İlk çağlardan itibaren hayvanların ehlîleştirilmesi ile insanoğlu ulaşımda hayvanları kullanmıştır. Bir noktadan diğer noktaya hayvanlar veya hayvanların çektiği arabalar ile ulaşım sağlanmıştır.
Sanayi Devriminin gerçekleşmesini sağlayan, kömür gibi fosil yakıtlar kullanılan buhar makinelerinin bulunması, otomotiv endüstrisi için de bir mihenk taşı olmuştur. Buharlı makineler öncesi barutun yanması ile oluşan enerjiyi kullanarak hareketi sağlayan araç denemeleri olmuştur. Çalışabilen ancak pek kullanışlı olmayan bu otomobiller, deneme olarak tarihte yerini almıştır. İlk önce deniz taşımacılığı, daha sonra trenler için kullanılan buharlı makineler, otomobiller için de kullanılmıştır.
Buharlı makineler sonrası, içten yanmalı motorların icadı ile otomotiv endüstrisi farklı bir noktaya gelmiştir. Bugün hala kullandığımız (benzinli, dizel ve LPG’li) otomobiller bu teknolojinin ürünüdür. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte 1900’lü yılların başlarındaki araçlarla bugünküler arasında devasa farklar vardır. Konfor, güvenlik, hız gibi birçok konuda geçmişe kıyasla üst düzeye ulaşmıştır. Geleceğin bugünden daha iyi olacağını da hepimiz tahmin edebiliyoruz. Bugün kullandığımız araçlara baktığımızda; camların otomatik açılması ya da klima gibi özelliklerin yanı sıra, sürücü uyuduğu zaman uyaran, öndeki araca çarpmayı engelleyen, şeritten çıktığınızda uyaran teknolojik araçları görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz. 20 sene öncesine gittiğimizde bu özelliklerin birçoğunun olmadığı, olsa bile yaygın olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Teknolojik gelişmelerle birlikte benzin ve dizele göre çevreyi daha az kirleten elektriğin araçlarda kullanılmaya başlandığını da söyleyebiliriz. Elektrikli araçlar, çevre kirliliği gibi konularda içten yanmalı motorlara göre yaşadığımız toprağa, içtiğimiz suya, soluduğumuz havaya kısacası üzerinde yaşadığımız gezegenimize daha az zarar verecektir. Ancak elektrikli araçların bugün için menzillerinin kısa olması, akaryakıt alma süresine göre şarj sürelerinin uzun olması, pil değişiminin çok pahalı olması, bakım maliyetlerinin yüksek olması gibi başlıca dezavantajlı noktalardır. Bu dezavantajların ortadan kaldırılması için de elektrikli araçlar şu anda hayatımıza hibrit denilen hem elektrikli hem benzinli araçlar olarak girdi. Menzil ve şarj süreleri çözüldüğünde, gelecek yıllarda da benzinli ve dizel araçların yerini elektrikli araçların alacağı açıkça görülüyor. Motor teknolojisi olarak baktığımızda benzin, dizel, LPG ve en son elektrik kullanımı ile zincirin son halkası olduğunu söyleyebiliriz. Teknolojinin gelişmesi ile elektrikli araçların sorunlarının zamanla çözüleceğinden hiç şüphemiz yok.
2035 yılında Avrupa ülkelerinde benzinli ve dizel yeni araç satışlarının yasaklanması konuşulmaktadır. Norveç gibi bazı ülkelerde ise şimdiden yollarda dolaşan arabaların diğer dünya ülkelere kıyasla önemli bir kısmının elektrikli araç olduğu bilinmektedir. Norveç’te elektrikli araçların vergiden dolayı daha ucuz satışa sunulduğu ve elektrikli araç sahiplerinin birçok hizmetten ücretsiz faydalanmaları sağlanarak, halkın elektrikli araç kullanımı teşvik edilmektedir.
Otomotiv sektörünün dününü ve bugününü kısaca yukarıda bahsettik; yarınlarda ise otonom denilen tamamen sürücüsüz araçların olduğu bir dünya olacak. Amerika’da görülen bu otonom araçların, çok uzak olmayan bir gelecekte, Türkiye yollarında görmeye başlayacağımızı söyleyebiliriz. Haftaya bu köşede otonom araçlara değineceğiz. Otonom araç nasıl olacak? Nasıl seyahat edeceğiz? Hangi özelliklere sahip olacak? Hangi markalar otonom araçlar üzerinde çalışıyor? Otonom araca güvenip biner miyiz? Kaza yapıldığında nasıl sonuçlarla karşılaşılacak? Sorularına cevap arayacağımız bir yazı olacak.
Önümüzdeki hafta görüşünceye kadar sağlıklı ve mutlu bir zaman geçirmenizi dilerim.