“Herkesin az çok bir dünya ağrısı çektiğini, hayatın anlamsızlığını kendine göre bir anlama çevirmeye çalıştığını içten içe biliyordu, ama anladığı bu şey hakkında düşünmek istemiyordu. Anlarsa onlardan biri olacak. Dünya bir ağrı, hepimiz de bir ağrı var ve hepimiz aynıyız.”
En başa dönmek…
Her şeyin güzel olduğu zamanlara ve dindirilemeyen o dünya ağrısının hissedilmeye başlamadığı günlere dönmek. Mesela çocukluğumuza… Belki o zaman insanın kaderi değişir de hem kendine hem de en sevdiğim dediği insanlara bu dünyayı zindan etmez. Kendi çektiği acıyı onlara da yaşatmaz. Peki, bu mümkün mü? Zamanı geri alma şansımız var mı?
İnsan neden başa dönmek ister peki? Ya yaptıkları için pişmanlıkları vardır ya da yapamadıkları için hayıflanmaları. Mürşit de öyle. Uykularının korkulu rüyası Cumhur. Cumhur, onun unutmak istediği pişmanlıklarından. Üniversite okumak hevesi ile gittiği İstanbul’dan, babası felç geçirince annesi “Oğlum dön. Başımıza erkek lazım.” demesi üzerine geri dönmesi onun hayıflandıklarından. Ailesine, özellikle babasına hayır diyemediği için hayatı boyunca bu köhne otele tıkılı kalmak ise onun en büyük yenilmişliklerinden. İnsan hayatının gidişatını kökten değiştirecek şeylere baştan dur(un) diyemeyince, sonrasında çabalamasının da boşa olduğunu da görünce -kendince- artık ipin ucunu bırakıyor. Her şey olacağı yere varsın diyor.
Bu otel nasıl otel?
Mürşit annesinin acılı çağrısı üzerine babadan kalma viran, her yeri dökülüyor denecek kadar eski ve bakımsız, üçüncü sınıf otellerinin zorunlu işletmecisi (!) olur. Eşi Şükran, gençliğinde kızıl saçlarıyla etrafa gülümseyen ,hayata güzel bakmasını bilen -Mürşit gibi değil- bir genç kızdır. Annesinin Mürşit için uygun gördüğü ideal eş adayı. Şükran ailenin en mutlu üyesidir ancak o da zamanla hayat enerjisi tükenenlerden. Özgür, Mürşit’in oğlu. Otelin veliahtı. Babası gibi değil. Hem kendinin hem de pislik içindeki “aile yadigarı” otelin kaderini değiştirme çabasında. Hırslıdır. Babasının kayıtsızlığı, vurdumduymazlığı yüzünden hayattan alacaklı olduğunu düşünüyor. Bir de Elvan var. Vakti zamanı gelince ilçenin tanınmış, zengin bir ailenin oğlu ile mutlu(!)bir evlilik yapmış evin küçük kızı. Ama o da ağrı çekenlerden.
Otele gelenler de sahibinin bir yansıması sanki. Nerede itilmiş, kakılmış, hayatın dibine sürgün edilmiş başı dumanlı, işsiz güçsüz insan varsa orada. Madenci de onlardan, kendini ıssız bir madene sürgün etmiş bir mühendis. Kaldığı yerin temiz veya pis olması, insanların ne olduğu umurunda değil. Tek yaptığı işten çıkınca otele gelip Mürşit ile demlenmek. Hem de her gece. O da dünya ağrısı çekenlerden. Dertli mi değil. Çünkü olması gerekeni yapmış! Sonunun gelmesini bekliyor. Mürşit de o da suskun ve mutsuz hayatın anlamsızlığına içiyorlar.
Evet, anlayacağınız üzere öyle çok da mutluluk vadeden bir kitap değil. Özellikle depresyonda veya hayati sorunlarla boğuştuğunuz bir dönemdeyseniz bu kitap size iyi gelmeyebilir. Mürşit’in mutsuzluğu ve hayattan hiçbir beklentisi olmayan hallerini okumak sizi zorlayabilir. Ya da bunun tam tersi “İnsanların ne dertleri var. Benimki de dert mi?”diyerek teselli bulabilirsiniz. İşte bu tamamen sizin bakış açınıza bağlı.
Ayfer Tunç’un hayranlıkla okuduğum bir yazar olduğunu en başta belirtmek isterim. Zaten kadın yazarlara olan zaafiyetim herkes tarafından bilinir. Tunç da onlardan. Yazarın daha önce de birçok kitabını okudum ve her seferinde büyük keyif aldım okumaktan. Özellikle “Kapak Kızı-Yeşil Peri Gecesi- Osman” üçlemesi çok çok iyidir. Bunların dışında “Suzan Defter, Aziz Bey Hadisesi, Kuru Kız, Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek” adlı kitapları da okunmaya değerdir. Gözlem gücü çok kuvvetli olan yazar, toplumu ve insanların ruh hallerini çok doğru ve yerinde tespit ediyor. Kitaplarını okurken dönemsel gerçekliği değil yaşayan gerçekliği okuyorsunuz. Çünkü orada anlattığı insanlar, bahsettiği olaylar sizin yanı başınızda. Şahitsiniz hepsine. Bu gerçeklik de onun eserlerine hem güç hem de etkileyicilik katıyor.
Dünya Ağrısı’ında da yazar arka planda toplumsal sorunlara değiniyor kahramanların psikolojik çözümlemeleri üzerinden. İnsanın var olma çabasının zorluğu, adaletsizlik karşısındaki duyarsızlığı, mutsuzluk, geçim sıkınıtısı insanı hem sinirlendiriyor hem de insana hayata karşı direnç kazandırıyor. Yazarla henüz tanışmayanlar bir an önce Ayfer Tunç okuyun derim. Her kitabı ayrı bir dünya. Ancak okurken yer yer huzursuz olacaksınız. Kitapları sizi rahat koltuklarınızda rahatsız edecek. Her türden insanı ve sinir bozucu olayları okuyacaksınız. Ama güzel mi güzel. Herkese bir Ayfer Tunç romanı ısrarla tavsiye edilir.
Kitabın Adı ve Yazarı: DÜNYA AĞRISI/AYFER TUNÇ
Kitabın Basıldığı Basımevi yıl ve Tarih:1.Basım 2014,17. Basım 2025,Can Sanat Yayınları, İstanbul
Kitabın sayfa sayısı:331
ALINTILAR:
Anlatmak acıyı gidermiyor ama uyuşturuyor.
Herkes yalan bir hayat yaşıyor…
Dünyada dünya ağrısını dindirecek bir yer var mı? Yok. Dünyanın kendisi ağrı.