Türk milletinin milli kültürü genel itibariyle İslam tarafından şekillendirilmiş olan bir kültürdür. Yani Türk milletinin millet yapan, onun sosyolojik, kültürel ve hukuki boyutlarını şekillendiren ana kaynak İslamiyet’tir. Türk milletinin ruhu İslamiyet’tir. Bu yüzden batılılar, yüzyıllardır bütün Müslümanlara “Türk” diyordu. Batılı kaynaklar, bunun misalleriyle doludur (Çetin, s.166). Nitekim üstad Necip Fazıl, bu meseleyi şöyle pekiştiriyor:

“Şimdi milliyetçilik… İslam’da milliyetçilik kovulan, terk edilen müessese değildir. ‘Kişi samimi kavmini sevmekle levm olunamaz’ yani ayıplanamaz. Kişi kavmini sevmekle ayıplanmaz, sevebilir, demin de dokunmuştum. Fakat burada kavim, metbû (kendisine tabi olunan, uyulan) değil, tâbidir (uyandır). Yani bağlıdır. Ruha bağlıdır, ana davaya bağladır. Onun içinde kavim sevgisi mübarek bir sevgidir. Ve onun ekolü mübarek bir ekoldür. Şöyle ki: Ana gayenin renklerini, çizgilerini, pırıltıları eksiksiz belirtme davasındaki bir kaptır, bir şişe... Bizim son zamanlardaki milliyetçilik anlayışımız, renkler senfonisi, malzemesi, manzumesi olan bir tavus kuşunun renkleri dururken çıktığı kabukları aramaya benziyor. Tavus kuşunun dışının çıktığı kabuğu düşünün, kim sorar tavus kuşuna, kabuğun nereden, hangi kabuktan çıktın diye? Dava tavus kuşunun o renklere malik olmasıdır. Onun için bizim milliyetçiliğimizde gaye İslamiyet’in her çizgisini en iyi aksettiren böyle kuyumcu aletiyle kesen, biçen o pırıltıyı en nefis veren saf bir kavim olmak ve duyguların mizacına toplanmış milliyetçilik fikrine bağlamaktan ibarettir. İyice bilmek lazımdır ki gaye Türklükse Türk, Müslüman oldukça Türk’tür N.F.K.,s.311-312). Demek ki ruhu, özü, kültürel, sosyolojik ve hukuki yapısı İslamiyet tarafından şekillendirilmiş olan bir milliyet var ve bu milliyetin ve doğal olarak milletin adı da “Türk milleti”dir. Nitekim Necip Fazıl bütün yazı ve konuşmalarında “Türkiyelilik” gibi “Türk” kelimesini dışlayan, yok sayan reddeden bir tavır içinde olmadığı gibi tam tersine Türk milleti demiştir. Buna bazı örnekler verelim.
“Vakıaya uygun tek taraf, med halinde kabaran, bir deniz gibi kabaran ve artık tahammülün son haddine gelmiş bulunan Türk milletine karşı, umumi sorumlular çerçevesi içindeki unsurların birbirine göstermeye başlamış olmasıdır” (Yarık adlı makalesi, 24. 2.1967, s. 83.).
“Türk’ün ruhuna musallat mana barbarları, Allah ve Resulünün düşmanlarıdır”. (Çerçeve 4, Istanbul, 1996, s. 83).
“Nihayet Şeriatın kestiği parmak acımaz diyen de “Türk milleti”dir” (“Adalet” adlı makalesi, 17. 12. 1977).
“Emevi ve Abbasiler boyunca büyük İslami Arap İmparatorluğu’ndan sonra Müslüman toplumlardan hiçbiri, sadece Türk müstesna, devlet kurabilmek, takatine ulaşamamıştır. “Devle-ti ebed-müddet” tabiriyle çerçevelenen bu takat ise Türk’te 17. asra kadar sürmüş ve ondan sonra kendisini hazin bir müdafaaya çekmiştir “ (Rapor 10/13, Istanbul, 1993, s. 40).
“Mutlaka üniversitelerimize ve güzel sanatlar muhitlerine Türk ruhunu dikmek ve bu muazzam davanın usul ve esasını çerçeveleyebilmek…” ( Rapor 10/13, Istanbul, 1993, s. 70).


“Beyanname” adlı bir hicvinde Necip Fazıl daha açık konuşuyor. Şöyle diyor:
“Türk’e karşı Kürt, Moskof,/ Mişon, Vasil ve Dikran./ Bir çözülüş, bir kopuş/ Cinnet üstü bir buhran” (Rapor 10/13, İstanbul, 1993, s.185).
“Biz gerçek Türk varlığının, Türk tarihinin, Türk ruhunun son ihtiyat akçasıyız! Bu akça da sokağa atıldı mı? Paydos” (Çerçeve 3, Istanbul, 1991, s. 27).
“Vatanı bir uçtan öbür uca saf Türk unsurundan ibaret kılacak ve bütün bu noktalar arasında senfonik bir mimari ahengi kuracaksınız” (Çerçeve 3, İstanbul, 1991, s. 206).


Son olarak bu meseleyi Necip fazıl’ın şu hassasiyetine bağlayarak bitirelim. Şöyle diyor, Necip Fazıl: “Türk topraklarından birer Kürdistan ve Ermenistan payı çıkarılması için Amerikalı ve İngilizlerin hatta Rusların bile mutabık göründüğü bir hengamede şu kontr gerilla çekişmesi, evet hâlâ kurtulamadığımız ufaklık ve pespayelik felaketinin ne hazin tecellisi… “(Kontrgerilla Hikayesi adlı makalesi, 07.02.1978). “Demek ki Türk’ü ve Türklüğe ait her şeyi anayasadan ve diğer kurumlardan çıkarmanın milli Türk devletini tasfiye etmenin amacı, Sevr planının esasını teşkil eden Türk topraklarından Kürdistan ve Ermenistan çıkarma işiymiş. Bu iş de hep bizim de söylediğimiz gibi Amerikalı ve İngiliz hatta Rus işiymiş (Çetin,s.169).
Necip Fazıl, günümüz Türkiye’sini okuyan bir ferasetle diyor ki: “ Tarihimizin hiçbir devrinde Türk vatanının ufukları hiçbir güneşin delemeyeceği şekilde bu kadar yoğun bir karanlığa görülmemiştir” ( “Millî Felaket” adlı makalesi, 03.03.1978).
Yeni Anayasa çalışmalarına, üç bölümlük makalemizin katkı sağlamasını temenni ediyoruz. Hassasiyetler belli. Bu hassasiyetler korunduğu takdirde ayrıntılarda boğulmanın âlemi yoktur.


Kaynak:” Prof Fr. Nurullah Çetin, “Kendini ve Allah’ı Arayan Adam”.Vefatının 30. Yıl Dönümünde Ulusal Necip Fazıl Bilgi Şöleni(Ed.tör:Mustafa Güneş). Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Yayınlar.2014,s.162-169)