Bu Hafta Ne Okuyalım? "Deli İbram Divanı"

Abone Ol

“Fabrikanın bacasının tüttüğü ilk günden başladılar can almaya. Dişlerine kan değmiş kurt sürüsü gibi denize daldılar. Yaş almış demediler, küçük demediler, yavrulama zamanı demediler. Köstence’nin göğünü yağ kokusuyla doldurdular.”

Para ve güç hırsının, vicdansızlığın insanı ne tür bir canavara dönüştürdüğünün bir resmi bu kitap. İnsanın yüreği dayanmıyor yaşananlara, kurgu da olsa. Çünkü biliyoruz ki her yerde her daim yaşananlar bunların bir benzeri. Bitmiyor, bitmeyecek de. Çünkü biz insanoğlu doymuyoruz, içimizdeki sınır tanımayan açlığı durduramıyoruz.
1950’li yıllar, Köstence…

Ege’nin incisi güzel İzmir’in, Uzun Ada olarak da bilinen küçük, şirin ada kasabası Köstence… Denizin ve yeşilin bir bütün olduğu, insanı ile doğası arasında kadim bir dostluğun yaşandığı kirlenmemiş kasaba Köstence…Ve bu yöre insanın içinizi sızlatan hikayesi... Yine bir doğa katliamı. Çıkarları uğruna insanın insana ,insanın doğaya yaptığı zulüm. Biz insanoğlu nasıl varlıklarız böyle? Bir yanımız sevgiyi, iyiliği görev edinip bir melek olabiliyorken bir yanımız ise acımasız bir katile dönüşebiliyor. Böyle olunca ne yaşanacak yer ne yaşayacak canlı kalıyor yanı başımızda.

Küçük Osman ve Balıkçı…

Köstence’nin sakinlerindendir Balıkçı. Can yoldaşı karısı, Osman ve ikizleri ile kasabanın en fakir insanlarındandır. Bir taraftan hastalıkla cebelleşen Balıkçı, bir taraftan da açlıkla ve sefaletle mücadele eder. Çaresiz olduğu için de küçük oğlu Osman’a o yörenin geçim kaynağı olan dalyancılığı ve yunus avlamayı öğretmek zorunda kalır. Açlık uğruna yaptığı bu iş Balıkçı’nın çok ağırına gider. Çünkü ada halkına göre yunus balık değildir. Allah’ın bir lutfu, mahlukatıdır. Avlanmaz. Balıkçı bu vicdan azabından dolayı ve oğlu tekrar bu kötülüğe şahit olmasın diye onu ve karısını kayınbiraderi Yusuf Reis’in yanına gönderir. Orada meslek edinip hayatını kurtarmasını ister.
Köstence kana bulanıyor.

Köstence’nin ileri gelenlerinden Eczacı Süleyman; eşrafı olan belediye başkanı, karakol komutanı ve kaymakamı da ikna ederek -sözde- halkının yaşadığı yokluğa bir çare bulmak hem de -asıl amacı- ceplerini doldurmak adına bir çare düşünür. Çare, adaya bir fabrika kurmaktır. Ada halkınca kutsal sayılan ve sayıca çok olan yunusları avlamak fabrikada işleyip yağını çıkarıp satmaktır. İlk önceleri bu fikre karşı çıkan halk, Eczacı Süleyman’ın yandaşlarının ısrarlarına ve sonrasında ceplerine girecek paraya kandığı için ikna olur. Vicdanı ile nefsi arasında kalan ada halkı zor bir karar verir. Çünkü yunuslar tek tek zıpkınla değil silahla avlanacaktır acımadan. Ancak yunus balıklarının, yavru demeden, yavrulu demeden avlandığı, kanlarının denize karıştığı o anlarda, fabrikanın en hararetli savunucularının bile bu vicdansızlığa yüreği dayanmaz. Yaşanan kanlı katliama bir tek Balıkçı, Demirci Asım ve Deli İbram karşı çıkar. Kasaba kahvesinde fabrika yandaşları ile Balıkçı ve arkadaşları arasında yaşanan kavgadan sonra da olaylar iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Galeyana gelen gözü dönmüş ada halkı; Balıkçı, karısı ve çocuklarını bir de Demirci Asım’ı katleder.
Küçük Osman’ın yıllar sonra baba ocağı Köstence’ye dönmesi ile de geçmişte yaşanan acı olaylar bir kez daha dile gelir. Deli İbram ile Osman’ın yolları kesişir. Artık suçluların cezasını çekmesinin vakti gelmiştir.

Divan, daha önce hikayeciliği ile tanınan yazarın ilk romanı. Yazarın ödül alan bir çok hikayesi bulunuyor. Kayıp Dua Kitabı (2002), Alnı Mavide (2008), Kumrunun Gördüğü (2011) bunlardan bazıları.“Deli İbram Divanı” Ahmet Büke ile tanışma kitabımdı. Çok etkilendim. Özellikle yunuslardan ve küçük Osman’dan. Yazar, bu acı dolu ada hikayesi ile çok hassas noktalara dokunmuş. Doğaya duyarlı olma, aile bağları, geçmişine sahip çıkma, geçim zorluğu, adaletsizlik, çıkar uğruna yapılan zalimlikler… Sakin bir hayat süren, kendi halindeki bir kasaba halkının hayatlarının nasıl tepe taklak olduğunu ve araya giren düşmanlıkların insanları nasıl da değiştirebildiğini tüm gerçekliği ile ele alan yazar, okuyucunun dimağında acı bir tat bırakıyor ve ne etkileyici ki kitabın bu yanı insanı hikayenin tam ortasına çekiyor. Kahramanların acı dolu yüreğine. İşte bu da yazarın zaferi bence. Acıyı da okuyucuya sevdirebilmek. Enfesss. Dilinin sadeliği ve akıcılığı ile de bir çırpıda okunuyor divan.
Küçük Osman’ın ve adanın delisi(!) Deli İbram’ın hikayesini merak edenlere tavsiye edilir.

KİTABA DAİR

Kitabın adı ve yazarı: Deli İbram Divanı/ Ahmet Büke
Kitabın Basıldığı Basımevi Tarihi ve Yeri: Can Sanat Yayınları, 1.Basım 2021, İstanbul
Kitabın sayfa sayısı:204

Değerlendirmenin yapıldığı Kitabın Basıldığı Basımevi yıl ve Tarih: İletişim yayınları 2025, İstanbul
Kitabın sayfa sayısı:115

ALINTILAR:

Bakmakla usta olunsa kediler kasap olurdu.

Anasızlık kuyunun dibinden sessiz dünyanın gürültüsünü dinlemekti.