Aydın’ın eğitimde marka kurumlarından biri olan Özel Başak Koleji’nin Kurucu Temsilcisi olan Alp Ayaydın hem yöneticilik başarısı hem de örnek kişiliğiyle takdir topluyor. Genç yaşta adım attığı yöneticilik hayatında önemli başarılara imza atan Ayaydın, Özel Başak Koleji’ni zirveye taşıdı. Çalışkan, azimli, mütevazı ve beyefendi kişiliğiyle bilinen Ayaydın ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. ‘Size Dair’ adlı köşemizin 18’inci konuğu olan Ayaydın, kendisine dair bilinmeyenleri ve özel yaşantısını gazetemizin muhabiri Mehmet Kavas’a samimi bir dille anlattı.

*Kendinizi tanıtabilir misiniz?


1988 yılında Aydın’da doğdum. 1860 yılına gidildiğinde de Aydınlı bir aileyiz. İlkokulu Güzelhisar İlkokulu’nda, ortaokulu Özel Başak Koleji’nde, liseyi de Aydın Lisesi’nin Süper Lise bölümünde okudum. Daha sonra İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde burslu okuduktan sonra yüksek lisansımı İngiltere’de yaptım. İngiltere ve İstanbul’daki yaşantımın ardından tekrar Aydın’a geri döndüm. Özel Başak Koleji’nde Kurucu Temsilcisi olarak aktif görevdeyim. Tales Matematik Müze’mizde de kurucu olarak Türkiye genelinde eğitimle ilgili çalışmalar sürdürmeye devam ediyorum. Evliyim, bir tane Zula adında köpeğimiz var. İyi derecede İngilizce biliyorum, orta seviyede İspanyolcam var. Şu anda da Flemenkçe öğrenmeye çalışıyorum.

*Hayatınızda bir dönüm noktası var mı? Gerek hayatınızda gerek kariyerinizde size etki eden bir kişi var mı?


Dönüm noktası olarak muhtemelen farkında olduklarım, olmadıklarım vardır. İş anlamında iki tane dönüm noktası var. Onlar da beni, Aydın’a dönme noktasında çok kritik noktalarda etkileyen şeyler oldu. Bir tanesi, benim yüksek lisansa girdiğim sene, İngiltere’nin yüksek lisans mezunlarına özel bir vize statüsü vardı. Onu kaldırması ve çalışma izinlerini iptal etmesiydi. Şayet bu olmasaydı, şu an ben İngiltere’de çalışıyor olacaktım. O benim, tam o dönemde işe başlamama engel oldu. Belli çalışmalarım vardı, son etaba gelmiştim. Bu anlamda Türkiye’ye dönme zorunluluğum oluştu. Bu bir dönüm noktasıdır. Böyle bir durum yaşanmasaydı, belki de kalıcı olarak Türkiye’ye dönmeyecektim. İkincisi ise İstanbul’dan Aydın’a gelişim sürecinde de bir bayram zamanı ailemin destek istemesi, eksiğimiz var demesi idi. Tabiri caizse parmak ucumdan verdiğim parmağım, kol, omuz ve tüm vücut olarak devam etti. Böylelikle Özel Başak Koleji’ndeki sürecim başladı ve şu anda başarıyla işime devam ediyorum. Ailemin karakteri noktasında hem annemi hem babamı, insanlık noktalarında idol olarak kabul ediyorum. Büyüdükçe daha iyi anlıyorum ki annem ve babam, sadece bana karşı iyi değil, etrafındaki tüm insanlara karşı insanlık dolu bireylerdir.

*Hayatınızın olmazsa olmazı dediğiniz üç şey nedir?


Birincisi sağlık. Sağlık olmadığında geri kalan her şey teferruat kalıyor. İkincisi ise sevgi ve sevilmek. Çünkü insan yalnız yaşamaya uygun bir varlık kesinlikle değil. Hepimizin sevmeye, paylaşmaya ihtiyacı var. Bu olmazsa hayat anlamsızlaşıyor, aynı sağlık gibi. Üçüncüsü de benim için kuşkusuz bir şekilde özgürlük. Çok özgür yapım var, özgürlük olmadan yaşayabileceğimi düşünemiyorum, onu hayal edemiyorum. Bu çok ufak bir şey de olabilir. O an ne yemek, neyi içmek gibi bir özgürlük de olabilir, o an bir yere gitmek ve istediğin bir şeyi okumak da olabilir ama özgürlüğüme çok düşkünüm.

*Hayatta iyi ki yapmışım dediğiniz bir şey var mı?


Gerçekten köpekleri çok seviyordum ama bakmak istemiyordum. Ama şu an ki kızım Zula’yı barınaktan evlat edinmemiz, ne kadar güzel yapmışız, bir can kurtarmışız, bir canlıya yuva olmuşuz, aile olmuşuz dediğim için hakikaten çok doğru bir karar. Bunun haricinde ise ben gezmeyi çok seviyorum. İyi ki sırt çantamı alıp iki ay boyunca Güney Amerika’yı gezmişim. Gece otobüste, trenlerde kalarak çok farklı kültürler ve insanlar tanıdım. İnsanın gerçekten bir şeyler olması için önce hiçbir şey olduğunu öğrenmesi lazım. Hiçbir şey olduğunuzu seyahat ederken öğreniyorsunuz. Sizi hiçbir şekilde tanımayan, dilinizi anlamayan insanların içerisine tamamen bir yabancı bir hiç olarak girip kendinizi buluyorsunuz.

*Hayatta bir pişmanlığınız var mı?


Şunu yapsam daha iyi olurdu dediğim şöyle bir şey var. Üniversite döneminde biraz daha yeri geldiğinde tembellik yapmak yerine hem eğlenmek için hem de çalışmak için biraz daha fazla çaba gösterseydim aslında hayat ve iş tecrübe açısından bugünüme çok katkısı olurmuş. Üniversitede iyi gezdim ama daha fazla gezmediğim için, herhangi bir işte daha fazla çalışmadığım için pişmanım diyebilirim.

*Neye tahammülünüz yok. En çok neye kızarsınız?


Bu gerçekten hak etmeyi gerektiren bir şey. Hak edeni hak edenler görüyor. Kötü niyet diyebilirim. İyi niyetli yapılan hataların tamamı bence ikinci şansları, affedilmeyi hak eder. Çünkü neticede hepimiz insanız. Ama başkaları adına mutlu olmayan, başkalarının mutsuzluğundan mutlu olan, bunu kollayan insanlara benim için hiç tahammülüm yok. Onlar, etraflarının, arkadaşlarının, çevresinin de enerjilerini sömüren insanlar. Dünyaya bir kere yaşamaya geliyoruz, herkesin birbirine olumlu davranması ve sevgiyi yayması gerekiyor. Bunu unutanlar olabiliyor ama hayat hatırlatır. Kötü niyetli ve kıskanç insanlara tahammülüm yok.

*En sevdiğiniz huyunuz nedir?


Bende bitmeyen bir merak var. Bu da beni her konuda öğrenmeye itiyor. Bu huyumu seviyorum. İnsanların çok alakasız tabir edebileceği, en ilginç bilgileri bilirim. O yüzden arkadaşlarım bana espri olsun diye ‘genel cerrah’ diye hitap eder.

*En sevmediğiniz huyunuz nedir?


Her şeyi merak ettiğim için bir şeye odaklandığım zaman başka şeylere çok çabuk sıçrayıp dikkatimin dağılıp onların üzerinden devam etmem. Bir konuda araştırma yapıyorsunuz orada bilmediğiniz bir kelime karşınıza çıkıyor. O kelimeyi aratıp anlamını öğreniyorum, daha sonra kökeni nereden gelir diye merak ediyorum. Yani, okuyacağınız metin gidiyor, farkında olmadan bir başka konuya geçmişim.

*Bu konuda yetenekliyim dediğiniz bir alan var mı?


Analiz etme ve stratejik düşünme konusunda, farklı kültürlerle iletişim konusunda, dil öğrenme konusunda yetenekli olduğumu düşünüyorum. Çok çabuk adapte olurum.

*Sizi en iyi anlatan cümle nedir?


Ben bu soruyu birkaç kere sohbet ortamında arkadaşlarıma sormuştum. Hayatınız bir film ya da kitap olsaydı, o kitabın kapağında ne yazardı diye arkadaşlarıma soru yöneltmiştim. Onlar bu soruyu geri dönüp bana sorduğunda hiç bitmeyen merak olurdu şeklinde cevap vermiştim.

*Bu yoğun tempoda ailenize vakit ayırabiliyor musunuz? Kendinizi nasıl dinlendiriyorsunuz?


Aile ile vakit geçirmek çok değerli. Onların varlığı büyük bir güç, enerji ve destek. Gezmeyi ve seyahat etmeyi çok seviyorum ve beni dinlendiriyor. Farklı müzikleri dinlemeyi ve sinemayla ilgilenmeyi severim.

*En sevdiğiniz yemek?


Dünya mutfaklarının tamamını seviyorum. Tarhana, zeytinyağlı enginarın ve yuvarlamayı çok severek tüketiyorum.

*En sevmediğiniz yemek?


Çocukluktan bu yana bamya yiyemiyorum. Tek başına nohut yemeğini de sevmiyorum.

*Aydın’ı tek kelimeyle anlatsanız ne dersiniz?


Dünyanın en verimli, en yaşanabilir coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Ben farklı ülkelerin güzelliklerini de gördüm. Ama Aydın, doğanın insanı kucakladığı bir yer. Aydın’ı tek kelimeyle anlatacak olsam kadim uygarlık derim. Çünkü çok ilginç, çok eski uygarlıklar yaşamış burada.

*Dünyanın 8’inci harikasını seçmeyi size verselerdi, nereyi seçerdiniz?


Doğal güzellik olarak Iguazu Şelalesi diyebilirim. Gittiğim zaman, cenneti tasvir et deseler herhalde böyle bir yer tasvir ederim demiştim. Afrodisias’ı çok değerli buluyorum. Benim elimde olsa Afrodisias’ı dünyanın 8’inci harikası yapmak isterdim.

*Elinizde sihirli bir değnek olsaydı, dünyada neyi değiştirirdiniz?


İnsanoğlunun açgözlülüğünü değiştirmek istedim. İnsanların açgözlülüğünü yönetebilseydik, muhtemelen barış, birlik ve beraberlik içerisinde herkesin insana yakışır bir şekilde yaşadığı, dünyada yaşıyor olurduk.

*Bir toteminiz var mı?


Yok.

*Hangi takımı tutuyorsunuz? En beğendiğiniz sporcu?


Galatasaraylıyım. Hem sporcu hem karakter olarak Roger Federer derim. Çocukluğumda ise NBA’dan Tim Duncan diyebilirim.

*En son okuduğunuz kitap?


İhsan Oktay Anar’ın ‘Puslu Kıtalar Atlası’ adlı kitabı ile Nike’nin kurucusu Phil Knight’ın hayatını konu alan ‘Shoe Dog’ kitabı eş zamanlı okudum.

*En son izlediğiniz dizi ya da film? En beğendiğiniz sinema oyuncusu?


Stranger Things’i izliyoruz. Leonardo Dicaprio ve Marion Cotillard’i oyunculuğunu beğeniyorum.

*Ne tür müzik dinliyorsunuz? En beğendiğiniz ses sanatçısı?


İstisnasız her müziği dinleyip keyif alabilirim. Coldplay müzik grubunun bir kere konserine gitme şansım oldu. O benim için ekstra bir andı. Onlara olan sevgim çok üst düzey boyutta. The Beatles gibi klasikleri çok severim.

*En sevdiğiniz renk?


Mavi.

*Bir şeyi icat etmek isteseydiniz bu ne olurdu?


Elektriği ben icat etmek isterdim. Çok önemli bir icat.

*Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?


Sorumluluğun olmaması ve özgürlüğü özlüyorum. Çocuklar birbirine acımasız olsa da hep içinden geçeni hissettiklerini söylerler. Bu yüzden o saflık ve temizliği özlüyorum.

*Hayatta bir korkunuz var mı?


Yalnız kalmak ve özgürlüğümü kaybetmek beni korkutur.

*Hangi konu açıldığında sıkılırsınız?


O ortamda bulunmayan bir kişi, haksız şekilde karalanıyorsa o sohbetten rahatsız olurum.

*En beğendiniz söz?


‘Eğer bir ülkede hiçbir zaman gölgesinde oturamayacağını bildiği halde yaşlı bir insan, hala bir ağaç dikmeye çalışıyorsa o ülke büyük bir ülkedir.’ sözünü çok beğeniyorum. Bu bir İngiliz atasözü. Bu sözdeki davranışı yapan çok insan var, bu da çok değerli bir cümle. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir’ sözünü beğeniyorum.

*Hayatta en sevindiğiniz an?


Zula’nın ciddi bir hastalıktan kurtulması.

*Hayatta en üzüldüğünüz an?


Çok eski bir dostumu, 6 sene önce 28 yaşında beyin tümöründen 1,5 ay içerisinde kaybettim. O zaman çok üzülmüştüm.

*Bir film çekseniz ismi ve konusu ne olurdu?


Dünyada çocuk olmakla ilgili bir film çekmek isterdim. İsmi de ‘Aynı ama farklı’ olabilirdi.

*20 yaşındaki kendinize ne söylemek isterdiniz?


Şu an 20 yaşıma dönsem, ensesine şöyle dokunup şikayet edip durma şu an ki hayatının keyfini bil derdim.

*Hayatı en değerli kılan şey nedir?


Sevgiyle donatılmış sağlık.

*Günlük hayatta en sık kullandığınız kelime?


Gel.

*Yapmaktan keyif aldığınız şeyler?


Yeni bir deneyim yaşadığım her aksiyon ilgimi çekiyor. Daha önce denemediğim bir mutfak gitmediğim bir konser veya uçaktan paraşütle atlamak. Hepsi yeni bir deneyim olduğu için keyif verir.

*Bir şeyin orijinaline sahip olmak isteseydiniz bu ne olurdu?


Beatles grubunun ilk stüdyo kaydının sahibi olmak isterdim.

*Gençlere bir çağrınız var mı?


Hayatta tutkulu olabilecekleri bir şey bulmak zorundalar. En önemli şey, kendilerini tanımak, kendilerini tanımak için okumaktan, gezmekten yaşamaktan, deneyimlemekten vazgeçmemeleri lazım. Çünkü, kendilerini iyi tanırlarsa mutlu olabilecekleri yolu seçmeleri çok daha kolay olur. Yoksa ömürleri boyunca mutlu olmadıkları bir işte modern ölü olarak bir nevi gönüllü hapis hayatı yaşarlar. Türkiye’de bunun çok örneği var. Dolayısıyla tutkulu oldukları alanı keşfetmek için mümkün olduğunca fazla deneyim peşinde koşmaları lazım. Hayat başarısı, hayat mutluluğuyla da ölçülen bir şey. Bunu elde edebilmeleri lazım, kendilerini çok iyi tanımları lazım. Neye tutkulu olduklarını çok iyi anlamaları lazım. Bunu bulmadıkları sürece arayış devam etmeli.