Fırtına Öncesi Sessizlik

Abone Ol
Yüksek enflasyon dönemlerini yaşadığımız bugünlerde, otomotiv ve konut piyasasında az da olsa durgunluk gözleniyor. Sadece bu sektörlerde değil diğer sektörlerde de benzer durum var. Vatandaş artık harcamalarını zorunlu olarak kısmaya başladı. Okul alışverişleri ve kışlık yakacak gibi konularda ise alışveriş doğası gereği canlı.
Ev ve arabaların kredisiz alınamayacak kadar fiyatlarının yükselmesi ancak bankaların ev ve otomobil alımlarında kredilerin sınırlandırılmasını, durgunluğun sebepleri arasında sayabiliriz.
Fiyat istikrarı sağlanmadan kredi musluklarını açmak ise enflasyonu daha da arttıran bir etken.
Vatandaşsın gözü yılbaşından sonra yapılacak zamlarda. Normalin dışında asgari ücrete bu sene ara zam yapıldı. Henüz 3 ay yeni geçti ancak çok ilaç olmuşa benzemiyor, çünkü fiyatlar sürekli artıyor.
Yılbaşına ise hala 3 ay var. Üstelik yılbaşında yapılacak zammı da ay sonunda alacağımızı düşünürsek 4 ay.
Herkes yılbaşında dolar bu kadar olacak, zamlar bu kadar gelecek yorumları yapıyor. Her geçen gün hemen hemen her ürünün fiyatı artarken maaşlı çalışanların gelirlerinin sabit kalması düşünülemez. Hatta enflasyondan daha fazla verilmeli.
Ürünlere zam, maaşlara zam, maaşlara zam vermek için ürünlere tekrar zam. Tam bir kısır döngü.
Esnaf, sanayici yılbaşı zamları için şimdiden söylentilere göre hazırlık yapmaya başlıyor. Artacak personel giderleri için ürünler, zam haberi alınır alınmaz hatta bazen öncesinde zamlanıyor. Bu durumda da işçiye, memura, emekliye yapılan zammın bir anlamı kalmıyor. Bu durumda ne esnaf suçlu ne sabit maaşlı çalışan suçlu.
Çözüm enflasyonun önüne geçmekte yatıyor. Fiyat istikrarının sağlanması gerekli. Yoksa ne kadar zam yapılırsa yapılsın alım gücümüz yükselmez.
Bir diğer yanılgı da enflasyon düşmesinin fiyatların düşmesi gibi algılanması. Bir ürünün fiyatı 100 TL’den bir sene sonra 200 TL oldu. Bir sene de 2 katına çıktı fiyat. Diğer sene de 200 TL’den 400 TL’ye çıksın. Yine 2 katına. Bu durumda fiyatlar sürekli 2 katına çıktığı durumda enflasyon sabit oluyor. Oransal olarak ise yüzde 100 enflasyon diyebiliriz.
Ancak ilk zam 100 TL idi sonraki zam 200 TL. Diyelim ki enflasyon düştü oranı da yüzde 50 olsun. Ürünün fiyatı 400 TL’den 600 TL’ye çıkar. Geçen sene enflasyon yüzde 100 iken 200 TL zamlanan ürün bu sene yüzde 50 zam ile yine 200 TL artıyor. Büyük bir başarı gibi görülen enflasyonun yüzde 100’den yüzde 50’ye düşmesi aynı miktarda zamma tekabül ediyor. Sadece kötünün iyisi diyebiliriz.
Bu yüzden oranlar, oranların oranları konuşuluyor. Enflasyon olan yerde fiyatlar düşmez. Enflasyon hiç olmasa yani yüzde 0 olursa fiyatlar sabit kalır. Enflasyonun düşmesine değil hiç enflasyon olmamasına ihtiyacımız var.
Deflasyon diye bir terim var, enflasyonun tersi. Fiyatların düzenli olarak azalması olarak açıklayabiliriz. Ancak güzel ülkemiz yıllık olarak hiç bunu deneyimleyememiş. Düşünsenize elinizde paranız var, beklerseniz daha çok ürün alabiliyorsunuz. Şimdi ki durumun tam tersi. Bu bir hayal değil dünyada Japonya gibi bazı ülkelerde bu durumun yaşandığı zamanlar oldu.
Alım gücümüzün arttığı güzel günlerin bir an önce gelmesi dileğiyle