Günümüzde siyasetçiler yaptıkları işlerin karşılığını halktan oy olarak geri dönüşümünü bekliyor. Halk için siyasetten ziyade koltuk koruma siyaseti yapılıyor. Maalesef bu durumu eleştirebilecek durumda da değiliz. Çünkü günümüz siyaseti bunu gerektiriyor. Bir yaptığını 9 kere anlatman lazım. Diğer gibi yersin çalışmıyor yaftasını. Yerden bir çöp dahi alsan bunu muhatabın gözüne gözüne sokmazsan bu çevreye yarar sağlar, sana değil. Başka bir hastalıktan bahsedeyim; siyasette teşekkürü unuttuk. Biz değil de karşı taraf yaptıysa ne kadar toplum yararı gözetilerek yapılırsa yapılsın, mutlaka bulunur bir yapıştırılacak yafta. Karalama kampanyaları için milletin maaşlı elemanları var. Gerisini siz düşünün artık. Son dönemde Sarıçay barajı ve bamya tartışmalarını düşündüğümüzde ne kadar gereksiz işlerle uğraştığımızı anlarsınız. Bir baraj yapımı paylaşılamadı. Sarıçay Barajı Aydın için önemli bir hizmettir. Bunun oluşturacağı bir siyasi rant var ortada, maalesef paylaşılamayan da o rant. Sorunda buradan kaynaklanıyor. İki tarafta bir birine rant pastasından pay vermek istemiyor. Bamya meselesine gelince AK Parti kanadı, Büyükşehir Belediyesini şov yapmakla suçluyor. Bu kadar suçlama yapacağına AK Partili belediye başkanlarını sende devreye sok 5 ton değil, 500’er yüz kilo da sen aldır, yada Valilik Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı aracılığı ile Bir ton alınsın, fakir fukaraya dağıtılsın. Mesele üzüm yemekse çığırtkanlık yapacağınıza bir ucundan da siz tutun. 5 ton bamya alındıysa bir teşekkür etmek lazım, yada Sarıçay Baraj inşaatında bir ilerleme varsa ‘Aydın’a bir çivi çakılmadı’ deyip bugüne kadar yapılanları görmezlikten gelmek yerine Aydınlılar adına bir teşekkür de siz edin.
Karalamak yerine teşekkür edildiğinin hayalini kurmayı size bırakıyorum. Ben ettim de gerçekten ortaya çıkacak enerjiyi anlatacak kelimeler bulamadım. Gerçi hayalden öteye geçmeyeceği için çok fazla heyecanlanmakta istemiyorum.
Maalesef bu yaşananlardan ders almadığımız için tarih tekerrürden ibaret oluyor…. ******* Bugün günümüz siyasetini yazdım, geçmişten bir siyaset dersi alacak olsak Yavuz Sultan Selim’in alçak gönüllülüğünü tek geçerim. Yavuz’un Mısır seferinden dönüşünde İstanbul’a girişini anlatayım size;
Aldığı topraklar, hazineye kattığı altınlarla devleti 3 kat büyüten Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden kutsal emanetlerle birlikte dönerken İstanbul’dan haber alır, halk haftalardır ayakta kendisini ve şanlı ordusunu beklemektedir. Bir öğle vakti Anadolu’dan Üsküdar’a yaklaşan Yavuz Sultan Selim hanı saltanat kayıkları beklemektedir. O kayıkları binip saraya geçmek yerine geceyi beklemiştir. Selim han etrafındakilerin ‘ey hünkarım niye geçmiyoruz’ sorusuna muhatap olduğunda da ‘halk bu başarıyı bizden bilir, eğer gündüz geçersek nefsimizi okşayacak şeyler yaşayabiliriz. Halbuki bu başarı bizden değil, Allah’tandır.” diyor. Osmanlı’nın ilk halifesi Yavuz Selim han gece yarısı millet yatağına çekildikten sonra ancak boğazı geçip sarayına gidebiliyor. Bu adam alkışlanmayı hak etmiyor mu, ordusuyla kimsenin geçemediği 40 yılda bir yağmur gören Ti çölünü aşıp kutsal emanetleri bu topraklara getiren yüce padişah nefsiyle öyle bir mücadele ediyor ki, hünkarlığı hizmetkarlık biliyor. Biz böyle bir ecdadın torunlarıyız. Memleketine hizmet etmek isteyen herkes bir tüşekkürü hak ediyor.