Bizim Porsuk mu? Pasifik Porsuğu mu?
2,8 ± 2,4 (mg/L); 110,3 ± 4,9 (mg/L), Taxus baccata 0,4 ± 0,0 (mg/L); 48,3 ± 2,5 (mg/L) ve Taxus brevifolia 0,2 ±0,0 (mg/L); 0,5 ±0,1 (mg/L) olarak tespit edilmiştir. Bu sonuçlar tez çalışmasındaki fındıkların içerdiği paklitaksel içeriği ile karşılaştırıldığı zaman Ham 14,54 ± 0,54 (mg/L) ve Palaz 11,23 ± 0,67 (mg/L) fındıklar dikkat çekmektedir. Bu fındıkların içerdiği paklitaksel miktarı Taxus türlerinin elisitör uygulamasından önceki miktarlarından fazladır. Taxol® ilacının ham maddesi olan ve dünyada yeni bir gen kaynağı bulmak için arayışların yapıldığı şu günlerde bu kadar değerli kaynağın Türkiye’de yetişen fındıklarda bulunması çok önemli bir sonuçtur. Doğadan elde edilen ham formunda bu miktarda paklitaksel içeriğine sahip fındıklara, geliştirilmiş biyoteknolojik yöntemlerin iyileştirme uygulamaları ile ilaç endüstrisinin aradığı kaynağın sunulmasını sağlayacaktır [6].»
Hele hele, doğadan toplanan yabani (ham) fındıkta belirlenen, ilaç sanayii için fevkalade önemli bilgiler çok ümit verici değil mi? Corylus avellana için gen kaynakları tespit ve tecili yapılıp gerekli in-situ ve ex-situ önlemleri alınmıştır diye düşünüyorum. Ancak orman fakültelerinin de bu çalışmalara ortak olması ve orman rejiminde kalan yerlerdeki bütün C. avellana doğal yayılışlarının genetik-ıslah yönünden çalışılması kanımca büyük önem arz etmektedir.
Zira özellikle Karadeniz Bölgesi’nde denizden yukarıya, zirveden aşağıya yaklaşık 600’er metrelik yükselti basamakları maalesef aşağıdan tarım ve iskân, yukarıdan yaylacılık ve otlak arazisi temini için sürekli baskı altında. Zaten zaman çoktan geçti. Var olan genetik zenginliklerimizi kendimiz yok ettik. Hiç olmazsa kalanlardan kurtarabildiklerimizi gelecek kuşaklara bırakalım.
Dünya’daki bütün canlı türlerinin yarısından fazlasının Amazon ormanlarında yaşadığı tahmin ediliyor. Türkiye, bünyesindeki 167 familya, 1.320 cinsi ve 9.996 tür ile bitki türlerinin çeşitliliği bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Ayrıca Türkiye'de 3.649 endemik bitki taksonları mevcut [7]. Ve kanaatimiz odur ki, Türkiye’nin yerli bitki ve hayvan türlerinin de en az yarısı orman rejimine bırakılmış sahalarda.
Dolayısıyla, orman arazilerindeki orman örtüsü kayıpları, aslında henüz tanımlanmamış veya varlığından habersiz olduğumuz canlıların da kaybı anlamına geliyor. Evrendeki her varlık kendine özgü bir genotipe sahip. Bu temel bilgi dikkate alındığında, yaşanan gen erozyonun boyutlarını bilmek bir yana tahmin etmek dahi mümkün değil desem, makul ve mantıklı itiraz eden sizce kaç kişi çıkar?
Evet son sözüm şu:
Yarış veya düello yapmıyoruz. Yensek de hayatta kalsak da ne kazanmış olacağız. Hele hele kaybımızın boyutunu tahmin bile edemiyorsak!
Gönül isterdi ki, bu çağrımıza Dünya kulak versin; olmadı Bölgemiz. Ama ne mümkün. Biz kendimize bakalım. Bu toprakların sahipleri olarak, bir ve beraber olmaya mahkumuz. Tarihimiz buna ders olaylarla dolu. “Türkiye hepimizin değil! Gelecek nesillerimizin de yurdu olacak.” diyorsak, lütfen tek tek bunun için çalışalım.
Dedelerimiz ne güzel söylemiş: Lafla peynir gemisi yürümez…
Kısmetse devam edeceğim.
Selam ve saygılarımla…
Önemli Not: Türkçe bitki isimleri, TDK’nın belirttiği Türkçe yazım kurallarına göre yazılmıştır. Latince isimler ise yine mümkünse metindeki gibi İtalik, değilse altı çizilerek yazılır. Bunlar kuraldır. İlkine uymak ulusal, ikinciye uymak bilimsel zorunluluktur. Riayet edilmesi beklenir…
[1] https://dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2747
[2] http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/24/1092/13028.pdf
[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/424790
[4] http://dergi.fabad.org.tr/pdf/volum25/Issue2/5.pdf
[5] https://www.biomedya.com/sayi/13/index.html#p=10
[6] http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/61167.pdf
[7] http://www.fao.org/3/ca1517tr/CA1517TR.pdf