Benim bütün söyleyeceklerim yazılı belgelere dayanıyor, hiçbir şeyin teorisini kurmuyorum. Yazıtları okuyorum… Şimdi Türkler çok büyük bir medeniyet kurmuşlar. Benim “Şölgentaş Mağarası” diye bir kitabım var, 16 bin yıl önce karbon testi yapılmış olan bir tarihten başlıyor bizim Türk medeniyeti. Karbon testleri 1 defa yapılmamış 10 defa yapılmış. Medeniyet biliyorsunuz yazıyla mümkündür. Yazısı olmayan bir medeniyet tasavvur etmek çok zordur.
Şimdi ben diyorum ki, Türk’lerin yazısı çok eskiye dayanır. Bütün alfabetik yazılar Türk yazısının bir gelişme şeklidir. Buna göre Türkler, bütün medeniyet tohumlarını , Avrupa ve Asya’daki ilk önce medeniyet tohumlarını atmış bir millettir.
Bu sözler büyük “ÖNTÜRK TARİHİ ARAŞTIRMACISI” rahmetli Kazım Mirşan’a ait. Yıllar önce sayın Hulki Cevizoğlunun programında anlattıkları her daim yazılı tarihi sorgulamama sebep olmuştur. Zira emperyalist düzen sosyal hayatı, sanatı, kültürü, aklımıza gelecek her çeşit toplumsal olguyu yönettiği gibi tarihide gerçekler üzerine değil kendi çıkarları üzerine yazıyor. Bize doğru diye kabul ettirdikleri pek çok şey zaman içinde yeni bulgu dedikleri şeylerle yeniden yazılıp değiştiriliyor. Akla ve mantığa direkt uygun olan bu yeni bulgu söylemi her fert tarafından kolay kabul edilen birşey tabi. Ama tarih bulgularla değil, bulunanların yorumlanmasıyla yazılıyor. Bu yorumlar kime hizmet ediyor asıl soru bu.
Daha ilkokuldayken birşey dikkatimi çekmişti. Şöyleki sosyal bilgiler dersinde bize ilk insanların mağaralarda vahşice yaşadığı, medeniyetin olmadığı öğretildi. Medeniyet ancak insanoğlunun yazıyı icadı ile başladı diye öğrettiler bize. Sonra sosyal bilgiler dersinden çıkıp din kültürü ve ahlak bilgisi dersine girdik. Bu derste de ilk insanın Adem (a.s.) olduğu ve kendisine Allah tarafından 10 sayfalık bir kitap verildiği öğretildi. Yani ilk insan ile birlikte medeniyette dünyaya indirilmişti.
Doğruluk olarak kıyaslama yapmayacağım. Herkes kendi inancı içinde doğrusunu seçebilir. Ama benim için gerçek tarih, daha ilkokulda çelişkilerle başlamıştı. Tarihçilerin biz Türklere yazılı tarihte verdikleri rol ilkel ve göçebe bir topluluk olduğumuzdu. Bunu söylerken neleri bizden sakladılar gelin bakalım.
Çin'in Xian'daki yasaklanmış bölgede, uydudan tespit edilmiş piramitler var. Araştırmalar ortaya çıkarmıştır ki bu piramitler yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahipler. Yani sırrını dünyanın çözmediği Mısır piramitlerinden daha eskiler. Mısır piramitlerinden çok daha karmaşık ve modern olduğu tespit edilen bu piramitleri yapanların Türkler olduğu konusunda ise bugün kimsenin şüphesi yok. Bu piramitler Türklerin, en azından 6000 yıldır göçebe olmadığını tek başına kanıtlamaktadır. Ama hala tarih kitapları bizi göçebe diye yazar.
Bize biçtikleri rolün yanı sıra, Avrupa medeniyeti kendi kökenini dayandıracak bir soy arayışına girdi. Ve bu arayış onları avrupada yaşamış en eski medeniyet olan “Etrükslere” kadar götürebildi. Avrupada yaşadığı bilinen onlardan eski medeniyet izine henüz rastlanamadı. Etrüskler, İtalya'nın Tiber ile Arno nehirleri arasında yer alan Etruria bölgesinde yaşamış ve milattan önce 6. yüzyıla dek varlığını sürdürmüş bir halk olup Antik Romalılar tarafından Etrusci veya Tusci adlarıyla tanımlanmışken, Yunanlar Tyrrhen, Tyrsen diye tanımlamıştır. Etrüksler yaşadıkları bölgelerde medeniyet izlerini bırakmış bir toplumdur. İlk keşfedildiklerinde Avrupalı tarihçiler işte bizim atalarımız bunlar diyerek büyük bir keşfin tadını çıkarmaya başlasalarda, daha sonraki bulgular Etrükslerin yaşantıları ve en önemlisi yazıları ile sadece Türklerle benzerlik göstermektedir. Torino Üniversitesi'nin yaptığı çok yönlü araştırmaların sonuçları Etrüsk'lerin Anadolu'da ki aşırı kıtlık nedeni ile toplu halde Lidya'dan önce Limni Adası'na ve buradan da deniz yoluyla Orta İtalya'daki Toskano bölgesine göç ettiklerini ortaya çıkardı. 30 Etrüsk mezarından alınan DNA'ların bu uygarlığın köklerinin Anadolu'da filizlendiğini ortaya çıkarmış, özellikle Etrüsklerin yoğun yapılandığı ve yaşadığı Siena'ya bağlı Murlo kasabasında yaşayanların DNA testlerinin sonuçlarına göre kanlarında normal bir İtalyan'dan çok Türk kökenlilerinkine benzer kanların bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bu sonuçlardan sonra bugün itibarı ile Avrupalı tarihçilerin atalarımız Etrüksler söylemleri son bulmuş durumdadır. Zira Etrükslerin kültürlerinden yazılarına ve hatta DNA’larına kadar Türklerle benzerlik göstermesi, göçebe bir toplum yaftası ile tarihe kazıdıkları Türklerin Avrupalıların da ataları olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Rahmetli Kazım Mirşan’ın dediği gibi tarihten Türkleri çıkarırsanız, ortada tarih falan kalmaz.