Atatürk ve şehitlerimize vefa, imandandır!

Abone Ol

Yine buruk bir 10 Kasım yaşadık. Atatürk’ün sonsuzluğa yürüyüşünü andık.
O, milletimizin Atatürk’ü olduğu için de çok mutluyuz.
Üzüntümüz, onu anlayamayan insanların varlığındandır.

Kocaeli Valisi, bütün camilerde Atatürk’ün ruhuna mevlit okunmasına karar vermiş.
Millî birlik ve beraberlik yolunda atılmış güzel bir adım.
Unutmayalım… Vefa imandan gelir.

İnsanın annesi, babası evlatlarına ev ve mal miras bırakır.
Atatürk ve İstiklal şehitleri ise bizlere bağımsız vatan Türkiye’yi miras bıraktı.
Günde 5, ayda 150, Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar camilerden okunan ezanları onlarla sağladık.

Milletin saygı duyduğu Sayın Valimizin bu kararına milletimiz de saygı duydu.
Bazı dini grup ve cemaatler, “Atatürk’e neden mevlit okutuluyor?” diye karşı çıkmış.
Yaptıkları protestoya milletimiz ilgi duymadı; 40–50 kişi katılmış.
Milletten nefret alan bir duygunun en güzel cevabını milletimiz vermiş.

Siyasette ise İYİ Parti Genel Başkanı Musavvat Dervişoğlu verdi. Ne dedi?
Müslümanlığı tartışılmayan, İstiklal ve bağımsızlık kahramanı Atatürk’e karşı bu tavrı net ifadelerle kınadı.
Kocaeli Valisinin bu kararına niye karşı çıkılır? Cemaatlerin bu sapık çıkışlarına neden “dur” denmiyor diye açıklamalarda bulundu.

“Bunlar FETÖ terör örgütünün uzantısı değil mi? Neden devletimiz bunları soruşturmuyor? Görevlerinden almıyor?” dedi.
Gülen cemaati de böyle diye diye beslenip büyüyüp hükümeti yıkmaya çalışmadı mı?
Bunların amacı terörsüz Türkiye’yi önlemek, milleti ayrıştırmak değil mi?

Diyanet İşleri’nin amacı ülkeyi karıştırmak mı? Kardeşlik duygularını yok etmek mi?
Neden Atatürk düşmanlığı yapılıyor?
Günün Diyanet Başkanı’nın amacı bu olamaz. Mevlit duadır.
Neden İstiklal şehitlerimiz ve Atatürk için okutulacak mevlide karşı çıkılır?

Günümüzde ezanın okunmasını sağlayan, Türkiye’nin bağımsızlığını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk’e düşmanlık neden? Açıklanmalı.
Bizi bölmeye çalışanların oyununa gelmeyelim.
Bizi daha fazla ayrıştırmak isteyenlere kanmayalım.

29 Ekim’de devletimizin Anıtkabir ziyareti hepimizi mutlu etmiştir.
Şehitlerimize uzanan dil, millî birliğimize alınan bir tavırdır. Milletimiz buna asla fırsat vermez.

**

BUNUN ADI… “VURUN ABALIYA” DEĞİL Mİ?

Türk atasözleri dikkate alınması gereken, derin anlamları olan sözlerdir.
Bunlardan birisi olan “Neydim, ne oldum, ne olacağım” sözünü insanoğlu hep aklında tutmalı.

Toplum 40–50 yıl önceki toplum değil. Kişisel menfaatler çok öne çıktı.
Siyasette “Vatan, millet, Sakarya” dönemi bitti; kişisel menfaat dönemi başladı.
Ne derler? “Eski çamlar bardak oldu.” İnsan ilişkilerimizde öyle değil mi?

Lafı uzatmadan sadede geleyim…
Geçen hafta Nazilli’de bir Kürşat Engin Özcan vakası yaşandı. Yukarıda söylediklerim aynen yaşandı.
Kürşat Engin Özcan, bir önceki dönemde 5 yıl Nazilli Belediye Başkanlığı yapmış bir kişi.
Toplumda karşılığı olan bir kişi. Böyle kişilerin yaşamlarında dikkatli olması gerekir.

Dedikodulara mahal vermeyecek net bir yaşamları olmalı.
Sayın Başkan, içinde bulunduğu şartlar için “Bunalıyorum, ne yapacağımı bilmiyorum.” gibi konuşursa, kamuoyunda Sayın Başkan’ın bunalım yaşadığı konuşulur.

Kendi ifadesiyle, bir iki saatliğine telefonunu şarja taksa bile…
Kendisinden haber alınamadığında “Başkan kayboldu, aranıyor.” gibi söylentiler çıkabilir.
Ve öyle olmuş. “Sağır duymaz, uydurur.” sözü gerçekleşmiş.

Hatta bu arada bana: “Erdoğan Abi, define aramaya gitmiş olabilir mi?” diye soranları,
“Kaybolmadan önce gördükleriyle vedalaşmış, helalleşmiş.” diyenleri de duydum.

Gazetelerin bu haberi yapması gayet doğaldır. Kaybolan kişi eski belediye başkanıdır.
Başkan bu haberin yapılmasına adeta fırsat vermiştir.
Nazilli Belediye Başkanının bu konudaki sözleri makyajdır.

Sayın Kürşat Engin Özcan’ın bu olayı herkese ders olmalı.
Derler ya: “Düşmeye gör, herkes ‘Vurun abalıya!’ der.”

**

İMAMOĞLU ÖRGÜT LİDERLİĞİYLE SUÇLANDI!

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dâhil olduğu 402 kişinin yer aldığı davada, savcı İmamoğlu için 2.352 yıla kadar hapis cezası istedi.
Büyük bölümü itirafçıların açıklamalarının yer aldığı iddianame 4.000 sayfayı buluyor.
Parti kapatmanın da söz edildiği iddia dosyasında “Hedef CHP’yi kapatmak mı?” sorusu gündeme taşındı.

CHP’de işler iyi gitmiyor.
Özgür Özel’in çizgisinde siyaset yapan CHP’de işler tersine döndü.
Özgür Özel’in siyaseti, iktidar–muhalefet ilişkilerini gerdi. Bu gerginlik İmamoğlu’nun başında patlamış gibi.
İmamoğlu dosyasında itirafçılar çoğalmış. Suçlamalar, İmamoğlu’nu örgüt lideri durumuna getirmiş.

4.000’e yakın genç CHP mitinglerinden sonra polisle atışması sonucu gözaltına alındı.
Bu gençler fişlendi; bir yerde hayatları bitti.
Son yerel seçim sonuçlarında oyları yüzde 36’ya çıkan CHP’nin oylarının, Özgür Özel’in yanlış siyasi anlayışı nedeniyle düşüşe geçtiği iddiaları ilginç.
Son anketlerde CHP’nin oy oranının yüzde 30’un altına indiğini görüyoruz.
Gençler, “Özgür Özel bizi yarı yolda bıraktı” serzenişinde bulunuyor.

CHP karmakarışık. Mitinglerdeki kalabalıklara aldanmamalı.
Eskiler iyi bilir; Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı’nın mitinglerinde meydanlar kalabalığı almazdı.
Her seçim öncesi kalabalıklara aldanır, “İktidarım!” derdi. Basında “MP iktidara geliyor!” manşetleri atardı.
Seçim sonucunda Osman Bölükbaşı bile meclise giremezdi.

CHP’de her geçen gün sorunlar çoğalıyor. Tam bir gruplaşma yaşanıyor.
Kılıçdaroğlu ve arkadaşları partiden tecrit edildi, ediliyor.
Konuşulduğu gibi Kılıçdaroğlu yeni bir parti kurarsa, CHP ne yapar?
Onu da Özgür Özel düşünsün.

**

DENETİM YOKSA, HER YERDE ÖLÜM VAR!

Denetim; sağlıklı ve sorunsuz yaşamamızın temelidir.
Çekilen sıkıntı ve üzüntülerin çoğu denetimsizlikten kaynaklıdır.

Denetim olsaydı Bolu da veya Uludağ da otel faciası yaşanır mıydı?
Bırakın geçmişi… İyi denetim olsaydı uçak kazamız yaşanır mıydı?

Son olarak Almanya’dan İstanbul’a gezmek için gelen 4 kişilik Böcek ailesi, İstanbul’da yediklerinden dolayı felaket yaşadı.
İki çocukları ve anneleri hayatlarını kaybetti. Babaları komada yaşam mücadelesi veriyor.

Gıda denetimleri, yerel yönetimlerin en önemli işi olmalı. Peki öyle mi oluyor?
Ama birbirimizle kavga etmekten çalışamaz, işlerimizi göremez duruma geldik.

Şehirlerde her gün gıda satılan yeni yeni dükkânlar açılıyor.
Belediyelerin işçisi, zabıtası bol ama bu gıdaları denetleyecek teknik elemanları yok.

Nazilli’de çarşı içinde sayısız dönerci var. Tavuk döner, et döner satılıyor.
Bir tavuk döner bir günde satılamazsa ertesi gün zehir olup çıkıyor.
Peki bunları kim denetliyor?

Her şeyden önce belediyelerin bunu denetleyecek yeterli kadroları yok.
Zabıtalar kuralları denetler; gıdayı nasıl denetleyecek?

Her işimiz “Saldım çayıra, Mevlam kayıra” usulü gidiyor.
Bu işlerimiz mülki amirlerimiz ile yerel yönetimler el ele, “sen–ben” demeden çözmeli.

Nazilli’de bu işleri yapan bir esnaf kardeşime sormuştum:
“Belediye denetim yapıyor mu?” diye.
“3–4 aydır gelen giden yok.” demişti.

Ülkemizin en büyük eksiği denetimsizliktir.
Vergiden sağlığa, sosyal işlerimizden her alanda denetim ülkemizin olmazsa olmazı olmalıdır.
Yoksa sıkıntılarımız her geçen gün artarak yaşarız.