“Derin Oligarşiye Yapının Özelliği”: Her şeye muhalif olmak...!

Abone Ol

Kendi menfaatleri uğruna milletin refah ve huzuruna hizmet edecek her şeye muhalif olmak…
Milletin değerlerine karşı mukavemet göstererek istikbale köstek hareketlerin “derin oligarşik” yapıdan gelmesi hiç de şaşılacak bir hal değildir.
“Kendisini” amaç edinen, şahsi çıkar ve ikbal beklentilerini zerrece aşan hiçbir maddi veya manevi hedefe sahip olmayan kişilerin, gurupların, parti ve cemaatlerin (maksadından saparak siyasi hedefleri olan cemaatler) eline düşen Türkiye, karanlık ve çıkmaz sokaklarda debelenip durmaktadır.
Kör noktalarda milleti patinaj yaptıranların görünüşteki mensubiyetleri bu hakikati değiştirmemektedir.
Kendilerini sağcı ve solcu diyenlerin, dindar veya millici/milliyetçi vs. gibi sıfatlarla halkın önünde arz-ı endam edenlerin farklı bir anlayış sergilemediklerini uygulamalarından anlamamak safdillik olur.
Bu farklı fikri gruplaşmaların aynı bileşkede buluşmaları; başlangıçtaki misyonlarının gereği gibi davranış sergiliyorlar intibaını vermeleri gariptir.
Böylelerin fiiliyatta farklı olmaması, sahneye çıktıklarında söyleyecek sözlerinin bulunmamasını gerektirir.
Hepsi pragmatist…
Hepsi oportünist…
Hepsi konformist…
Bu üç hususiyet Türkiye’nin müşterek ideolojik mutabakatı oldu.
Milli kıymetlere bağlı görünenler, değerlerine ilk ihaneti edenlerdir.
Tarihte az sayıda millet böyle bahtsızlığı yaşamıştır.
Türkiye, siyasi hareketler çöplüğü haline gelmiştir.
Bu çöp yığını içinde her çizgiden şahsiyet bulunabilir.
Bu kişilerin beslendikleri kapitalist-materyalist-pozitif telâkkî, milliyetperver, vatanperver, milliyetçi, muhafazakâr kesimi bir şekilde içinde eritmektedir.
Soldaki ideologların ve bunların takipçilerinin nasıl bu mengenede yok olduklarını zikretmeye gerek dahi duymuyorum.
Köşebaşlardaki eski tüfek solcuların nasıl “ultra-liberal” kesildiklerini aydıncılık oyunu oynamalarından anlıyoruz.
Pozitif değerlerle kutsî dava ve kıymetlere inanmışlar…
Küresel güçlerin yerel piyonların sunağına tırmandırıldılar.
Sonra ‘reel politik’ adına merdivenleri tekmelendi ve elinin tersiyle itildi.
Bu, Türkiye’nin trajedisidir.
Bu trajediyi çözmeli ve aşmalıyız.
Bütün milletler, iktisadi-politik temele sahiptir.
Devamlı trajedi meydana getiren bu temeli, doğru ve sağlam proje ve fiillerle ortadan kaldırmalıyız.
Devletin rolünü ve niteliğini yeniden değerlendirmeliyiz.
Türkiye’de devlet içindeki bir kısım “devletlüler”, bir yanıyla küresel oligarşinin uzantısı halindedir.
Dışa karşı değil, içe karşı yapılanmıştır.
Milletin menfaatlerini değil…
Dünya sisteminin temsilcisi olmuştur.
Milletin enerjisi hem boşaltılmışlar…
Hem de ezilmiştirler.
Türk toplumu, rahat bir nefes alamamış, bir türlü toparlanamamıştır.
Toplum, zayıf ve çaresiz kalmıştır.
Mülksüz ve mesleksiz bir toplum olarak da tarihi bir varlık geliştirememiştir.
Bundan mütevellit bir takım siyaset ve önderlikler, gücü millet de değil, dünya sisteminin baronlarında aramıştır.
Oligarşinin listesine yazılmak için sıraya girmiştir.
Bu sebeple milletin mülkle ilişkisi, çalma ve talan şeklinde gelişmiştir.
Dolayısıyla gelişmiş ve haysiyetli bir toplumun doğma şartları boğulmuştur.
Bunun da baş müsebbibi, her şeye muhalif olan “Derin Oligarşik Yapı’dır.”