Doktorum; öncelikle sizi çok iyi tanıyan biri olarak uzun zamandır bu keyifli sohbeti yapacağımız günü heyecanla bekliyordum. Açıkçası en çok da kahkahanızı özledim. Zaman ayırabildiğiniz için kendi adıma ve sizi kendi akrabası gibi görüp, seven hastalarınız adına çok mutluyum.
Öncelikle hastalarınızın çok merak ettiği sağlık içerikli sorular ve muayenehaneniz hakkındaki sorularımın cevaplarını aldıktan sonra, alışılmışın dışına çıkıp özel hayatınıza dair sorularımın da cevaplarını almak istiyorum. Mine Mulcar: Nazilli'de ve köylerinde yaşayan hastalarımızın en sevdiği doktorların başında geliyorsunuz. Sizinle birlikte çalıştığım dönemde en çok da buna tanıklık etmekten keyif alırdım. İçinizdeki hiç bitmeyen bu insan sevgisini nasıl tarif eder nasıl anlatırsınız? Eyüp Akarca: İnsanları seviyorum, insanlara değer veriyorum. Hastaların yerine kendimi koymaya çalışıyorum çünkü biz de zamanında çok doktorlara gitmek zorunda kaldık. Aile büyüklerimi tedavi için hastanelere götürdüğüm o gençlik dönemlerimde nasıl bir doktor ile karşılaşmak istediysem öyle bir doktor olabilmeyi amaçladım diyebilirim. Açıkçası çok da özel bir şey yaptığım söylenemez. Kendi hayatında dostlarıma ve aileme karşı nasıl biriysem hastalarıma karşıda aynı kişiyim. Çünkü derdi olmayan insan hastaneye gelmez. Benden yardım isteyen, şikayetini anlatan herkese elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum; bu çok hoşuma gidiyor. Her bir hasta benim için ayrı bir bilmece gibi, onları çözmeye çalışıyorum. Hastam düzelince de benden daha mutlusu olmuyor. İşimi ve insanları sevmezsem bu işi yapamazdım. M.M: Artık Nazilli Devlet Hastanesi'nde değil yeni açtığınız özel muayenehanenizde hizmet veriyorsunuz. Sağlık hizmeti anlamında bunun artı yönleri hastalarınız için neler olacak? E.A.: Poliklinikte hasta bakarken sekreterlerimin benimle ilgili en çok şikayet ettikleri şeyin çok konuşmam olduğu doğrudur. Hastalarla konuşmayı severim. Doğru bir teşhis için gereklidir bu. Haliyle bu durum hasta baktığım süreyi uzatır, hastalar yetişmez, dışarıda bekleyenlerin mırıldanmaları başlar. Muayenehanede artık böyle bir derdim yok, hasta istediği kadar anlatabiliyor çünkü zamanım çok. Zaten tedavinin yarısı hastanın kendini anlatmasıyla bitmiş oluyor. Hasta yetiştirme kaygısı olmadan rahatça hasta bakabilmek gerçekten çok önemli. Hastanedeyken muayene olmak için içeriye giren hasta kapıdaki yoğunluğa bizzat şahit olarak girdiği için, sekreterimin ve benim zamanla yarıştığını gördüğü için kim bilir belki çoğu zaman anlatmak istediklerinin bir kısmını anlatamadan çıkmak durumunda kalıyordu. Dediğim gibi burada ne benim ne de hastalarımın öylesine bir telaş içinde olmamamız bana da hastalarıma da çok iyi geldi. Benim yorumum: Hocam gerçekten bu cevabınız ile anılarımı canlandırdınız siz hastaya o kadar detaylı bilgi verince hasta çıkınca yanınıza gelip şöyle derdim: "Hocam siz bütün hastalarınızı sanki tıp fakültesine hazırlarmışsınız gibi uzun uzun bilgiler veriyorsunuz" derdim. Ve bitmek bilmeyen o muayeneleriniz nedeniyle kriz geçirirdim. Tabi bu krizin nedeni kapıdaki yoğunluktan dolayıydı. Yoksa hastalarınızla şakalaşmalarınızı dinlemek her zaman benim için büyük keyifti. M.M: Muayeneniz içerisinde salt kalp muayenesi dışında tetkik anlamında neler yapabilme imkanına sahipsiniz? E.A: Muayenehanemde ekg, eko, efor testi, ritm holter ve tansiyon holter cihazlarım var. Bunlar tüm kardiyoloji kliniklerinde olması gereken cihazlar. İşin güzel yanı bu cihazların takılması okunması yani her aşamasını kendim yapıyorum örneğin efor testini bir kardiyoloğun yapması teşhis için bence çok önemli. Tabii ki hastanelerde bunları doktorların yapmasının imkanı yok çünkü zamanı yok. Burada kendi planımı kendim yaptığım için her uygulama için uygun zamanı yaratıp hastanın her anına kendim hakim oluyorum. M.M: Hocam sizinle bu röportajı gerçekleştirmeden önce çevremde sağlıkçı olmayan 40 yaş üstü on kişiye ‘Bir kalp doktoruna ne sormak istersiniz?’ diye sordum ve en çok şu iki soruyu aldım. - Düzensiz kalp atışı nelere sebep olur? E.A: Düzensiz kalp atışı yani ritm bozukluklarının birçok çeşidi var. Altta yatan bir kalp hastalığı yoksa çoğu masumdur, çok azı kötü niyetlidir. Öncelikle ritm bozukluğunu ekg’de ya da holter ekg’de yakalayabilmek gerekir. Hastalarıma hep söylerim çarpıntı sırasında çektirdiğiniz ekg’yi sakın kaybetmeyin bize getirin.

- Kalp krizi nedir? Hayat akışına dikkat edilecek yöntemlerle önlenebilir mi?

E.A.: Kalp krizi kalbi besleyen koroner damarın aniden tıkanmasıyla olur, kalp kasının beslenmesi bozulur kas dokusu ölmeye başlar. Akdeniz tipi beslenme, haftada 150 dakika egzersiz yapmak kilomuzu kontrol etmek ve tütün ve tütün mamullerinden uzak durmak genetik olarak bir yatkınlığımız yoksa kalp krizinden bizi koruyacaktır. Sigara içiyorsanız damarlarınıza güvenmeyin.
M.M: Kalp sağlığı dışındaki sorularıma geçmeden önce genel olarak en sık rastlanan; tansiyon, kalp krizi, kolesterol gibi kalp rahatsızlıkları olan hastalarımızın kalplerine nasıl bakmalarını önerirsiniz? E.A.: Diyet, egzersiz ve stresi iyi yönetebilmek kalp damar hastalıkları için çok önemli. Tuz, un şeker pirinç gibi yiyecekleri azaltıp kilomuza dikkat edip günde 20 dakika tempolu yürüyüş yapabiliyorsak tedavimizin yarısı bitmiş demektir. M.M: Eşiniz Tülay Akarca'nın hastaları da merakla bu sorunun cevabını beklediği için sormak istiyorum. Tülay Hanım da yakında sizinle birlikte muayenehanenizde hasta kabulüne başlayacak mı? E.A: Tülay hanım da emeklilik dilekçesini verdi sonucu bugün, yarın gelir. Her zamanki gibi muayenehanemizde de birlikte çalışacağız ve hatta hastaları birlikte değerlendireceğiz. Bir elin nesi iki elin sesi var demiş atalarımız. M.M: Geldik benim için en keyifli olan kısma. Biliyorsunuz, ben aynı zamanda ilişki danışmanlığı yapıyorum. Sizin ve eşiniz Tülay Hanım'ın iletişimi, ilişkisi bende hep hayranlık uyandırmıştır. 20 yılı geçen ilişkinizde hala böylesine sevgi dolu olabilmenizin sırrı nedir? E.A: Eşimle asistanlığımızda tanıştık. 23 yıl olmuş dile kolay. Biz hem meslektaşız hem de iyi birer arkadaşız. Tencere kapak gibiyizdir. İşimizde de ev hayatımızda da birbirimizi tamamlarız. Tabii ki en önemlisi karşılıklı sevgi, saygı. M.M: Evliliği kısa bir tarifle neye benzetebilirsiniz. E.A: Kocaman bir kayığa benzetmişimdir hep Mine, çünkü kayık gemi gibi değildir. Dalgadan fırtınadan çabuk etkilenir. Eğer kayığın içindekiler birbiriyle uyum içinde olursa, sarsıntılara karşı birlikte direnip göğüs gerebilirler. Ancak uyum yoksa herkes başka bir yöne doğru hareket eder. İkinci değil daha ilk sarsıntıda ya kayık zarar görür ya da içindekiler. Ee uyum içinde olabilmek de gerçekten karşılıklı çaba karşılıklı anlayış, iyi niyet ve yardımlaşmayla mümkün. Bunlara dikkat etmek zaten mutlu olmak için yeterli. Mutlu olmaksa kalbe en iyi gelen şeydir. Teşekkür ederim Hocam, her şeyden önce böyle bir insan olduğunuz için teşekkür ederim. Sabrınız için, neşeniz için, gülen yüzünüz için, çevrenize saçtığınız pozitif enerji için, karşılıksız sevginiz için, huzur için teşekkür ederim. Ve sizi tanıyıp sizinle çalışma şerefine sahip olduğum için de hayata teşekkür ederim. Geriye dönüp baktığımda 10 yılı geçen çalışma hayatımda en huzurlu olduğum dönemim sizinle yan yana çalıştığım dönemimdi. Sizin gülümseyişiniz gibi hayatta bir ömür size gülümsesin isterim.
Sevgi ve saygılarımla...