaç sene içinde, o filmlerde gördüğünüz lüks evlerde yaşayacak olan, lüks arabalarla şehirde akşam turları atacak olan işini düzgün yapan zanaatkarlar olacaktır.
Çünkü nesilleri tükeniyor.

Ekonomide kuraldır.
Az olan her şey pahalıdır, değerlidir.
‘Arkadaş, iyi diyorsun da biz çocuklarımızı ikna edemiyoruz, o işler yeni nesil çocuklarına zor geliyor’ diyorsunuz biliyorum.

Maalesef haklısınız. Bu popüler kültür, bu içinde bulunduğumuz vahşi kapitalizm bizleri öyle aldı ki girdabına, içinden çıkamıyoruz.
Ama bir önerim var.

Madem çocuklarımızı bu meslekleri yapmaya ikna edemiyoruz,
Akşam canınız istemese bile evladından, bir ya da birkaç bardak su isteyin. Çocuklarınıza gülümseyerek ya da sarılarak memnuniyetimizi hissettirin. Hizmet etmenin zevkini yaşatın onlara.
Küçükse çocuklarınız, onlara oyuncak tamirci takımları alın, çocuklarınızla bizzat kendiniz oynayın.
Sevdirin onlara kerpeteni, tornavidayı, mengeneyi.
8-9 yaşındaki çocuklara eğe tutmasını, tornavida tutmasını, hatta tahtaya çivi çakmasını öğretin. Eğelettirin el kadar bir demiri.
Bu etkinlikleri genele hatta ilk ve ortaokullara yayabilirsek, hatta atölyeler kurabilirsek okullarımıza. Bu umursamazlığın hakkından ancak böyle gelebiliriz.

Zaten sizler de biliyorsunuz ki, çocuklarınız yarın doktor da olsa, öğretmen de olsa, memur da olsa, kendisi beceremezse eğer, bırakın üretmeyi,
Evindeki musluğu tamir edecek usta bile bulamayacaklar.
Maalesef.
Sağlıcakla.