Ucuz tavuklar mı ölüm saçıyor?

Abone Ol

Zehirlenme olayları her geçen gün artıyor. Kimin ne nedeniyle zehirlendiği bile belli değil.
Esnaf ne yapacağını şaşırmış durumda. İşler kesat, müşteri gelmiyor, her yerden S.O.S. feryatları yükseliyor.

Vatandaş ise “Piyasada denetim yok, kimin ne sattığı belli değil.” anlayışı hâkim.
Bir dönerci esnafı yakınıyor:

“Denetim istiyoruz. Yaşın yanında kuru yanmasın.
Denetlemeye gelen belediye görevlileri ne yapacaklarını bilmiyor. Dükkâna geliyorlar, buzdolabındaki ayranı, gazozu, kolayı inceliyorlar. Onlara ‘Kardeşim dolapta ne arıyorsunuz? Mutfağa bakın, sattığım ete bakın.’ dediğimde, ‘Esnaflar oralara bakmamıza izin vermiyor.’ diyorlar.”

Allah aşkına, böyle denetim mi olur?
Zabıta, esnafın izin verdiği yerleri mi kontrol ediyor? Böyle bir anlayış kabul edilemez.

Fırınlarda hamam böceği ihbarları geliyor, hepsini belediyeye yönlendiriyoruz.
Nazilli Zabıtasının başında Kubilay Bey’in olması bir şans, ancak Başkan Ertuğrul Tetik Aydın’da gösteri peşinde koşuyor. Büyükşehir Belediye Meclisi’nde Don Kişot’luk yapıyor. Nazilli’de işler iyi mi kötü mü umurunda değil. Doktor arkadaşlarının dediği gibi “güç zehirlenmesi” yaşıyor.

Saldım çayıra mevlam kayıra misali… Nazilli’yi mutsuz bir şehir haline getirdi.

Nazilli Belediyesi’nde işlerin iyi gitmediği ortada. Zabıta ekipleri gıda denetimi konusunda bilgi yoksunu; ne yapacaklarını bilmiyorlar. Zabıtanın gıda denetimi konusunda acilen eğitilmesi gerekiyor.

Gıda zehirlenmeleri her geçen gün artıyor.
Özellikle marketlerde kilosu 69 liraya kadar düşen tavuk etlerinin bu zehirlenmelere büyük etkisi olduğuna yönelik iddialar mutlaka araştırılmalı.

Devletimiz gıda denetimlerini ciddiye almalı.
Güç zehirlenmesi yaşayan Başkan Ertuğrul Tetik de fuzuli işlerle uğraşmayı bırakıp bu konulara eğilmeli.
Nazilli’yi mutsuz bir şehir yaptığını unutmamalı.

Demagoji edebiyatını bırak başkan…
Yoksa tüketici tedirgin, esnaf da kapısına kilit vurmak zorunda kalacak, huzursuzluk daha da artacak.

Kimsenin “Uzun Yaşam Merkezi” Nazilli’yi ölüm şehri haline getirmeye hakkı yok.

**

APO DEVLETİN AYAĞINA ÇAĞRILMALIYDI

Terörsüz Türkiye, 7’den 70’e milletimizin ortak isteği. Buna kim karşı çıkabilir?
Milletimiz bu konuda devletimize tam destek veriyor.

Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, küçücük meseleleri büyütüp sorunları kendimiz yaratıyoruz.
Millet olarak çok çektik. Devletimiz 45 yıldır terörle mücadele ediyor. Kolay değil…
Yüz milyarlarca lira harcandı.

Elbette devletimiz terörsüz Türkiye yolunda temkinli olmak zorunda. Terör odaklarının ne yapacağını iyi hesap ediyor. Haksız da değil.

Burada bir ay önce yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.

Ekim ayında eşimle Nazilli’den GAP gezisine katıldık. Diyarbakır’daki yemekten erken kalkıp caddeye çıktım.
İki Diyarbakırlı sohbet ediyordu. Selam verdim, “Geziye mi geldiniz?” diye sordular.
Evet dedim. Cadde Türk bayraklarıyla donatılmıştı. Bayrakları gösterip “Ne güzel ortam, bu bayrak hepimizin” dedim.

Bana “Dur orada!” dediler.
“Bu bayrakları ancak belediye asar. Onun dışında hiç kimse bu bayrakları ne evine ne iş yerine asar ne de elinde taşır.”

İrkildim. Bir şey söylemeden ayrıldık.

İşte böyle bir anlayışın da bulunduğu bir ortamda devletimiz terörsüz Türkiye inşa etmeye çalışıyor.
Biz ise birbirimizi yıpratarak bu kötü niyetlere farkında olmadan katkı yapıyoruz.

TBMM, millet adına İmralı’ya gitme kararı alıyor ama bunu milletten gizliyor.
Demek ki gidenler de İmralı’ya gitmeyi içlerine sindiremiyor.

Sormadan edemiyorum:
Devletimiz İmralı’ya Apo’nun ayağına gidiyor da neden Apo’yu devletin ayağına çağırmayı düşünmedi?
Köşkte konuşulamaz mıydı?
O zaman millet bu tepkiyi verir miydi?
Ağır eleştirilen konu, devletimizin eşkıyanın ayağına gitmesi.

Bunu anlamakta zorlanıyorum.
Tek vatan, tek bayrak anlayışından biri olarak, yaşananlar benim de zoruma gidiyor.

**

ASIL FELAKET SIĞINMACILAR DEĞİL Mİ?

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve onun gibi düşünenler, nüfus artışının dibe çakılmasından haklı olarak şikâyetçi. Bunu felaketin ayak sesleri olarak görüyorlar.

Son 9 yılda nüfus artışı yarı yarıya düştü.
Prof. Dr. Faruk Taşçı, negatif gelişmelerin bir günde ortaya çıkmadığını, bunun 20–25 yıllık dönüşümlerin sonucu olduğunu söylüyor.
Bugün alınan tedbirlerin etkisinin de yine 20–25 yılda görülebileceğini belirtiyor.

Türkiye’de genç nüfus hayal oldu.
İhtiyar Türkiye’ye dönüşüyoruz. Umutlar erken sönüyor.

Aileler 3–4 çocuk yapamıyor. Ekonomik şartlar buna izin vermiyor.
15–16 bin lira maaşla bu çocuklar nasıl büyüsün?

Nüfus hızının düşmesi sadece ekonomik sıkıntılarla açıklanamaz.
Durumu iyi olanlar bile 1–2 çocuktan fazlasını istemiyor.

2024 yılında 87 bin aile boşanmış.
2025’te bu rakamın rekor kırması bekleniyor.
Evlilik yaşı 30’lara dayandı. Üniversite mezunu 3–4 milyon genç iş arıyor.

Beni esas korkutan, doğum oranının düşmesi değil sığınmacıların varlığıdır.
Türkiye’de bugün 13 milyona yakın sığınmacı olduğu iddia ediliyor.
Ne oldukları belli olmayan, çok farklı kültürleri temsil eden bu kişiler Cumhuriyetimizin en büyük tehdididir.

Bu konuda radikal tedbirler alınmalıdır.

**

BAY KEMAL PARTİDEN ATILIR MI?

CHP’de işler her geçen gün tersine gidiyor.
12 yıl genel başkanlık yapan Kemal Kılıçdaroğlu sessizliğini bozdu ve partide deprem etkisi yarattı.

Açıklamaları nedeniyle ihraç noktasına geldi.
Siyasette maalesef işler böyle…
Açıklamalar bir grubun işine gelmeyince hain ilan ediliyorsun.
Aynı süreçleri Muharrem İnce de yaşamadı mı?

“Bu CHP, Atatürk’ün kurduğu CHP değil” diyen de oydu.
Yeni parti kurdu ama ilgi görmeyince bugün nerede?

Şimdi aynı tablo Kılıçdaroğlu için geçerli.
Altılı Masa’da Ali Cengiz oyunlarıyla cumhurbaşkanı adayı oldu ama seçimi kazanamayınca genel başkanlığı kaybetti.

Kılıçdaroğlu, “CHP ana muhalefet olarak hiçbir sürecin dışında kalamaz. CHP İmralı sürecinin içinde olmalıydı.” dedi.
Ayrıca “CHP gerçek CHP’lilerin eline geçmeli” ifadesini kullandı.

Bu sözler AK Parti’nin ekmeğine yağ sürdü.
BAY KEMAL, “Sayın Kemal” oluverdi.

Bundan sonrada olanları, hep birlikte izleyeceğiz.