Tevazuu hakikattir; sürüleşmek mantığı ile hareket etmek değildir. Milli şairimiz Mehmet Akif’in şu dizeleri, tevazuu ile sürü mantığının farklı olduğuna işaret etmesi açısından önemlidir. Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ... -Boğamazsın ki! -Hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticanın şu sizin lehçede ma'nası bu mu? Türk savaş geleneğindeki “Sefer bizden, zafer Allah’tandır” ifadeleri muvaffakiyetin ehemmiyetine vurgu yapmaktadır. Aslında burada anlatılmak istenilen tevazuunun dibacesidir. Esas itibariyle bu söyleyiş, gelenekli irfanımızdaki diyargam-îsar dengesini, biraz daha îsara doğru kaydırmaktadır. Yani, mümin kardeşini kendisine tercih etmek düsturu nasıl ki isar da temayüz ediyor ise başarının da kendi çabasıyla ortaya çıkmadığı; aksine muvaffakiyetin Allah’tan geldiğine müdrik olmaktır asıl tevazuu hali. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur (s.276-277) romanında geçen şu konuşma tevazuunun en üst derecesini işaret etmesi açısında mühimdir “İçlerinde en fazla şahsi olan, bize bir yığın ilahi hastalık aşılayan Dede Efendi’den bile, Abdülhak Molla’nın küçük kardeşi jurnalinde ne kadar basit bir şekilde, yapılan işin sanki manasını anlamadan, adeta bedbahtça bir cehalet içinden bahsederdi. İhsan bir gün Letaif-i Rivayat-ı Enderun’un Dede’ye ait kısımlarındaki boşluğunu Emin Dede’ye anlatınca karşısındaki gülerek; -Erenlar, yanlış kapıyı çalıyorsun… demişti. Ötekiler sanat yapıyor. Biz sadece duadayız. Bilirsin, bazı tarikatlarda değil eser vermek, kabrinin üzerine adını yazdırmak bile iyi sayılmadı. İşte bu şarktı. Mümtaz’a göre hem şifasız hastalığımız, hem de tükenmez kudretimiz olan şark! Emin Bey işte bu muhteşem inkârda ellerinden gelse ömürlerinin kısa şimşek parıltısını bile söndürecek insanların son varisi idi.” Gelgelelim, günümüz Müslümanlarının hayata bakış tarzına. Ruhuna kapitalist anlayışı yerleşmiş, yerleştirilmiş. Hayatına yön veren yegâne hususun maddi tapınma olduğundan sebep, hayatın olağan akışı dediğimiz Müslümanca yaşama irfanı hak ile yeksan olmuş durumdadır. Vaziyeti tespiti açısından şu ifadeler, seküler ahlak ile ruhları şad olmuş kapitalist Müslüman tipini izah etmesi açısında dikkat çekicidir: “Mevcut sistemi içimize sindirdik. Faizi indirimi gündeme geliyor. İktisatla ilgilenen arkadaşlar şu anki sistemde faizin normal olduğu manasına gelen sözler sarf ediyorlar. Bu olmaz. Kaç kişiyi uyardım. Dedim ki, faizin haram olduğu gayet açıktır. Sizin yok iktisadiydi, yok dönem şartlarıydı diye bunu normal görmemeniz ve göstermemeniz lazım. Faizin neyi normal? Bu düşüncedekilerin sloganı şudur: Müslümanların işini kolaylaştırmak” (Akif Dursun, Germek Hayat dergisi, Aralık 2021,s.35-36) Dünyevileşmenin bir toplumu nasıl kasırgaya maruz bıraktığına günümüzde daha net şahit oluyoruz. Televizyonlardaki Ramazan programları yapan, isminin önünde prof ”titre”leri olan hocaların tv yıldızlarına dönüştürüldüğüne şahitlik etmekteyiz. Kimseyi kırmayalım diyerek ortadan fetvalarla anlatmaya çalıştığımız tevazuunun nasıl kibir ve gurura dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki böylesi programlarda sistemi meşrulaştırılan fetvalar verilerek “ılımlı İslam” modeli yeniden ihyasına katkı sağlanıyor görüntü verilmesi çok tehlikelidir. Kişi temelli fetvalar umumileştirilerek meşruiyet kazandırılan bir ortama dönüştürülüyor. Gidişat hiç de iyi değil. Zamanı İslam’a uydurmak asıl iken; İslam zamana meze edilmektedir. Zemin buna hazır hale getirilmektedir. Her şeyi mubah kılan bir fetö'den kurtulamamışken, yeni bir zihni işgalin kimseye faydası yoktur. Sürüleşmenin âlemi yok! Vesselam.