Beklersin... Seni gerçekten sevecek ruh eşini beklersin ve bir gün o beklenen gelir. Dünya işte o zaman anlam kazanır. Gökyüzünün mavisi, kuşların sesleri her şey daha bir güzel gelir artık. Yaşadığını hissedersin. Ahhh hayaller! Hepimizin hayattan beklentisi de bu değil mi zaten? Sevdiğimiz adam/kadınla hayatımızın sonuna kadar mutlu olmak. Keşke hepimiz bu kadar şanslı olsak!…Bütün kalbinle çok istemek/sevmek yetmez, çare olmaz derdine.
Raif ile Maria…
Biri sessiz kendi halinde mahcup bir delikanlı diğeri ise hayatı barlarda geçmiş, kimseye güveni olmayan güzel bir bar şarkıcısı.
Genç Rasim bir banka çalışanıdır. Hiç beklemediği bir anda işten çıkarılınca ne yapacağını bilemez. Bir gün avare gezerken yolda eski bir arkadaşına rastlar. Önemli bir mevkide olan arkadaşı bir fabrikanın da müdürüdür. Rasim’in durumuna üzülür ve fabrikasında, yaşlıca bir memurun yanında bir iş verir. Bu yaşlı ve sessiz memur kitabımızın başkahramanı Raif’in ta kendisidir. Önceleri mesafeli olan iki iş arkadaşı, sonradan Raif Efendi’nin dürüstlüğü ve güven veren hali sayesinde yakınlaşır. Raif, zayıf karakterli olduğu gibi aynı zamanda vücut olarak da dayanıksız biridir. Sık sık hastalanır. Yine böyle bir kış günü Raif Efendi rahatsızlandığı için Rasim onu ziyarete gider. Bu seferki hastalığı ciddidir Raif Efendi’nin. Kendi de bunun farkındadır. Bu sebeple işe dönemeyeceğini bildiği için Rasim’den masasını boşaltmasını ister. Raif Efendi’nin masasının çekmecesinde birkaç ıvır zıvırın dışında kimsenin bilmesini istemediği bir de defteri vardır. Defter, Raif Efendi için çok önemli olmasına rağmen Rasim’den onu yok etmesini rica eder. Ancak Rasim, bu defterin özel olduğunu ve bu güzel insanı tanımak adına bunun bir fırsat olacağını düşündüğü için defteri okumak maksadıyla Raif Efendi’den izin ister. Gözleri dolu dolu ıstırap içindeki Raif Efendi, Rasim’e izin verir. İşte bu defterde, iki genç insanın hayal kırıklıklarının derinden hissedildiği buruk bir aşk hikayesi gizlidir.
Genç Raif ile Alman güzel Maria Puder’in aşk hikayesi…
Raif, memleketinden uzağa Almanya’ya baba mesleğini öğrenmeye giden genç bir öğrencidir. Ancak Raif öyle atılgan para ve hırs düşkünü, mal canlısı biri değildir. Babasının zoru ile gittiği Almanya’da aklı işte ve aile mesleğini sürdürmekte değil, hayal alemlerine dalarak okuduğu kitaplardadır. Orada gezer, tozar, gününü gün eder. Bir gün böyle yarı dalgın dolaşırken bir sergi salonuna girer. Resim sergisi gezerken hayatının seyrini değiştiren o tabloyu görür. Maria Puder’in tablosu.
Bu kadın benim hayatım…
“O andaki hislerimi aradan bu kadar seneler geçtikten sonra anlatmama imkan yok. Yalnız orada kürk mantolu bir kadın portresinin önünde mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. İnsanlar resmi seyredip geçip gidenlerken ben olduğum yerden ayrılamıyordum. Bu portrede ne vardı? Bunu izah edemeyeceğimi biliyorum. Hiçbir kadında görmediğim garip, biraz vahşi biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı.”
Raif, tablodaki kadına görür görmez aşık olmuştur. Günlerce sergiye gider gelir. Saatlerce de tablonun önünden ayrıl(a)maz. Bu tablodaki kadını mutlaka bulmalıdır. Kısa bir sürede Maria’nın izini bulur ve aralarında -zor da olsa- adına siz deyin aşk, ben diyeyim derin bir dostluk başlar. Her gün öğleden sonraları birlikte müzeleri, parkları gezer ve kendilerinden geçercesine koyu sohbetler ederler. Ancak bu yakınlıklarının hep tedirgin edici bir tarafı vardır. Raif, Maria’yı üzmekten ölesiye korkar. Narin ve solmaya yakın bir gül gibi ona dokunmaktan imtina eder. Çünkü Maria Puder güvensizdir. Erkeklere, kadınlara kısacası tüm insanlara karşı mesafelidir. Onu çıkarsız ve yürekten, sadece o olduğu için seven gerçek bir “dost” aramaktadır. Raif’i çok sevmesine rağmen eğer sevgili olurlarsa aralarındaki büyünün bozulacağı korkusundan Raif’e içinden geldiği gibi yakınlık gösteremez. Raif’in cephesinde ise Maria’nın aşkı için yanıp tutuşan bir kalp vardır. Raif de ömrü boyunca hep insanlardan kaçmış, kimseyle bu kadar yakınlaşmamış ve ruhunun en gizli kalmış taraflarını hiç açmamıştır. Maria, onun için artık yaşama sebebidir. Onsuz bir hayatta onun da bir değeri yoktur.
İki birbirini seven kalp… Aşkın büyülü dünyasında buluşabilecek mi? Raif, Maria Puder’in aşka mesafeli duran bir o kadar da tedirgin bakan kalbini kazanabilecek mi? Sabahattin Ali’nin tam seksen iki yıldır önce yazdığı unutulmaz eseri olan bu kitap, her seferinde farklı ama tadına doyulmaz bir aşk hikayesini anlattığı bir klasik. Aşkta güven, bağlılık, ön yargı, acıma, ızdırap, pişmanlık gibi evrensel konuları iki aşık insan üzerinden çok güzel anlatmış yazar. Adeta iki sevgilinin yanındasınız. “Hadi artık kavuşun siz birbirinize çok aşıksınız. Mutlu olun!” diyesiniz geliyor. Yıllar önce okumuştum. Kitap kulübümüzün bu ayki okuma kitabıydı. İlk kez okuyormuş gibi merakla ve içim burkularak okudum. “Nerde o eski aşklar?” Sözünün hakkını veren Yeşilçam filmleri tadında hüzünlü bir aşk hikayesi.
Merak edenlere keyifli okumalar olsun.
KİTABA DAİR
Kitabın Adı ve Yazarı: Kürk Mantolu Madonna/Sabahattin ALİ
Kitabın Basıldığı Basımevi yıl ve Tarih: 1. Baskı 1943, Remzi Kitabevi, İstanbul (120 Baskı)
Kitabın sayfa sayısı:160
ALINTILAR:
Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci defa oynayamam.
“İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı”